Kederliyim. Kırgınım. Şaşkınım. “Filizkırıldı” fırtınasına yakalanmış gibiyim. Konuşmanın ve yazmanın hiçbir fayda getirmeyeceği bir kin selinin önünde, daha ne kadar dayanabilirim? Allahım üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı Hakk'ın onurlu yolunda sabit eyle.
Halbuki ben, büyüdüğümü zannederdim, insanın hayatta öğreneceği ne çok şey varmış meğer... Ve bilinçaltında özenle biriktirilmiş kinin, garezin, öfkenin o akıl almaz cüssesi, yine içlerimizde özenle istif edilmiş nefret odunlarını nasıl da ateşlermiş...
Ateş ve bela dalgası!
Resulullah'ın (sav) keder ve bela anlarında Kunut'u niçin ağlayarak okuduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Kunut, Kunut, Kunut!
Hz. Eyyub'un dediği gibi: “Acı, bana cidden değdi” Ya Rabbi.
Hz. Yakup'un söylediği gibi: “Ben şimdi kederimi yalnızca Sana anlatırım” Ya Rabbi...
“Allahım!”
“Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz.
Sana inanırız, Sana tevbe ederiz. Sana güveniriz.
Bize verdiğin bütün nimetlerini bilerek Sen'i hayr ile överiz.
Sana şükrederiz.
Hiçbir nimetini inkâr etmez ve onları Sen'den başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkâr eden ve Sana karşı geleni bırakırız.”
Bırakırız... Bırakırız... Bırakırız...
“Allahım!”
“Biz yalnızca Sana kulluk ederiz.”
Sana... Sana... Sana...
“Namazı yalnız Senin için kılarız.
Ancak Sana secde ederiz.
Yalnız Sana koşar, Sana koşar, Sana koşar ve Sana yakınlaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız.
İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını ve çoğalmasını dileriz.
Azabındansa korkarız...”
Korkarız... Korkarız... Korkarız...
“Şüphesiz Senin azabın kâfirlere ve inançsızlara ulaşır.”
Sibel ERASLAN