Azura o gece umutsuzluğunu aynalardan sakladı..
Yakamoz bakışları bambaşka bir alevle parlıyordu..
Son mumu sönerken yavaş yavaş eridiğini hissediyordu..
Evet eriyordu..
Boğazında bir yumru ile ve gözyaşları gözlerine hapsolmuş bir halde uykuya daldı..
Uykusunda,o gün neresi olduğunu bilmeden kanat çırptığı mübarek topraklarda gezindi..
Şehre girdiği an,bereketli toprakların kokusunu içine çekti..
Artık kanatlarını çırpmıyordu..
Ağır ağır gözlerini gezdirmeye başladı şehrin üzerinde..
Tarih onu bütün derinliğiyle kuşatmıştı..
Artık Mesih'in üzerinde yürüdüğü kaldırımları görebiliyordu..
Roma lejyonerlerinin ağır ayak seslerini,Selahaddin'in taa içlere işleyen o nidasını duyabiliyordu..
Osmanlı'nın huzur dolu varlığını hissedebiliyordu..
Azura,kelimenin ve tahayyülün ötesinde bir belde olan bu şehri izlemek için zeytin ağacının dalına kondu..Aşağıda annesiyle beraber minik elleriyle zeytin toplamaya çalışan bir çocuk gördü..Aralarında tebessümle dolu derin bir sessizlik vardı..Sessizliği bozan küçük oldu..
''Anne,sence askerler küçük çocukları küçük mermilerle mi vurur?!''dedi.
Azura,cevabı bekleyemeden çıkıp gitti..
Bu masal şehrin neresi olduğunu anlamıştı..Burası:KUDÜS'tü..
Kubbet-üs sahra'nın üzerinden geçip gitti..Mescid-i Aksa'ya döndürdü başını..
Hıçkırıkları çığlığa dönüşmüştü..
Mescid-i Aksa'nın üzerine kondu..
Dua etti..ağladı..
Derken şehrin tepesine doğru güneş yükseldi..Her yandan ''Allahu Ekber!''sesleri yankılanıyordu..
Rüzgar,zeytin ve limon ağaçlarının yapraklarını yalayıp geçti...
Ölü Deniz daha bir hızlı akmaya başladı..
Anlamıştı..Bu ''UMUT''tu..!
Azura uyandı..
Yüzünde gözyaşlarıyla ıslanmış bir tebessüm vardı..
Secdeye kapandı..