o çatırdayan köprüsünü sabrın
birbirimizin tökezini çözerek aştık
iki yanlızlığın birbirine yaslanarak
yaşlandığı
dinmek bilmeyen yağmur
yorgunluğumuza su verir sandık
büyüdük ve büküldük
pasını silkeleyen bir maden gibi
yeniden boy veririz sandık
nesneleri titreten bir ses
narımızı deşerek
acımızın kanadına dokundu
burkulup kaldık
nedenimizi emzirip
erken yitirilen bir çocuklukla
nasılımızın zehrini alırız sandık
üzüntülüyüz ama uyanık
kanıyoruz ama berrak
yüzümüze bakan içimizi görüyor
kırıldıkça çoğalıyoruz
gözlerimizi dinlendiren nesneler
içimizi neşelendiren sesler
bizi çoğaltan özneler arıyoruz...