[GOEAR]f90f93e[/GOEAR]
Yeni(den) Fark Edilen Meyve: Nar
Kemal Sümbül
İnsanlığın ilk tanıştığı meyvelerden biri olduğu düşünülen nar, ilim literatüründe Punica granatum L. (Punicacea familyası) olarak isimlendirilir. Anavatanının İran olduğu kabul edilen nar, daha çok Akdeniz’e komşu ülkeler ile Kaliforniya kıyıları, Hindistan, Çin ve Rusya’da yetişir.
“Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane!” bilmecesiyle hafızalara kazınan nar; çiçeği, kabuğu ve kırmızı taneleriyle hususi bir meyvedir. Nar, tanelerinin dizilişi ve tanelerin üzerini örten koruyucu zarıyla da dikkatleri çeker. Genellikle taze olarak tüketilen nar, meyve suyunun yanı sıra pasta ürünlerinde, jöle ve marmelât üretiminde de kullanılır. Nar, fonksiyonları ve ihtiva ettiği kimyevî moleküller dolayısıyla son yıllarda bilim adamlarının da ilgisini çekmektedir.
Narın muhteviyatı
Narın toplam ağırlığının % 52’sini yenilebilir kısım meydana getirir. Bunun da % 78’ini nar suyu oluşturur. Narın yenilebilir kısmında; sitrik (% 0,33-0,56), malik, asetik, fumarik ve laktik asit bulunur. Olgun narın yenilebilir kısmında protein miktarı 100 gramda 50 mg; toplam fenolik madde miktarı 100 gramda 150 mg; askorbik asit ise, 100 gramda 10 miligram civarındadır. Taze sıkılmış nar suyunda şeker nispeti yaklaşık % 16’dır. Nar suyu ve çekirdeğinde 19 element tespit edilmiştir. Bunlar arasında demir, kobalt, molibden, potasyum, kalsiyum, selenyum, sodyum ve çinko vardır.
Narın ağırlığının % 12-20’sini çekirdekler oluşturur. Yaş çekirdeklerde % 1,2-2,7 nispetinde yağ bulunur. Yağ miktarı düşük olduğu için nar, sanayide yağ kaynağı olarak kullanılmaz.
Narın sağlığa tesiri
Narda bulunan yağ asitlerinin insan sağlığına olumlu tesirleri vardır. Narın özellikle kalb-damar hastalıklarını önleyici rolünden ve kandaki toplam kolesterol ile kötü kolesterol olarak bilinen LDL’yi azaltıcı tesirinden bahsedilmektedir.
Nar çekirdeğinde bulunan omega-3 ve omega-2ü hücrelerde programlı hücre ölümüne (apoptosis) yol açtığı belirtilmiştir. Nar çekirdeğinde bulunan kimyevî moleküller, tümörlü hücrelerin normal dokulara yayılmasını (metastas) önlemede rol oynar. Lâboratuvar şartlarında kanserli hücrelerin ilâçlara karşı direncinin önlenmesinde, nardan saflaştırılan kateşin molekülünün olumlu tesiri olduğu gözlenmiştir. Prostoglandinler adı verilen bir grup molekül, vücutta çok önemli işlerle vazifelendirilmiştir. Bunların bir kısmı kanda pıhtı oluşmasına mâni olurken, bir kısmı da kan damarlarının çapını ayarlamada kullanılır.
Nardaki bazı hususi asit ve polifenollerin prostoglandin tesir mekanizmasında faydalı olduğu düşünülmektedir. Nar, portakal ve mor üzüm suları karşılaştırıldığında, nar suyunun insan hücrelerinde prostoglandinI2 (PGI2) sentezini arttırdığı bulunmuştur. Antioksidan tesirinin de diğer meyve sularından daha fazla olduğu bulunmuştur. Deney hayvanlarına azoksimetan verilerek oluşturulan kolon kanserinin, nar çekirdeği diyetiyle -kontrol grubuna kıyasla- gerilediği tespit edilmiştir.
Tümörün vücuda yayılma sürecinde yeni kan damarları (anjiogenezis) meydana gelir. Nar çekirdeği yağının bunu yavaşlatarak, tümörlerin vücuda yayılmasının gecikmesinde rol oynadığı bulunmuştur. Nar suyu ve çekirdeğinin hormona bağlı olmayan farklı kanser hücrelerinde seçici olarak programlı hücre ölümüne (apoptozis) sebep olduğu bulunmuştur; prostat kanserlerinde ise, programlı hücre ölümlerini hızlandırıcı (pro-apoptotik) tesiri keşfedilmiştir.
Nar çekirdeği suyunun iskemiye bağlı (damar tıkanıklığı veya başka bir sebeple kalbin yeterli miktarda oksijenlenememesi) koroner kalb hastalarındaki tesirini incelemek maksadıyla yapılan bir araştırmada, hastalara 240 mililitre nar suyu üç ay boyunca günlük olarak içirilmiştir. Kontrol hastalarına ise renkli ve aynı kaloriyi taşıyan sıvı verilmiştir. Bu süre içerisinde her iki gruba almakta oldukları diğer ilâçlar da verilmiştir. Günlük nar suyu içen hastalarda -kontrol grubuna kıyasla- iskeminin iyileşebileceğine dair belirtiler elde edilmiştir. Bu arada, bazı iddiaların aksine, üzüm suyu ile kırmızı şarabın kalb hastalarında iskemik belirtilerin iyileşmesinde herhangi bir rolü olmadığı bulunmuştur.
Dünyadaki kanser ölümlerinin yaklaşık % 90’ının primer tümörlerin (kanserin ilk oluştuğu dokudaki durumu) yayılmasından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. 1,5 miligram nar suyu ile 1,5 miligram nar çekirdeği yağı karıştırılarak elde edilen 3 miligramlık karışımın prostat ve göğüs kanserlerinde tümör hücrelerinin yayılmasını baskıladığı bulunmuştur.
Hz. Ali (ra): “Narı zarı ile beraber yiyiniz; çünkü o, mideyi temizler.”1 buyurarak nar ve zarının önemini belirtmiştir. Narın ihtiva ettiği besin elementleri ve bunların sağlığımıza faydaları bilindiğinde, Kur’ân’ın ondan birçok hikmete binaen bahsettiği anlaşılır. Kur’ân’da üç yerde nardan bahsedilmektedir. “Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler: hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. Bunların kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan toplumlar için ibretler vardır.” (En’am 6/99) Bu âyette dört meyvenin adı geçmektedir. Elmalılı Hamdi Yazır, âyetin açıklamasında narla ilgili olarak; “Nar gerçekten ilginç bir meyvedir. Bu önce dört şeyden oluşmuştur. Kabuğu, zarları, çekirdeği ve suyu.” der ve bunların özelliklerinden ve faydalarından bahsettikten sonra, narın bir yönden gıda, bir yönden de ilâç (hammaddesi) olduğunu belirtir.
Narla alâkalı olarak, Risale-i Nur Külliyatı’nda, onun bütün eşya ile alâkadar olmasına ve az bir zamanda kolaylıkla meydana gelmesinin (insanlar için) imkân hâricinde olduğuna dikkat çekilerek; “Ondaki ziynet, intizam, san’at, rayiha, tat ve koku gibi lâtif şeylerden anlaşıldığına göre, öyle bir Sani’in masnuudur ki, onun icadında külfet ve mübaşeret yoktur.” denmektedir.
“Narın tanelerini zâyi etmeden yiyen Cennet’e gider.” sözü, onun dikkatli bir şekilde yenilmesini ve israf edilmemesini telkin etmektedir. İnanan insanlara düşen vazife; bu güzel meyveyi yerken, onda tecelli eden ilim, kudret, hikmet ve sanatı düşünerek Sâni-i Hakîm’i hatırlamak ve O’nun nimetlerine şükretmektir.
Dipnot
1. El-Müsnedu Ahmed b. Hanbel, (Thk. Hamza Ahmed ez-Zeyn, 1-20),16:564, nr.23130, Kahire 1416/1995, Daru’l-Hadîs Y.; Nureddin el-Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, 5:59, (thk. Abdullah Muhammed ed-Dervîş), 1414/1994 Beyrut, Daru’l-Fikr Y.,
Kaynaklar
- Poyrazoğlu,E ve ark. (2002). Organic acids and phenolic compounds in pomegranates (Punica granatum L.) grown in Turkey. Journal of Food Composition and Analysis, Vol.15, 567-575.
- Michael,D et al., (2005). Effects of pomegranate juice consumption on myocardial perfusion in patients with coronary heart disease. American Journal of Cardiology, Vol.96,810-814.
- Martinez, JJ et al., (2006). Seed characterisation of five new pomegranate (Punica granatum L.)varieties. Scientia Horticulturae. Vol.110, 241-246.
- Ephraim P. Lansky, Robert A. Newman, (2007). Punica granatum (pomegranate) and its potentialfor prevention and treatment of inflammation and cancer. Journal of Ethnopharmacology, Vol.109, 177-206.
- Seyed Hossain Mirdehghan, Majid Rahemi.(2007). Seasonal changes of mineral nutrients and phenolics in pomegranate (Punica granatum L.) fruit. Scientia Horticulturae, Vol.111, 120-127.
- Anand P. Kulkarni., Somaradhya Malliharjuna. Aradhya. (2005). Chemical changes and antioxidant activity in pomegranate arils during fruit development. Food Chemistry, Vol.93, 319-324.
- Abulfadl F et al., (2006). Determination of fatty acids and total lipid content in oilseed of 25 pomegranates varieties grown in Iran. Journal of Food Composition and Analysis, Vol.19, 676-680.
- Rosenblat, M et al., (2006).Antioxidant effect of pomegranate juice consumption by diabetic on serum and macrophages. Atherosclerosis, Vol.187, 363-371.