Bütün uygulamalı ilimlerde o ilmin öğrenilmesi, bir üstad aracılığıyla olur. O konuya dair eserleri okumak, o ilmi öğrenmek için yetmez.
Meselâ İslâmî ilimlerden ‘‘Kırâat’’ uygulamalı bir ilim olduğundan ‘‘fem-i muhsin’’den (yetkili ağız) öğrenilir.
Tecvid ve kıraat kitapları okunarak kurrâ olunamaz.
Marangozluk, kaportacılık gibi çağdaş meslekler, futbol, karate gibi sporlar bile mutlaka bir ustadan öğrenilir.
Hatta Tıp Fakültesini bitiren kimse nasıl bir uzmanın yanında ihtisas görmeden uzman olamaz ve olmaya kalkıştığında insanları canından ederse, aynı şekilde bir üstadın (usta) yanında tasavvufî eğitim görmeden kendi kendine sûfîlik etmeye kalkışan kimse de mutlaka yanılır ve şeytanın oyuncağı haline gelir.
Bu sözle şeyhsizlikten maksad, tasavvuf ilminin şeyhsiz öğrenilip uygulanamayacağıdır.([1])
Nefsin terbiye edilmesi ve kalbin tasfiyesi yani bütün kötülüklerden arındırılması için büyük mürşitlerin keşfe dayalı olarak ortaya koydukları bir takım esaslar vardır.
Bir kişi o büyük zatları dikkate almadan bu yola kendi başına girdiği takdirde bir takım yanlışlıklar yapabilir ve kendisine bilmeyerek zarar verir.
Kişi tarikat yoluna kendi başına girmemeli ve o yolun bir safhası olan riyazeti de kendi kendine uygulamaya kalkışmamalıdır.([2])
Yukarıdaki sözü, gerek cehaletten, gerekse tarikat yolundaki bu gibi tehlikeli sonuçlardan kurtulmak için “insanın kendi aklına güvenerek yalnız başına hareket etmekten kaçınması, âlimlerin ve mürşitlerin tavsiyelerine uyması” gerektiği şeklinde anlamak lazımdır.
Yoksa, bu ifadeyi; “İlla bir tarikat şeyhine bağlanmak lazım. Yoksa, şeyhin şeytandır” şeklinde kullanmak, çok yanlış olur.([3])
Seyr-i sülûk esnasında insan çeşitli aşamalar kat eder.
Bu aşamaların en tehlikelilerinden biri de nefs-i mülheme makâmıdır.
Bu makamda bulunan kişi ilhâma mazhar olmuştur, ancak kalbine gelen bu ilhâmlar Rabbânî olabileceği gibi şeytânî de olabilir.
Kişi bunları tek başına ayırt edemez ve şeytandan gelen fısıltılara aldanabilir. Bu noktada bir mürşidin kılavuzluğuna başvurmak gerekir.
Kişi bu sayede şeytanın oyuncağı olmaktan kurtulur.
[1] H. Kâmil Yılmaz, İslâm Tasavvufu, Altınoluk yay., İstanbul 1996, s. 480.
[2] Doç. Dr. Şadi Eren, Sorularla İslâmiyet sitesi. (Sorularla İslamiyet | Sorularlaislamiyet.com).
[3] Doç. Dr. Şadi Eren, Sorularla İslâmiyet sitesi. (Sorularla İslamiyet | Sorularlaislamiyet.com).