Hocam, Allah bir, kitap bir; fakat mezhep neden dörttür, diyenlere nasıl cevap verelim?"
Mezheplerin dört olması Allah'ın birliğine, kitabın tek oluşuna engel değildir. Mezhep, gidilen, izlenen ve takip edilen yol demektir. Bir camin dört kapısı varsa, herkes bir kapıdan camiye girer, aynı mekânda buluşurlar. Burada önemli olan camiye girmektir. Giriş kapılarının farklı olması sorgulanmaz. Çünkü girdiği kapı kimisinin evine ve dükkânına yakındır, kimisi de sürekli aynı kapıdan girdiği için öyle kolayına gelmiştir. Siz kalkıp, "herkes tek kapıdan girecek?" diyebilir misiniz?
Bir başka örnek: Bir bardak su, hastalığın şekline göre beş farklı hüküm alabilir. Meselâ, birisine hastalığının durumuna göre su ilaçtır; tıbbî olarak ona vaciptir. Diğer birisine hastalığı için zehir gibi zararlıdır; tıbbî olarak ona haramdır.
Diğer birisine az zarar verir; tıbbî açıdan ona mekruhtur. Diğer birisine zarar vermez, yararlı olur; tıbbî olarak ona sünnettir. Diğer birisine ne zarar verir, ne de yarar; afiyetle içsin, tıbbî olarak ona mubahtır. İşte hak burada çoğalır, beşi de hak olur. Sen diyebilir misin ki: "Su yalnız ilaçtır, yalnız vaciptir; başka hükmü yoktur." İşte bunun gibi, mezhepler de Müslümanların yaşadıkları bölgeye, örf ve âdetlerine göre değişiklik gösterir. Hak olarak değişir ve her birisi de hak olur, maslahat olur.1
Mezheplerin kaynağı Kitap ve Sünnettir. Yani Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimizin hadisleridir. Mezhep imamları olan âlimler bu konularda ileri derecede uzman ve yeterli insanlardır. Müçtehid âlimler başta ibadetler olmak üzere, bireysel ve sosyal hayatta, ailevi ve hukuki meselelerde Kur'ân'a, hadislere, sahabilerin uygulamalarına ve diğer uygulamadaki kıyasları inceleyerek içtihatlarda bulunurlar. Müslümanların ihtiyacı olan meselelerde hükümler çıkarırlar ve bu hükümler uygulama alanı bulur.
Mezhep imamlarının dini kaynaklardan hüküm çıkarmaları biraz da ilaç yapımına ve kullanımına benzer. Hastalanıp ilaca ihtiyaç duyan kişiler kendileri gidip bitkisel ve hayvansal ürünlerden ilaç yapma yerine, eczaneden hazır ilaçları alır, kullanırlar.
Çünkü ilaç yapmak bir uzmanlık alanıdır ve bilimsel bir uğraşıdır.İlaç firmalarının ürettiği, piyasaya sürdüğü ilaçlara güvenirler, doktorların yazdığı reçete karşılığında ilaçlar alınır kullanılır. Burada hem bir kolaylık vardır hem pratikte bir itimat vardır. Mesela, baş ağrısı için on'larca ilaç vardır. Fakat doktor reçeteye hangisini yazarsa, onu kullanırız. Hepsi de baş ağrısını keser ancak bazılarının katkı maddeleri farklıdır, bazılarının da sadece firması ve adı değişiktir. Şimdi kalkıp, "aspirin yeter, başka ağrı kesiciye gerek yoktur" diyebilir miyiz?
Bunun gibi din birdir, Kur'ân tektir, Peygamber bir tanedir; ama Müslümanlar değişik iklimlerde, bölgelerde yaşadıkları, farklı kültür ve geleneklere bağlı oldukları için, dinin bazı ayrıntı meselelerinde değişik uygulama alanlarını tercih ederler. Namazı örnek olarak verecek olursak; bütün mezheplerde namazın kılınma şekli asıl itibariyle aynıdır, bir değişiklik yoktur.
Sadece el bağlamada, oturuş şekillerinde bir iki değişiklik vardır. Mesela, Hanefiler, Şafiiler ve Hanbeliler ellerini bağlarken, Malikiler ellerini yanlarına salıverirler. Oturuşlarda da buna benzer küçük ayrıntılar vardır. Bu değişikliklerin de kaynağı Peygamberimizin değişik zamanlarda farklı uygulamada bulunmasıdır. Hepsi de doğrudur çünkü kaynak, dini getiren ve tebliğ eden Peygamberimizdir.
1.. Sözllerr ((27.. Söz)) ss.. 454--455..
Mehmet PAKSU