Arapça'da çizgi ya da bir satır yazı anlamına gelen hat sözcüğü, bugün Arap harfleriyle yazılmış güzel el yazısı karşılığı olarak kullanılmaktadır. Hat; güzel yazi sanati olup, yazarlarina hattat denir: Kûfî, Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhânî, Tevkî', Icâze, Ta'lik, Divânî, Celi, Rik'a, Ma'kili dâhil, bin kadar çesidi vardi. Halicilik, kumasçilik, dericilik, ciltçilik, kitapçilik, tezhipçilik, porselencilik, kehribarcilik, mürekkepçilik, mobilya, sandalcilik da ayri birer sanat dali olarak, her sahada eserler verildi.
Yazıya verilen değer, bütün İslam kültürlerinde hat sanatının çok üstünde durulmasına yol açmıştır. Özellikle Osmanlı kültürü içinde hat sanatı çok ilerlemiş, işlevsel görevinin yanısıra, estetik bir düzeye yükselmiş, adeta batı resim sanatındaki tabloların yerini tutar olmuştur. Gerçek bir tablo gibi çerçevelenerek duvara asılan güzel yazı örneklerinden ünlü hattatların yapıtlarına Osmanlı tarihinde çok büyük paralar ödendiği bilinmektedir. Güzel yazı, yalnız levhalarda değil, bundan başka el yazması kitaplarda, fermanlarda, diplomalarda, cami iç ve dış duvarlarında, çeşitli yapıların yazıtlarında, mezar taşlarında, pencere kapağı ya da kapı kanadı gibi mimarlık ögelerinin üstlerinde, halı bordürlerinde, kutu, vazo, tabak gibi gündelik eşyada da kullanılmıştır.
Hat sanatında yazı gelişigüzel yazılmaz, her yazı türünün kendine özgü özellikleri, inceden inceye saptanmış kuralları vardır. Tarih boyunca ünlü hat ustaları zaman zaman yazı kuralları oluşturmuşlar ve bunları saptamışlardır. Çeşitli yazı türleri birbirlerinden, harflerin büyük ya da küçük olması, biçimi, aralıkları, bazı harflerin birbirlerine bitiştirilip bitiştirilmemesi, bazı yazı işaretlerinin kullanılıp kullanılmaması gibi özellikleriyle ayrılır.
Doğal olarak yazı sanatının ilk gelişmesi Araplar eliyle olmuştur. Bilinen ilk büyük Türk hattatı ise Amasyalı Yakut el Musta'Sami'dir (13. Yüzyıl).
Hat konusunda ciddi ve kapsamlı çalışmayı Amasyalı Şeyh Hamdullah (15. Yüzyıl) yapar, aklam-ı sitte, yani 6 esas yazı diye bilinen yazı türlerini, herbirinden örnekler çıkartıp yanlarına kurallarını yazarak bir murakka içinde toplar. Aynı zamanda Sultan 2. Beyazıd'ın da yazı hocası olan Şeyh Hamdullah'dan günümüze kalan en önemli yapıtlar, İstanbul Beyazıt Camii'nin cümle kapısının üstündeki yazıtla Amasya Beyazıt Camii'nin yazıtıdır. Osmanlı sanatının doruğa ulaştığı 16. yüzyılın en önemli hattatı, yazının yalnız üslubunda değil, tekniğinde de yenilikler getiren Ahmet Karahisari'dir. Altını mürekkep gibi kullanarak yazı yazmak, Altın yaldız harflerin dışını siyah çizgiyle belirlemek, harf kalınlıklarının içini çiçek motifleriyle doldurmak ilk kez onun uyguladığı yeniliklerdendir. En önemli yapıtı İstanbul Süleymaniye Camii kubbesindeki yazısıdır. Türk yazı sanatının başka bir ustası da yapıtlarıyla pekçok başka hattatı etkilemiş, 3. Ahmet ve 2. Mustafa gibi Sultanlara hocalık etmiş olan Hafız Osman'dır (17. Yüzyyl). Taş baskısıyla çoğaltılan KURAN'ları, çağında en uzak İslam ülkelerine kadar yayılmıştır. Bu yapıtlar günümüzde de yazı sanatının en değerli örneklerinden sayılır.
Ünyeli İsmail Efendi, Mustafa Rakım Efendi ve İstanbul'daki pek çok yapının yazıtını hazırlamış olan Mehmet Esad Yesari, 18.yüzyılın ünlü ustalarıdır.
19. Yüzyılda ise başka bir ustayla, Kazasker Mustafa İzzet Efendi'yle karşılaşılır. Ayasofya'daki 8 büyük yuvarlak levha onun en ünlü yapıtlarındandır. Cumhuriyetten sonra harf devrimiyle Arap harflerinin kullanımdan kaldırılması, bütünüyle bu harflere dayanan hat sanatının yaygınlığını birdenbire çok azaltmıştır. Kitapların latin harfleriyle ve baskıyla hazırlanması, bu sanatın kullanım alanını hemen hemen yalnız Cami'lerdeki duvar yazılarına indirgemiştir. Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, Kamil Akdik, Emin Barın gibi hattatlar bu kısıtlı alanda yapıt vererek 20. yüzyılda hat sanatını sürdüren sanatçılar olmuşlardır.
Çeşitli yazı türleri içinde Kufi, en eski yazıdır. Osmanlı kültür çevresinde az kullanılmış olmakla birlikte dik, kalın, köşeli harfleriyle hemen dikkati çekerek öteki yazılardan ayrılır. Halı bordürlerinden madeni paraya dek çok çeşitli alanlarda kullanılır. Yazıtlarda, KURAN'da ve Divan yazmalarında kullanılan Nesih iri harfli olduğu için duvar yazılarında ve Kitapların bölüm başlıklarında kullanılan sülüs, Din kitaplarında ve murakkaların başındaki besmelelerde kullanylan Reyhani ve Muhakkak, devlet belgelerinde kullanılan Tevki, hattatların öğrencilerine verdikleri icazetnamelerin altındaki üstat imzalarında kullanılan Rik'a, bir arada aklam-ı sitte diye adlandırılan en önemli 6 yazı türünü oluştururlar. Bunlardan başka talik, nestalik, divani, bir tür steno sayılabilecek olan siyakat, menşur, zülf-ü arus, hilali, muini, şikeste, müselsel gibi yazı türleri de vardır.
Hat sanatında Osmanlı sanatçıları çeşitli uslupları denemişlerdir. Bunlardan biri istiftir. Bir sözcüğün harflerinin ya da bir cümlenin hece ve sözcüklerinin güzel bir görünüm oluşturmak amacıyla ve kullanılan yazının çeşidine uygun biçimde yanyana ve üstüste sıralanmasına, istif edilmesine denir. Bir sözcüğün, bir eksenin iki yanına bir ters, bir yüz bakışık olarak yazılmasıyla oluşturulan çeşidine müsenna ya da aynalı yazı adı verilir. 17.yüzyıldan sonra özellikle gelişen bu türün en görkemli örnekleri bugün Bursa Ulucamii'nin duvarlarında bulunmaktadır. Harflerin biçimleriyle oynayarak, çeşitli düzenlerde birleştirip istif ederek yaratılan ve oldukça stilize edilmiş bir tür yazı-resim de hat sanatında önemli yer tutar. Yazıyla oluşturulan böyle resimler arasında en çok sevilen ve rastlanan konular kayık, kuş, aslan, sancak, cami, ibrik, çiçek, insan başı vb.dir. Osmanlı Devleti'nin arması ve padişahın imzası olarak kullanylan tuğra da bir tür istif yazıdır. Oğuz Han'ın yazılı nişanından çıktığı bilinen tuğra, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları'nca da kullanılmıştır...
----------------------------------------------------------------------------
Kaynakça
Sanat Tarihi Ansiklopedisi
Görsel Ansiklopedik Yayınlar 1981, Cilt 4 sayfa 757-760
Ferman
Ferman, kelime itibariyle emir, irade, buyruk anlamlarını taşır, islamiyeti kabul ettikten sonra ilhanlılar tarafından kullanılan bu kelime, Osmanlılar'a da onlardan geçmiştir. Kısaca ferman; herhangi bir konuda Sultan'ın "Alamet-i Şerif" denilen tuğralı emri demektir. Üzerinde padişahın kendi el yazisi ile bir ibare de bulunan fermanlara "Ferman-i Hümayun" denir.
Osmanlilar'da divani hat ile yazilmasi gelenek olan fermanlar kisaca su sirayla kaleme alinirlardi:
En üst kisma davet, ki bir dua metninden oluşur. Bunun altinda tugra kismi, onun altinda ise esas metin kismi bulunur. Bu kisim ferman gönderilen kisinin isim ve sifatlarini tasiyan övgü sözleri, konuya giris cümlesi, fermanin çikarilma sebebi, padisahin yapilmasi istenen seyi emrettiginin ifadesi, isin açiklanmasi, ihtar ve israr sözleri, son satirda ise tarih bölümlerinden olusur.
Günümüzde, antik değer taşıyan orjinal fermanlar gibi onların iyi kopyalari da büyük ilgi görmektedir. Oldukça zor bir yazi olan divani hat ile yazilan ferman kopyalari, orjinaline uygun kagit ve mürekkep kullanilarak, usta hattatlar tarafindan hazırlanmaktadir.
Tezhip Sanatı
Tezhip sözcüğü Arapça zeheb altın sözcüğünden gelmektedir. El yazması eserleri murakka denilen hüsn-i hat yani güzel yazı levha ve albümleri ile padişah tuğralarına altın yaldız ve boya ile yapılan bezeme sanatına verilen addır.
Tezhiple bezenmiş eserlere "Müzehhep" ezilmiş toz altınla birlikte sulu guvaj boya ile tezyinat yapan sanatçılara da "Müzehhip" denir. Sadece altınla yapılan tezhip çeşitlerine "Halkari" denir. Tahrirli ve tahrirsiz olmak üzere iki türlüdür. Sayfa kenarlarında o sayfadaki yazının neye ait olduğunu göstermek için yazılan yazıların etrafını çevreleyen yuvarlak ve içi boş süslemelerle "Gül" denir. Bu gül motiflerinin daha büyük ve süslü olanlarına "Şemse" denir. Genellikle şemse cild kapaklarının ortasına yapılan bir bezeme çeşididir.
El yazma kitapların sayfaları yaldızla biri kalın diğeri ince iki çizgiden oluşan bir çerçeve içine alınır. Bu çizilen altın çizgilere"cedvel" denir. Tezhibin bütününü daha iyi göstermesi için yapılır. Sayfaların etrafında cedvellerden başka çiçek ve bezemelerle yapılan sular görülür, bunlar da şekillerine göre isimlendirilir. Daha geniş olanına "zencerek" yani zincir gibi zincirimsi birbirine geçmelerle eklenmiş halkalara "Ulama" içi çiçek ve yapraklarla süslenmiş bordürlere "Kıvrık dalı" dendiği gibi "Hüsnü hat" levhalarında sözcük ve harflerin süslenmesi için bazı tezhipli bezemeler de yapılır ki bunlara da "Hurda tezyinat" denir. Tezhipte önemli yeri olan bir süsleme çeşidi ile tiğ olarak isimlendirilen kısımdır. Tezhip işlerinin bitiminde başlayarak dışa doğru uzanan ince ucu sivri kısımlara denir.
İlk Osmanlı dönemi tezhiplerinde en çok kullanılan motif rumi ve kıvrık dallardır. Bunun yanında Selçuklu geleneğinin devamı olan münhaniler de vardır. Türklerin bitkisel motiflere olan ilgisi bu dönemde yoğunluk kazanmaya başlamış olup, çok küçük stilize çiçek motifleri kullanılmış; seberk, pençberk, asma yaprakları, nilüferler, hatayiler çok zengin renklerle ince titiz bir işçilikle oya gibi işlenmiştir. Kullanılan renkler ise; başta altın yaldız ve mavinin tonları kiremit kırmızısı, pembe, açık ve koyu yeşil, beyaz, kahverengi ve siyah kullanılmaktadır.