Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz. Uluslararası Çocuk Hakları Beyannamesi md.30
1. Giriş
Bir televizyon programında[1] canlı bağlantı gerçekleştiriliyor. Bağlanılan kişi kendi alanı ile ilgili gerçek bir aydın olan Prof. Baskın Oran. Konu, üniversitelerde Kürtçe bölümler açılması. Bir son dakika haberi veriyor Baskın Bey. Yunanistan, azınlık dillerinden olan Türkçeye yasak getirmiş. Spiker heyecanlanıyor. Ancak araya fazla bir süre koymadan bir şakadan ibaret olan bu haberle elde etmek istediği hızla konuya giriyor. Bizim anadilimize karşı başka bir ülkede farazi bir yasaktan bahsedilince nasıl bir şok etkisi yaşıyoruz. Kıssadan hisse çıkarıyoruz. Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.
Faili meçhul bir cinayete kurban giden Musa Anter, ağlanılacak halimizi bir fıkra gibi anlatarak güldürüyordu. Musa Anter, 1950'lerde Dicle Talebe Yurdu müdürü iken polis tarafından gözaltına alınıp Kürtçe ıslık çaldı diye hakarete ve işkenceye maruz kalmıştı. Apê Musa: suçum ne? diye sorunca komiser: Yurtta plak var mı? der. Apê Musa “var” deyince Komiser: “Plakçalarınız var mı?” diye devam eder. Apê Musa: “Var” der. Komiser: “Peki it oğlu it. Ne diye yurtta Kürtçe ıslık çalıyorsunuz”. Ve sonra tekme tokat, bir o kadar küfür...
Kürtçe yasağının en sıkı yıllarıdır. Bir köylü hayvanını satmaya çalışırken cezaya çarptırılıyor. Yaşlı bir kadın ise fırından ekmek alırken ceza almamak için çabalıyordu. Fırıncıya “ka bi Tirkî nanekî bidi min[2]” diyecekir.
Yakın bir zamanda anadilde eğitim talep eden yüzlerce belki de binlerce üniversite talebesi gözaltına alındı. Kötü muamele ve işkenceye maruz kalan bu gençlerin bir kısmının okullardan uzaklaştırıldığına ve fişlendiklerine şahit olduk.
Tek bir Türk’ün yaşamadığı köylerde her sabah en gür sesle bağırır Kürt öğrenciler. “Türküm, doğruyum, çalışkanım”. Bu giriş hız kesmemiş olacak ki “Ne mutlu Türküm diyene” diye bağırttırılarak bitirilir milli yemin. Bir Türk köyünde Türk kelimesi yerine Kürt kelimesi konarak Türk çocuklarına aynı metinlerin söyletilmesinin bir Türk’te nasıl duygular uyandıracağını herkes tahmin edebilir.
...........
birzamanlar bunlarda yaşanmıştı
tamam günümüzde bi çok şey yoluna girdi ama düzeltilmesi gereken daha çok şey var