Başlığımız size absürt mü geldi… Yok canım olur mu hiç öyle şey! Ülkemizde siyonizm mağdurlarının en meşhuru Erbakan Hoca’dır ya!...
12/17/2007
Harun Kırkıl
Hollywood’daki en meşhur siyonizm mağdurlarından biri de az kaldı Mel Gibbson olacaktı. İnanmıyor musunuz?
“The Passion of the Christ” filmini çektikten sonra adama resmen tükürdüğünü yalattırdılar.
(Filmin ismini uyuzluk olsun, İngilizce bilmeyenler dumur olsun diye İngilizce yazdım. Hani adam bilgiçlik taslamak adına Fransızca meşhur bir cümle yazar… “Bunu herkes bilir canım!” kabilinden… Sen de anlayamaz, komplekse girersin… Filmin adı: Hz. İsa´nın Tutkusu)
Yönetmen Mel Gibbson baktı ki Erbakan Hoca gibi olacak sonu…
Yönetmenliğini yaptığı filmde, israiloğullarının (Eskinin “Peygamber Katilleri”, günümüz tabiriyle ise “Bebek Katilleri”nin)
bir Peygambere suikastını başarıyla beyaz perdeye aktaran sayın Gibbson bu filmin son filmi olacağını,
kendisini Hollywood’dan tekaüde ayıracaklarını görünce;
Amerika’da bırakın film çekmeyi, kendisine amatör kamera bile satmayacaklarını anlayınca…
Belki hayatının en zelil rolünü oynayıp kamuoyundan (yani yahudilerden) özür diledi… O zaman dedim ki bu adam hiç de
“Cesur” bir “Yürek”e sahip değil…
Keşke tükürdüğünü yalayacağına, kendisi de siyonizm eşeğinden hazır çifte yemişken, Erbakan Hocayla teşrik-i mesai yapıp Mel Gibbson Saadet’ten Belediye başkan adayı olsaydı.
Erbakan Hoca aksiyon filmi çekemeyeceğine göre, bu mâkul bir teklif!
Şimdi şaka bir yana…
Bir soru sormak istiyorum size;
Yahudi filmi seyredip de hüzünlenmeyeniniz var mıdır?
II. Dünya Savaşı’nı ve de Hitler’in yahudi katliamını konu edip de, nasıl ki Oscar Ödülü almayan Yahudi Filmi hemen hemen hiç yoksa…
Bu filmleri seyredip; “yazık olmuş şunlara!” “Cık! Bu kadar zulüm hayvana bile yapılmaz.” Demeyenimiz de yoktur.
Yahudi karşıtlığının en ön safında koşan birine bile seyrettirseniz, adam hislenir: “Ama Hitler de bu itlere çok zulüm etmiş yaww!”
demekten alamaz kendisini…
Şimdi isterseniz şu filmlerin en meşhurlarını bir kere daha gözden geçirelim…
Piyanist’e acımadınız mı?
Adama reva görülenlerin acısını bütün kalbinizle paylaşmadınız mı?
Herif acından ölecekken kendisine acıyıp birkaç lokma yiyecek veren alman subayına
“Hay Allah senden razı olsun!” deyip hayır dualar etmediniz mi?
Hayat Güzeldir’de Yahudi baba Guido’nun feragat ve kahramanlığını seyrederken, babalık duygularınız pasta gibi kabarmadı mı? Çocuğun masumiyetine hayran kalmadınız mı?
(Peki ufaklık yarışma sonunda kazandığı tankla şimdi Arap avına çıkmış olabilir mi, ne dersiniz?
Ya da öldürülen Filistinli çocuklar da o çocuk kadar masum olabilir mi? Zannetmem! Onlar Terörist Arapların terörist olma potansiyeli yüksek çocukları…)
Schindler’in Listesi’ni seyredip de Schinler’in merhametine, hayırseverliğine hayran kalmadınız mı?
Adamın mezarı aha şurada olsa kaç gözü yaşlı haminnemiz cumaları ziyarete gitmez mi? Hayat Treni’ni ise sakın kaçırmayın!
Masum ve salak rolüne soyunmuş bir tren dolusu uyanık Yahudinin maceralarına gülerken bir yandan da acıdığınızı dahi fark ettirmemesi açısından bu film ilginçtir.
Münih…
Bak bu film konu itibariyle diğerlerinden farklı olan mükemmel bir örnektir. Filistinli Terörist Araplar (!) Belin Olimpiyatına katılan zavallı! İsrailli sporcuları katleder…
İdealist bir Mossad Ajanı da bu ettiklerini yanlarına bırakmaz; (Yaşa Var ol!!) Öncelikle bu katliamı planlayan kötü kalpli Arap’tan başlar işe… Evini bulur, telefonuna bir bomba yerleştirir…
Adam telefonda konuşurken tam patlatıp öldürecekleri sırada, o anda evde bulunmaması gereken küçük kız, eve babasının yanına geri döner… Bütün plan iptal… Siz yerinizden zıplarsınız…
Zaten fazlasıyla gerilmişsinizdir! Öldürüver gitsin şu Arap kızını! Sonra büyüyünce o da terörist falan olur, hiçbir şey yapmazsa aleyhinize şiir-miir yazar, uğraşmak zorunda kalırsınız!
A ah! Mossad Ajanı merhametlidir, kıyamaz!! Suçlu babasıdır, masum bir kızı öldürmez onlar!
Hamiyetten, insaniyetten o dakika gözünüzden yaşlar boşanıverir… (İsrail askerleri o kadar merhametlidir ki küçücük çocukları, bebekleri “Pudra bombaları”yla öldürür…)
Ben bu filmleri seyrettikten sonra korkmaya başladım…
Neden mi? Yahudiler masum rolünü çok iyi oyuyorlar da ondan. Hem vallahi hem billahi, on numara aktörlük yapıyorlar…
Sonra dönüp kendimize baktım… Bazı köşe yazarlarımız; diyorlar ki; “Hamas İsrail’e roket saldırısında bulunmasaydı, böyle olmazdı!”
Ben daha çok korkmaya başladım…
Ulan ne oluyor, diye bile soramıyorum artık… İşimi gücümü bıraktım dua ediyorum; Filistinlilere değil, kendimize!
Hani Karadenizliler Ruslar’la savaşıyormuş ya! Ruslar alçakça bir savaş hilesine başvurmuşlar! İnsanımızın masumiyetini kullanıp canice avlamaya başlamışlar laz uşaklarını.
Türkçe bilen kalleş bir Rus askeri bağırmış: Ula İdruuss! Tam siper yatan bütün İdrisler ayağa kalkmış:
Ne oldi daa! (Bütün İdrisler kâmilen şehit…)
Sonra ikinci bir şenaat; Ula Tursuunn! Bütün Dursunlar: Uyy! Kim sesleniy ula! Deyûben çağrıya uyup ayağa kalkmışlar.
(Rütbe-i şehâdete nâil olmuşlar..) Temel o anda secdeye kapanıp yana yakıla duaya başlamış: “Kurban olduğum yuce Mevlâm! Temel demesunlar ne olur! Temel demesunlaar daa!”
Ben de laz gibi dua ediyorum şimdi:
“Kurban olduğum yüce Rabbim! Şu Yahudi kulların İslam Tarihine dair bir film çekmesinler aman!
Vallahi Müslüman bilinen bunca kulunu dininden imanından eder bunlar!”
Düşünsenize bir! Medine’de zavallı üç kavim! Benî Kureyza, Benî Kaynuka ve Benî Nâdir… Evs ve Hazreçli Arapların insanlık dışı muamelelerine maruz kalıyorlar her gün! Tek kurtuluş ümitleri var…
Minik yahudi çocuklarının pembe düşlerini, bembeyaz hayallerini süsleyen bir kurtarıcı… Son Peygamber gelecek…
Ama acı ve bir o kadar da trajik bir son:
Zavallı Yahudilerin yıllardır bekledikleri büyük kurtarıcı, şu bildiğin pis Arapların içinden çıkıyor…
Zavallıların bütün kurtuluş ümitleri çöllerin kumlarınca yutuluyor. Dimyattan pirinç umarken evdeki bulgurdan da oluyorlar, Medîne’den sürülüyorlar…
Şimdi 100 puan değerinde altın sorumuz geliyor:
“Hayber’in fethedildiği gün, idealleri uğrunda serden geçmiş
(Onu böyle gösterirler emin ol!)
bir Yahudi karısı, Peygamber Efendimiz’i zehirlemeye kalktığında…”
bizim “köşe” olmuş yazarlarımız ve bilumum dingillerimizin olay hakkındaki yorumu ne olurdu? “İyi de kardeşim!
Bizim Peygamber de adamların tekerine çomak sokmuş yani! Ticaretlerine rantlarına mani olmuş. Adamların yüzyıllık hayallerine limon sıkmış…
Tutmuş garibanları Medîne’den sürmüş yaaw!”
Hay ben bizim aklımıza…
Bir düşünün, Yahudiler Zekeriya (a.s.)’ın filmini çekseler…
Olanı biteni öyle bir anlatırlar ki; evceğizinde torunlarıyla birlikte filmi seyreden haminne koltuğunda kendini zor zabt eder.
Allah’ın Nebi’si ağaç kovuğunun içine gizlendiğinde, öldürmek için onu arayan Yahudilere filmde o rolü oynayacak adamdan önce, bizim nine yol gösterir:
- Ağacın içine saklandı yahudi bey evladım! Bak oradaki ağacın içine saklandı…
Bakın aha buraya yazıyorum! Bu adamlar, çok değil, 20 bilemedin 30 yıl sonra bir film çekerler…
O filmde Filistinlileri katil gösterip kendileri de masumu oynamazlarsa… Birçok balık hafızalı, safdil müslüman bu filmi salya sümük izlemezse… “Adamlar yapmış kardeşim!” deyip açık açık takdir etmezse…
Hatta hayatını asılsız usulsüz yaşayan, kendini bilmez bir sürü gusülsüz,
Filistinli Müslümanlar adına, kalkıp bu katillerden “özür” dilemezse…
“Yok artık! O kadar da olmaz!” mı diyeceksiniz…
Vallahi, yaşayan görür, demişler. Ceddimin yaptığı “katliamın”!!
faturasının bana kesildiğini gördüm ben.
Ve Ermenilerden özür dileyenleri… Bakalım torunum neler görecek?
12/17/2007
Harun Kırkıl
Hollywood’daki en meşhur siyonizm mağdurlarından biri de az kaldı Mel Gibbson olacaktı. İnanmıyor musunuz?
“The Passion of the Christ” filmini çektikten sonra adama resmen tükürdüğünü yalattırdılar.
(Filmin ismini uyuzluk olsun, İngilizce bilmeyenler dumur olsun diye İngilizce yazdım. Hani adam bilgiçlik taslamak adına Fransızca meşhur bir cümle yazar… “Bunu herkes bilir canım!” kabilinden… Sen de anlayamaz, komplekse girersin… Filmin adı: Hz. İsa´nın Tutkusu)
Yönetmen Mel Gibbson baktı ki Erbakan Hoca gibi olacak sonu…
Yönetmenliğini yaptığı filmde, israiloğullarının (Eskinin “Peygamber Katilleri”, günümüz tabiriyle ise “Bebek Katilleri”nin)
bir Peygambere suikastını başarıyla beyaz perdeye aktaran sayın Gibbson bu filmin son filmi olacağını,
kendisini Hollywood’dan tekaüde ayıracaklarını görünce;
Amerika’da bırakın film çekmeyi, kendisine amatör kamera bile satmayacaklarını anlayınca…
Belki hayatının en zelil rolünü oynayıp kamuoyundan (yani yahudilerden) özür diledi… O zaman dedim ki bu adam hiç de
“Cesur” bir “Yürek”e sahip değil…
Keşke tükürdüğünü yalayacağına, kendisi de siyonizm eşeğinden hazır çifte yemişken, Erbakan Hocayla teşrik-i mesai yapıp Mel Gibbson Saadet’ten Belediye başkan adayı olsaydı.
Erbakan Hoca aksiyon filmi çekemeyeceğine göre, bu mâkul bir teklif!
Şimdi şaka bir yana…
Bir soru sormak istiyorum size;
Yahudi filmi seyredip de hüzünlenmeyeniniz var mıdır?
II. Dünya Savaşı’nı ve de Hitler’in yahudi katliamını konu edip de, nasıl ki Oscar Ödülü almayan Yahudi Filmi hemen hemen hiç yoksa…
Bu filmleri seyredip; “yazık olmuş şunlara!” “Cık! Bu kadar zulüm hayvana bile yapılmaz.” Demeyenimiz de yoktur.
Yahudi karşıtlığının en ön safında koşan birine bile seyrettirseniz, adam hislenir: “Ama Hitler de bu itlere çok zulüm etmiş yaww!”
demekten alamaz kendisini…
Şimdi isterseniz şu filmlerin en meşhurlarını bir kere daha gözden geçirelim…
Piyanist’e acımadınız mı?
Adama reva görülenlerin acısını bütün kalbinizle paylaşmadınız mı?
Herif acından ölecekken kendisine acıyıp birkaç lokma yiyecek veren alman subayına
“Hay Allah senden razı olsun!” deyip hayır dualar etmediniz mi?
Hayat Güzeldir’de Yahudi baba Guido’nun feragat ve kahramanlığını seyrederken, babalık duygularınız pasta gibi kabarmadı mı? Çocuğun masumiyetine hayran kalmadınız mı?
(Peki ufaklık yarışma sonunda kazandığı tankla şimdi Arap avına çıkmış olabilir mi, ne dersiniz?
Ya da öldürülen Filistinli çocuklar da o çocuk kadar masum olabilir mi? Zannetmem! Onlar Terörist Arapların terörist olma potansiyeli yüksek çocukları…)
Schindler’in Listesi’ni seyredip de Schinler’in merhametine, hayırseverliğine hayran kalmadınız mı?
Adamın mezarı aha şurada olsa kaç gözü yaşlı haminnemiz cumaları ziyarete gitmez mi? Hayat Treni’ni ise sakın kaçırmayın!
Masum ve salak rolüne soyunmuş bir tren dolusu uyanık Yahudinin maceralarına gülerken bir yandan da acıdığınızı dahi fark ettirmemesi açısından bu film ilginçtir.
Münih…
Bak bu film konu itibariyle diğerlerinden farklı olan mükemmel bir örnektir. Filistinli Terörist Araplar (!) Belin Olimpiyatına katılan zavallı! İsrailli sporcuları katleder…
İdealist bir Mossad Ajanı da bu ettiklerini yanlarına bırakmaz; (Yaşa Var ol!!) Öncelikle bu katliamı planlayan kötü kalpli Arap’tan başlar işe… Evini bulur, telefonuna bir bomba yerleştirir…
Adam telefonda konuşurken tam patlatıp öldürecekleri sırada, o anda evde bulunmaması gereken küçük kız, eve babasının yanına geri döner… Bütün plan iptal… Siz yerinizden zıplarsınız…
Zaten fazlasıyla gerilmişsinizdir! Öldürüver gitsin şu Arap kızını! Sonra büyüyünce o da terörist falan olur, hiçbir şey yapmazsa aleyhinize şiir-miir yazar, uğraşmak zorunda kalırsınız!
A ah! Mossad Ajanı merhametlidir, kıyamaz!! Suçlu babasıdır, masum bir kızı öldürmez onlar!
Hamiyetten, insaniyetten o dakika gözünüzden yaşlar boşanıverir… (İsrail askerleri o kadar merhametlidir ki küçücük çocukları, bebekleri “Pudra bombaları”yla öldürür…)
Ben bu filmleri seyrettikten sonra korkmaya başladım…
Neden mi? Yahudiler masum rolünü çok iyi oyuyorlar da ondan. Hem vallahi hem billahi, on numara aktörlük yapıyorlar…
Sonra dönüp kendimize baktım… Bazı köşe yazarlarımız; diyorlar ki; “Hamas İsrail’e roket saldırısında bulunmasaydı, böyle olmazdı!”
Ben daha çok korkmaya başladım…
Ulan ne oluyor, diye bile soramıyorum artık… İşimi gücümü bıraktım dua ediyorum; Filistinlilere değil, kendimize!
Hani Karadenizliler Ruslar’la savaşıyormuş ya! Ruslar alçakça bir savaş hilesine başvurmuşlar! İnsanımızın masumiyetini kullanıp canice avlamaya başlamışlar laz uşaklarını.
Türkçe bilen kalleş bir Rus askeri bağırmış: Ula İdruuss! Tam siper yatan bütün İdrisler ayağa kalkmış:
Ne oldi daa! (Bütün İdrisler kâmilen şehit…)
Sonra ikinci bir şenaat; Ula Tursuunn! Bütün Dursunlar: Uyy! Kim sesleniy ula! Deyûben çağrıya uyup ayağa kalkmışlar.
(Rütbe-i şehâdete nâil olmuşlar..) Temel o anda secdeye kapanıp yana yakıla duaya başlamış: “Kurban olduğum yuce Mevlâm! Temel demesunlar ne olur! Temel demesunlaar daa!”
Ben de laz gibi dua ediyorum şimdi:
“Kurban olduğum yüce Rabbim! Şu Yahudi kulların İslam Tarihine dair bir film çekmesinler aman!
Vallahi Müslüman bilinen bunca kulunu dininden imanından eder bunlar!”
Düşünsenize bir! Medine’de zavallı üç kavim! Benî Kureyza, Benî Kaynuka ve Benî Nâdir… Evs ve Hazreçli Arapların insanlık dışı muamelelerine maruz kalıyorlar her gün! Tek kurtuluş ümitleri var…
Minik yahudi çocuklarının pembe düşlerini, bembeyaz hayallerini süsleyen bir kurtarıcı… Son Peygamber gelecek…
Ama acı ve bir o kadar da trajik bir son:
Zavallı Yahudilerin yıllardır bekledikleri büyük kurtarıcı, şu bildiğin pis Arapların içinden çıkıyor…
Zavallıların bütün kurtuluş ümitleri çöllerin kumlarınca yutuluyor. Dimyattan pirinç umarken evdeki bulgurdan da oluyorlar, Medîne’den sürülüyorlar…
Şimdi 100 puan değerinde altın sorumuz geliyor:
“Hayber’in fethedildiği gün, idealleri uğrunda serden geçmiş
(Onu böyle gösterirler emin ol!)
bir Yahudi karısı, Peygamber Efendimiz’i zehirlemeye kalktığında…”
bizim “köşe” olmuş yazarlarımız ve bilumum dingillerimizin olay hakkındaki yorumu ne olurdu? “İyi de kardeşim!
Bizim Peygamber de adamların tekerine çomak sokmuş yani! Ticaretlerine rantlarına mani olmuş. Adamların yüzyıllık hayallerine limon sıkmış…
Tutmuş garibanları Medîne’den sürmüş yaaw!”
Hay ben bizim aklımıza…
Bir düşünün, Yahudiler Zekeriya (a.s.)’ın filmini çekseler…
Olanı biteni öyle bir anlatırlar ki; evceğizinde torunlarıyla birlikte filmi seyreden haminne koltuğunda kendini zor zabt eder.
Allah’ın Nebi’si ağaç kovuğunun içine gizlendiğinde, öldürmek için onu arayan Yahudilere filmde o rolü oynayacak adamdan önce, bizim nine yol gösterir:
- Ağacın içine saklandı yahudi bey evladım! Bak oradaki ağacın içine saklandı…
Bakın aha buraya yazıyorum! Bu adamlar, çok değil, 20 bilemedin 30 yıl sonra bir film çekerler…
O filmde Filistinlileri katil gösterip kendileri de masumu oynamazlarsa… Birçok balık hafızalı, safdil müslüman bu filmi salya sümük izlemezse… “Adamlar yapmış kardeşim!” deyip açık açık takdir etmezse…
Hatta hayatını asılsız usulsüz yaşayan, kendini bilmez bir sürü gusülsüz,
Filistinli Müslümanlar adına, kalkıp bu katillerden “özür” dilemezse…
“Yok artık! O kadar da olmaz!” mı diyeceksiniz…
Vallahi, yaşayan görür, demişler. Ceddimin yaptığı “katliamın”!!
faturasının bana kesildiğini gördüm ben.
Ve Ermenilerden özür dileyenleri… Bakalım torunum neler görecek?