Günümüzde insanımızın büyük çoğunluğu selamlaşma adabını bilmemektedir. Kimileri hiç selamlaşmazken, kimileride her yerde selamlaşmaya çalışıyor. Konunun mahiyeti tam olarak bilinmediğinden farklı uygulamalar ortaya çıkıyor.
Peygamberimiz (s.a.) dinimizi açıklarken bunu yalnız söz ile değil, bizzat uygulayarak da yapmış, bazı eski (şirk/cahiliye devrine ait) adetleri ve uygulamaları da değiştirmiştir. Bunlar arasında selamlaşma şekli ve âdâbı da vardır.
Hadislerde anlatılan selamlaşmanın günümüzde uygulanması konusunda bazı sıkıntılar dile getirilmektedir. Mesela "Tanıyın tanımayın herkese selam verin" gibi emirleri üniversite bahçesinde, kalabalık caddelerde nasıl uygulayacağız diye soruluyor.
Konu ile ilgili bir âyetin meali şöyledir:
"Size bir selâm verildiğinde ya daha güzeli ile veya dengi ile cevap verin. Allah her şeyin hesabını eksiksiz bilmektedir." (Nisa: 4/86.)
Müminler karşılaştıklarında selâmlaşacak, karşılıklı olarak iyi dilekte bulunacaklardır. Her kültürde selâmlaşma âdeti ve bu âdetin gerektirdiği usul ve âdâb vardır. Bu münasebetle Müslümanlar arasında selâmlaşmanın nasıl olması gerektiği konusuna Kur'an'da da yer verilmiştir.
Yukarıdaki âyet mealinde "Selâm" diye tercüme edilen tahiyye, hayat kelimesiyle aynı kökten olup lügat mânası itibariyle "sağlık, uzun ömür dilemek" demektir. Tefsirciler buradaki tahiyye buyruğunu üç şekilde açıklamışlardır:
a) Hapşıranın "elhamdülillâh" demesi ile başlayan karşılıklı dualar;
b) Hediye verene hediye ile mukabele;
c) Selâm verip almak. Tahiyye kelimesi daha ziyade bu üçüncü mânada kullanılmıştır. (Ayrıca bk. Nûr 24/ 27, 61).
Câhiliye devrinde de çeşitli sözlerle selâmlaşma yapılır, ama selâmlaşmada köleliğin ve sınıf farkının izleri görülürdü. Selâm vermek mecburiyetinde olanlar, verirken birtakım kayıtlara bağlı bulunanlar "köleler, zayıflar ve garipler" olurdu. İslâm dini getirdiği eşitlik ve fazilet anlayışına uygun olarak bir selâmlaşma âdâbı oluşturdu.
Sünnet ve örf selamın verilişini "esselâmü aleyküm" veya "selâmün aleyküm", olarak belirledi. Selamın alınışını da "aleykümüsselâm, aleykümselâm, ve aleykümüsselâm ve rahmetullahi ve berekâtüh" şeklinde belirledi.
Selâmlaşma Müslümanlar arasında bir ülfet, kaynaşma, sevgi aracıdır, barış ve dayanışma içinde olma işaretidir. Selâm verip alanlar birbirlerine Allah'tan "iyilik, esenlik, rahmet, bereket" dilemektedirler. Bu sebeple selâmlaşma Kur'an'da ve Sünnet'te teşvik edilmiş, âlimler tarafından hükmü ve âdâbı üzerine kafa yorulmuş, aşağıdakine benzer açıklamalar yapılmıştır:
Bir Müslümanın bir veya daha fazla Müslümanla karşılaştığı, bir araya geldiği zaman selâm vermesi sünnettir, bu selâmı birisi verince diğerlerinin onu alması farzdır. Bir kişinin verdiği selâmı topluluktan birinin almasıyla vazifenin yerine gelmiş olup olmayacağı konusu tartışılmıştır. Ebû Hanîfe'ye göre topluluktan her birinin selâmı alması gerekir. Gayr-i müslimlere de müminlere verilen selâmın verilebileceğini ileri süren âlimler bulunmasına rağmen ekseriyete göre onlara bir mümin böyle selâm vermez, onlar verirlerse "ve aleyküm" (size de olsun) şeklinde mukabele edilir.
* Selamlaşma hadisleri ve günümüzde uygulama
Meşhur altı hadis kitabında geçen hadislere göre:
1. Bir meclise geldiğinizde ve kalkarken selam verin.
2. Bir haneye girmek istediğiniz zaman selam vererek izin alın.
3. Bir kardeşinizle karşılaştığınız zaman selam verin, araya bir görüntü engeli girer sonra tekrar karşılaşırsanız yine selam verin.
4. Hanenize girince aileye selam verin; bu selam bereket olur.
5. Hayırlı Müslümanlık insanların karınlarını doyurmak, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermektir.
6. Peygamberimiz çocuklara selam vermiştir.
7. Peygamberimiz kadınlara selam vermiştir.
8. Topluluk adına birinin selam vermesi ve alması yeterlidir.
9. Ahir zamanda selam, tanıdıklara verilir olacak (Peygamberimiz bundan hoşlanmamıştır.)
10. İlk selam veren Allah'a daha yakındır.
11. Binekli yürüyene, yürüyen oturana, az çoğa, küçük büyüğe önce selam verir.
12. Allah Adem'i yaratınca git meleklere selam ver dedi, o da gidip "es-selamu aleyküm" diye selam verdi, melekler "...ve rahmetullah"ı da ekleyerek cevap verdiler.
13. İslam'dan önce Araplar "Günaydın, iyi günler" manalarında sözlerle selam verirlerdi, İslam'dan sonra bu selam şekli kaldırıldı.
14. Peygamberimiz huzurda olmayanlara da selam göndermiş ve kendisine gönderilen selama da "sana ve gönderene selam" şeklinde cevap vermiştir.
15. Mekke'den hicret edip gelene Peygamberimiz "Binip hicret edene merhaba" demiştir.
16. Karşılaşmada eğilmek hoş karşılanmamış, uzak yerlerden gelenlerle olan dışında kucaklaşmak ve öpüşme de sık uygulanmamıştır. Normal karşılaşmalarda selamlaşma ve musafaha (tokalaşma) tavsiye edilmiştir.
17. Yahudi ve Hristiyanlar gibi el ve parmak işretiyle selam vermeyin buyrulmuştur.
18. Yahudiler Peygamberimiz'e selam verir gibi görünmüş ama "es-sâmu aleyke (Sana ölüm gele)" demişlerdi, Hz. Aişe "Ölüm, lanet ve gazap size gelsin" dedi. Peygamberimiz ise "Aişe, sakin ol, küfretme, şiddet gösterme, Allah bütün işlerde yumuşak davranmayı sever" buyurdu. Aişe: "Ne dediklerini duymadın mı?" deyince de "Ben de onlara 'size de" dedim, işitmedin mi?" cevabını verdi. 19. Çiş yapana selam verilmez.
20. Müslümanlar ile gayr-i müslimer karışık olurlarsa selam verilir.
Bu hadislerin çoğu günümüzde de rahatlıkla uygulanabilir. Telefon, telgraf, e-mail vb. çağdaş araçlarla görüşmelerde de selamlaşma yapılmalıdır. Problem sokağa çıktığımızda, okul vb. yerlerin bahçelerinde gezinti yaptığımızda, "her rastladığımız, tanıdığımız ve tanımadığımız" kimselere selam vermekle ilgili olabilir. Peygamberimiz zamanında hem insanlar az hem sokaklar daha tenha idi. Günümüzde insanlar çoğaldı ve bir hadiste haber verildiği gibi "ancak tanıdıklar birbirlerine selam verir" oldular. Bu sebeple sokakta, kalabalık yerlerde selam verip alma sünnetini, garip karşılanmayacak, alay konusu olmayacak şekilde ayarlamak ve uygulamak zaruret halini aldı.
Bunun dışında mutlaka selamlaşma, İslam'a mahsus olan şekliyle uygulanmalı, onun yerine "El-kol-parmak işaretleri ve Günaydın-iyi günler vb." ifadeler kullanılmamalıdır.