sonbahardan kalma bi yorgunlukla karamsarlaşmış.
günün bütün ışıkları soluk.
mevsimlerle insan haytının inanılmaz benzerliği beni şaşırtıyo.
sanki insanın yaşadığı-ruhun bütün hareketleri-mevsimlerle anlatıyo doğa bize.
aşık olduğumuzda ilkbahar,sevinçli zamanlarımız yaz,karamsarlığımız sonbahar,
üzüntülerimiz kış olup çıkıyo.
gün içindeki havanın değişikleri ise olaylar karşısındaki tepkilerimizi anlamamıza yeter.
ruhun soyut anlaşılmaz bi şey olduğunu düşünür genelde insanlar.
bizler ne kadarda doğaya hakim olmaya çalışsakta doğanın bi parçasıyız.
ondan ayrı bi varlıkmışız gibi ona hükmetmeye çalışmamız ne kadarda garip değilmi?
halbuki doğaya hükmetmeye çalışmamız bile kendi kendimizle yaptığımız savaştır.
kendimizi tanımak için genelde yalnız kalıp içimizde yolculuklara çıkar meditasyon yaparız.olaylardan ve yaşantımızdan kendiminizi soyutlarız.
burada bulabileceğimiz sadece özden ibarettir.
özümüzde ise tanrının iradesinden başka bişey bulamayız.
bu yaşamın kaynağını ve nereden geldiğini anlamamıza yardımcı olur...
tarihi bi olayı incelerken o dönemin koşullarını bilmenin öneminden bahseder tarihçiler.
ve derlerki;olayları soyut biçimde dönemin koşullarından bağımsız inceyemezsiniz.
evet bende diyorum ki bireyleri ve onların yaptığı eylemleri anlamak için doğayı ve
onun koyduğu yasaları bilmemiz gerekir çünkü insan doğanın bi pasrçasıdır.
zaten akside düşünülemez bu iklimde yaşıyorsak..
neyse bunları bana düşündüren yalnızca penceremin önünde
yalancı bahara çiçek açmış bi ağaçtı.onun doğanın karşısında verdiği tepkilerdi
tıpkı insanların vermiş olduğu tepiler gibi.bir farkla o kimseye hükmetmiyor,
doğanın koyduğu yasalara kökleri ile tutunuyor...............