Dışarıda kuş cıvıltıları, çacuk bağrışmaları, kadınların kapı önü konuşmaları... her ne kadar modern!, yüksek!, apartmanlarda otursak da bahar aynı bahar, cıvıltılar aynı cıvıltılar...
İçimde garip bir heyecan bilmem nasıl tarif etsem.Kelimeler ifadeye yeter mi yoksa önümde ki beyaz kağıt tüm çıplaklığı ile sığdırabilri mi içimdekileri onu bilemiyorum. Kafam karışmış, ruhum bulnamış, sevdam yozlaşmış, bedenim ağırlaşmış ama dışarda bahar var!
Geçiyor içimden şöyle dağlara, ormanlara , vadilere ve o vadilerin içinden kalbi yaracasına akan sulara doğru gitmek uçsuz bucaksız yeşilliklere ulaşmak.
Kaybolmak doğanın içinde. Ne araba sesi, ne şehrin hergün ki bilinmez bilmecesi. Ne de hayatın dolu dizgin ve bazen bizi bıktıran koşuşturmacası.
Kaçmak ama bu kaçışı nasıl yapmalı? Haber vermeli mi birilerine yoksa usulca çekilmelimi yeşilliklere.
Yüreğimde öyle bir heyecanla karışık daralma hissi var ki aman Allah ım nasılda bulandırıyor zihnimi.Yüreğim daralıyor camdan dışarıyı seyrediyorum.
Küçük çocuklar hayattan habersiz çocukluklarını yaşarken anneleri onlara öğretmeye çalışıyorlar bisiklete binmeyi, kaydıraktan kaymayı, salıncaktan sallanmayı...
Bense çocukluğumu özlerken ruhum takılmış cama, bir kuşun kafese hapsolması misali. Öyle özledim ki çocukluğumu nasılda heyecanla beklerdik baharı. O gelince birde geçirdik mi üztümüze yeni aldığımız kısa kollularımızı atardık kendimizi evimizin hemen arkasında ki sokağa .
Bitmezmiş gibi hayat, oynardık yorgunluktan bitap düşünceyedek.Ne kadar da dertsiz, tasasız, vurdum duymazmuş bizim için o anlar.
Şimdi ise baharın gelişi beni heyecanlandırdığı gibi kalbimin daha bir kederlenmesine neden oluyor. Ne de güzel söylemiş "Nasıl anlatsam bilmem yitik güneşimizi sevda gibi, kurt kapanında bir ceylanın gözlerine bakmalı öyle uzak öyle uzak ki yarin elleri vatanımız, bahar kır çiçekleri sevgilim kırmızı bir gül gibi, yüzümüz ki derin derin kazınmış bir coğrafya, şu gülen cehremiz akıl hastanesinde kahkaha gibi, hele yüreklerin ardına düşmeye gör sessiz ve öilü, o yerimde yurdumda kalmış kafeste bir kuş gibi.
Onun gibi bir şey benimkisi İslam,Kur an, ümmet, vatan... Hayallerim, umutlarım, sevdalarım...
Hepsi karışınca birbirine bulanık bir su misali akarken gönlüme ben perişan, umutsuz, heyecansız, zifiri karanlıklara mahkum...