Önce şunu ifade etmeliyiz ki, İslâm Hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı Hukukunda, afyon, kokain ve esrar gibi uyuşturucu maddeler, haram kabul edilmiş ve böyle uyuşturucuları kullananlara ta'zir cezalarının en şiddetlileri verilmiştir. Hz. Peygamberin devrinden sonra ortaya çıkan bir olay olduğundan dolayı, uyuşturucu maddelerin haram olduğu, diğer içkilere kıyasla ve içtihâd yoluyla sabit olmuştur. Ancak Hz, Peygarnber'in konuyla ilgili yasaklayıcı bir hadisi de bulunmaktadır. Hemen şunu da ilave
etmeliyiz ki, bu tür maddelerin, günümüzde modern usullerle tıp dünyasında kullanılması o zamanlar için söz konusu olmadığından, hastaların ilaç olarak kullanmaları ile keyif ehlinin sadece keyif için kullanmaları arasındaki sınırı her zaman korumak kolay olmamıştır. Ebüssuud Efendi ve benzeri Osmanlı Şeyhülislâmları, çok sayıda fetvalarıyla, bene (haşhaş), bers (afyonlu şurup), afyon, ma'cûn ve esrar adıyla bilinen bütün uyuşturucu maddelerin, açıkça haram olduğuna dair fetvalar vermişlerdir. "Berş ve afyon ve ma'tun ki, esrar içinde ola, mertebe-i sekre varmayıcak haram olur mu?
El-Cevap: Fâsıhlar ve neva ehil yeyişi üzerine (hastaların ilaç olarak kullanmaları dışında) hiç bir şekilde helâl değildir".
İşte bu şer'i hükmü bilen Osmanlı Padişahları, her çeşit uyuşturucu maddeyi yasakladıkları gibi, dış ve iç düşmanlar tarafından saltanat, ahlâkî zaaflar ve kadın gibi hilelerle, her zaman oyuna getirilmek istenen Osmanlı Hanedan mensuplarını da, böyle ahlaksızların elinden kurtarmak için ellerinden geleni yapmışlardır.
Bu kısa girişten sonra şunu ifade edelim ki, II. Bâyezid'in padişahlığı döneminde değil, ancak gençlik döneminde ve sancak beği iken, Mü'eyyed Oğlu Abdurrahman ve Hasekisi Hacı Mahmûd Bey isimli iki arkadaşı tarafından, esrar ve benzeri" keyif verici maddeleri kullanmak üzere teşvik edildiği bazı Osmanlı kaynaklarında rivayet edilmektedir. Ancak bu iddianın doğruluğunda da şüphe bulunmaktadır. İçki içtiğine dair açık bir ifade yoktur. Nitekim Âli, Osmanlı padişahları ile alakalı yaptığı genel bir değerlendirmede, sadece Yıldırım Bâyezid ve II. Selim hakkındaki bazı isnadları nakletmektedir. Hakkında kullanılan, "gençliğinde îş ü nûşu severdi, yapılan ikazlar ve özellikle de Ebüssuud'un babası Şeyh Muhyiddin Yevsî'nin irşadı üzerine kendisini tamamen takva ve ibadete verdi" şeklindeki değerlendirmeyi, tamamen içki ve gayr-i meşru eğlence diye yorumlamanın hatalı olacaktır. Padişahlar arasında, Fâtih'ten sonra en büyük âlim olarak bilinen II. Bâyezid'in, takva ve ibadetiyle adaşı olan Bâyezld-i Bistâmî Hazretleri gibi büyük bir veliyyullah olduğu da kaynaklarda ittifakla kaydedilmektedir.
Böylesine bir şehzadenin, bir rivayete göre, Mü'eyyed Oğlu Abdurrahman ve Hasekisi Hacı Mahmûd Bey isimli arkadaşları tarafından uyuşturucu kullanmaya zorlandığını ve gayr-i meşru hayata girme tehlikesinin bulunduğunu haber alan Fâtih Sultân Mehmed, 1479 yılında Kastamonu'da sancak Beyi olan oğlunun Lalası Fenârî-zâde Ahmed Bey'e hemen ferman göndermiştir. Fermanda oğlunun zikredilen iki kötü insanın teşvikiyle esrar ve benzeri uyuşturucu madde kullandığı ve böylece selim fıtratını bozulduğuna dair bazı dedikoduların kulağına geldiğini, böyle bir şey doğruysa, hemen Lalası olarak duruma müdahale etmesi gerektiğini ve o iki hâinin de, bu kötü âdetlerinden dolayı topluma zarar vereceklerinden hemen cezalandırılmalarını, Bâyezid'in böyle bir rahatsızlığı varsa tedavi yoluna gidilmesini, bütün şiddetiyle emretmektedir. Sadece bu fermanı görüp de hüküm vermek doğru değildir. Ayrıca böyle bir ferman padişahların çocukları hakkında ne kadar hassas olduklarını göstermektedir. Ahmed Bey'in cevabı daha önemlidir. Nitekim Ahmed Bey, cevabında, Adı zikredilen bedbahtlar hakkındaki ihbarın doğru olduğunu; ancak şehzadenin onlarla Padişah'a arz edildiği kadar beraberlikleri bulunmadığını ve şehzadenin hikmetle terbiye olunması gerektiğini açıkça ifade etmektedir.
Aslında özellikle Mü'eyyedzâde Abdurrahman Efendi'nin ve arkadaşının böyle bir çirkinliği işledikleri de şüphelidir. Zira Taş köprü-zade, büyük bir âlim olan Mü'eyyed-zâde'nin, tamamen bir iftiraya kurban gittiğini, Şehzade Bâyezid'in durumu bildiğinden dolayı, İdam fermanı gelmeden onun Kastamonu'dan ayrılmasına yardımcı olduğunu anlatmaktadır. Gerçekten de Zemahşeri'nin Mufassal adlı eserini Arap âleminde ders okutacak kadar ilim adamı olan ve sonrada İstanbul kadılığına ve Rumeli kazaskerliğine kadar yükselen bir zatın, fermanda bahsi geçen rezaleti işlemesi akla uzak görünmektedir. Netice olarak, II, Bayezid'in uyuşturucu kullandığı ve içki içtiğine dair olan söylentiler, olaylar tahkik edildiğinde delilsiz isnadlar şeklinde kalmaktadır.(1)
1-Ebussuud Efendi, Fetava, Süleymaniye Kütüp. İsmihan Sultan, nr. 223, vrk. 260/a-261/b; Feridun Bey, Münşeatı Salatin, c. I, sh. 263-264; Ali, Künhül Ahbar, c.V, sh. 124-125. Süleymaniye kütüphanesi, Es'ad Efendi, nr. 2162, vrk. 183/a-b; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.II, sh. 245-246, 662-664; Mecdi, Hadaık, c.I, sh. 308-311.
Kaynak: Bilinmeyen Osmanlı, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Doç. Dr. Said Öztürk.