bismillahirrahmanirrahim.

modernizm 'bedenin' (gövde'nin mi deseydim) 'yeni'den inşaası fikri ile akacağı mecrayı bulmuş, bedenivari tüm mevcudatı (metafizik algıyı dışlayarak kendi durduğu yeri tarif etmesi makuldür, kendi içinde tutarlıdır) zahir planında tüketilebilir, pazarlanabilir, afilli, ideologyasız, yerine göre unisex (fıtri haddin aşılması, had bilmezlik, ruh ile gövde arasındaki kırmızı çizgilerin belirsizliği)velhasıl halak-ı fıriden helak-ı saadet-i ahire inkılab ettiren ve bu tesir yönüyle islam fıkhındaki <hüküm zahirden neş'et eder> ilkesini de, bu ilkeyi yaşamaya çalışan müslümanın iman organlarını da dumura uğratan bir fitnedir. türkçesi astarı 'yüz'ünden pahalıya mal oluyor bu 'sonradan görme' mefkurenin. astarı yüzünden nasıl pahalı olmasın efendim; modernizm paranoyası der ki; parçanın bütünle varoluşsal bir bağı varsa da parça da kendi içinde bir bütündür. tamam, buraya kadar her şey normal, lakin bu mefkure ilerleyen safhalarda kendini şöyle pazarlayacaktır; bütün aslında parçayı işaret eder, aslolan parçadır. PART! efendim, bu part herkesin dimağında bir çok ilişki motifini çağrıştırmış olmalı; particular-parting-partisan-partitive-partner-parttime.. bir şairin dediği gibi: bunalıyoruz çocuk bunalıyoruz, biçim veremediğimiz şeylerin biçimini alıyoruz. cemiyet bireye bir form olamıyorsa cemiyet bireyin ayrıksı formunu doğal seleksiyonla içselletirecektir. yakin zamana değin, hipotez olarak dillendirilen gestalt'ın şu kuramı: < bütünü oluşturan parçaların tek tek toplamı bütüne eşit değildir> kanaatimce modern dünyanın tüketicisi indinde psikolojik tüketim algısını 'uyuşturma' işlevini yerine getirerek, bir anlamda geniş kitlelerce denenerek (kobay kitle!) hipotezlikten teori makam-ı alilerine (!) terfi etmiştir. parça dedik de, fizikten terk biri olarak modern dünya mefkuresinin kurucu üyelerinden olan parçacık fiziğinin aklıma gelmesini yadırgamayınız. modern fizik kuramcılarından en öne çıkanı elbette einstein. efendim ne demiş bu adam, demiş ki; ışık yerine göre tanecik yerine göre dalga özelliği gösterir. birisinde kütle var kabul edilir, diğerinde edilmez. schrödinger'in kedisi deneyinde de herkesin malumu olduğu gibi bir kutu içindeki kediye (ebu hureyre'ye selam)doğru yönlendirilmiş bir ışık demetinin kediyi ontolojik olarak bir bilinemezciliğe (agnostisizm) duçar ettiğini görüyoruz. kutu kapalı iken kediciğin yaşıyor olma ihtimali 1/2 ölü olma ihtimali de 1/2. merakınız depreşip kutuyu açmaya kalkar iseniz kedinin ya ölü- ya diri olduğunu müşahede edeceksiniz. oysa kutu kapalı iken kedi aynı anda hem ölü- hem diri (dualite) olarak üst düzey bir algıyı kamçılamakla beraber eşyadaki hikmete ilişkin tasavvur ve tasarruflarımızı alabildiğine esnekleştirmeye çağırmaktadır. modern fiziğin en mistik kuramlarından biri de henry bergson'un 'belirsizlik prensibidir'. uzaydaki (yüksek hızlarda) bir cismin hızını bilmek istiyorsanız yerini bilme istidadından feragat etmek zorundasınız. eğer ki yerini bilmek istiyorsanız cismin hızı size bir sır olacaktır. tabii bu kuramda 'h' planck sabitini de zikretmeden geçemeyiz. görüldüğü üzere fizik ve felsefenin modern bilimlerin de çıkış yeri olduğuna dair savların ne kadar gerçek olduğu ortaya çıkıyor. (tabii rasyonel aklı yücelttiğim falan anlaşılmasın bu cümleden, aman dikkat ) tek tek birey sathında tecrübe edildiği üzere modern dünyada 'hız (hız kavramında gizli bir zamanı verimli kullanma içgüdüsü olduğu aşikar) ve mekanın' her hakikatin kendisiyle tarif edildiği EŞYAYI biçimlendiren iki temel form olduğu modern paranoyanın a-priori dinamiğidir. cenab-ı hak bakara suresinde adem(a.s)'e eşyanın isimlerini belleterek onu meleklerden üstün kıldığını, yeryüzünde yaşayabilecek ehliyet ve liyakata bu vesile ile sahip olduğunu ortaya koymuştur. modern dünya , insanı eşya ve eşyaya ilişkin esma ve mefkurelerle dezenformasyona (bildiği ile amel edemeyen yığınlara) uğratıp onu ruh planında sakat bırakmış (ruh kırığı insanlar olduk.. ruh kırığı kaynamıyor da üstelik) ehl-i kabz'dan olmaya zorlamıştır. (ama bu bize güzel görünmüştür. 'şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi. <kur'an> bast ve fettah olan Allah ne yücedir.)kabz ruhlu çoğunluklarda iman organları zedelenmiş, ahsen-i takviym esfel- safiliyn olmuş, insan duasız (yani ki değersiz, zira kuran ne diyor: duanız olmasa rabbiniz size ne diye değer versin?), yönelimsiz, mefkuresiz, parçalı( itidali yitirmiş bir naylonlaşma.. ikiyüzlülüğün afyonlaştırılması.. nifak tohumlarının bini bir para), yabancı (hem de ne yabancı), sürekli başka ve öteki ile alakalı 'zan' ve göz altılarla (panopticon- jeremy bentham kuramı) kendini müstağni görmüştür. evvela, cenab-ı hakkın buyurduğu gibi' ve lakinne ekserinnasi la yalemun' (pek çoğu akletmez, pek çoğu gafildir) dalliyn'deki kitleye dahil olarak müstağniliğe terfi etmiştir. yine bu durum alak suresinde şöyle zikredilir; <kella innel insane leyatgaa. enreaa hüstagna. inne ila rabbiker rüc'a> (hayır! insan muhakkak azar, tuğyan eder, haddi aşar, (nasıl?) kendini müstağni görmekle, her şeye gücünün yeteceğini sanmakla. şüphesiz dönüş rabbinizedir. (hamdolsun öyledir.) vitrin modernliğin olmazsa olmazlarındandır. her vitrindeyse şunu söyler size: ne yap et, bana sahip ol! senin gücün her şeye yeter, yetmelidir. (yetinmemin sevindirdiğini bilmez modern insan. )kadir olan Allah'tır şüphesiz. dönüş onadır. bizleri ihata etmeye çalışan modern formlar her ne kadar dönülecek bir yer olmadığını bangır bangır bağırsa da bu onun azapta olduğunun müşahedeye gelir tarafı değil de nedir? incilde de kurtuluşa giden yolun darlığından dem vurur isa(a.s). zaten tarih, hakikati yaşıyor olmanın mazlum ve yalnız olmakla yakından alakalı olduğu vak'alarla doludur. dövüş kulübündeki (fight club) bir motto geldi aklıma , şöyle: 'insanın sahip olduğu şeyler bir süre sonra insana sahip olurlar' insan mülktür. mülk Allah'ındır. Allahu Teala hazretlerinin her yaptığı işte latif , her sözünde hikmet ve maksat olduğu imanın rükünlerinden birisidir; 'sümme letüs elünne yevme izin anin naim' <size verilen her nimetten hesaba çekileceksiniz> modern dünya manikleri olarak neyin nimet neyin külfet, hangisinin rahmet hangisinin zahmet olduğuna dair acziyetimiz bir elif miktarı daha artmıştır. peygamberimizin duasını zikretmeden geçemeyeceğim: rabbim her şeyi nasılsa öyle göster bana!

yine efendimiz (s.a.s) den rivayet edilen bir hadis-i şerifi zikretmekte fayda mülahaza ediyorum: 'öyle bir zaman gelecektir ki, oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen ise koşandan daha hayırlı olacaktır. '<öyle bir zaman>ın modern zamanlar olmadığını kim söyleyebilir?

hüsn-ü zanna yetecek kadar dahi bir idrak ve muhakeme bırakmıyor şu modernlik safsatası!

'fe'men ya'mel miskaale zerretin hayren yerah/ vemen ya'mel miskaale zerretin şerren yerah' kimseyi bu hakikate inandırmaya çağırmıyor modern dünya, niye çağırsın? kendisi inanmıyor ki : zerre kadar kötülüğün ve iyiliğin bir gün karşılığı olacağına..

'vel asr. innel insane lefy husr......ve teva savbilhakkı ve teva savbissabr.'
kimse birbirine hakkı ve sabrı(sabır modern insan için bir aldanma, ezilme, dışlanma , yetersizlik tasavvurudur) tavsiye edemez, etmemeli. peh peh peh..!(efendimiz ne diyor: bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle ihtar edin, buna da gücünüz yetmiyorsa kalbinizden buğz edin , ki bu da imanın en zayıf şubesidir.( elle düzeltmeyi geçtim, dile uyarmayı da geçtim. a benim 'her zaman kötülüğü emreden' nefsim fırsat ver de bir lahza olsun buğz edebileyim kötü ve çirkin , hayasız ve zulmedici olan cenaha! <muhakkak Allah insana zulmetmez. insan kendine zulmeder.>)

11 eylül ve modernlik serüvenin geldiği nokta:

modernizm üzerine düşünürken 11 eylülü akla getirmemek ne mümkün. modern dünyanın irkilmesini sağladı 11 eylül. duurp düşünmeyi salık verdi modern insana. oysa durup düşünmeye tahammülü yok ki bu paranoyanın. d.cündioğlu'nun da işaret ettiği üzere ingilizcede-almancada-arapçada-yunan dilinde ve türkçede 'düşünmek ve durmak' arasında epistemolojik ve etimolojik bir bağlam olduğunu söyleyebiliyoruz.( understand-vakıf olma-durup durup düşünmek gibi.) düşünmek için durmak elzemdir. lakin modern dünyada duran hep kaybeder. (neyin kaybı ise bu (!)) o zaman D.C'nin sorusunu hemen araya derç edivereyim; (ne yani) kaybedeceğiz diye düşünmekten vaz mı geçeceğiz? (yenişafak).. 'hiç düşünmez misiniz.. akletmez misiniz..' diye kur'an aslında 'biraz soluklanıp, durup bir muhasebe yapmaz mısınız.. (görmüyor musunuz: dünya hayatı bir oyun, eğlence, kendi aranızda mal ve evlat çoğaltma yarışından başka nedir? dönüşün Allaha olduğunu görmüyor musunuz.. yoksa sizin açıp açıp okuduğunuz başka bir kitap varda orda size başka şeyler mi vaat ediyorlar. tekasür suresini de bu meyanda zikretmek yerinde olacaktır.) hem ayrıca bu kaybetmek - kazanmak mefhumları da epeyce izafi hayli şahsidir. lakin modern dünyada kazanan ve kaybeden form olarak çıplak, aşikardır. anında kendini belli eder.peşin fiyatına taksit yapmaz. modern dünya trendler dünyasıdır. petroldür (milyonlarca yıl önceki insan hayvan ve nebatatın iliğini soğurmak değil de nedir bu?) borsadır, modern dünya. yatırımcı, alımcı, spekülatör, manipülatör, endeks, yoğunluk, işlem hacmi, euro-dolar paritesi, anlık gelişmeler, son dakika haberleri ..kura'nın hükmünü sevmez: 'insan için ancak ve ancak çalıştığının karşılığı vardır.' hayır, modernlik çalıştığından fazlasına sahip olmaktır. arzulamaktır. rıza ve kanaat göstermemektir. 'Allah onlardan razıdır. onlar da Allah'tan. (maide-54)
değişmek-değişmek-değişmek arzusu yer bitirir modern insanı. modern insan nefsinde olanı değiştirmedikçe değişemeyeceğini ne zaman anlayacak? modern insanda memnuniyet güler yüz maskedir. dünyada maskeli baloya dönmüştür. ama saatin 12'ye yaklaştığını hala kim görmezden gelebilir? <yaklaşıyor.. yaklaşmakta olan.>

elbette rabbimizden hem bu dünyada, hem lahuti alemde iyilik ve güzellik istemek, Allah'ın bize bir öğüdüdür.dünyadan da nasibinizi unutmayın der, cenab-ı hak. dengeli (itidal) olmamızı, haddi aşmamayı, havf ce reca arasında bir yerde ona yönelmemizi ister.

kelime hakikattir! ne var ki modernlik paranoyası ilkin kelimelerimize göz dikmiştir:
hep birlikte zikredelim:
bismillahirrahmanirrahiym. sübhanallah-elhamdülillah-allahüekber
la havle ve la guvete ila bilahil aliyyül azim.
hasbiyallahü la ilahe illahü aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşül azim.
ve inşaallah.. bu kelimeyi demedikleri için bir çoklarının başına neler gelmiştir, kuran haber vermektedir..

varoluş, arzu etmek üzerine bina edilmiştir. elmayı arzu eden adem -havva çiftindeki sonsuzluğu içselleştirme güdüsüyle onu hilesine alet etmiştir şeytan. sonsuz olmak fıtri bir istektir. Allah'ın yüce ruhundan üflemesiyle zaten insan sonsuz olmuştur. ahiri yoktur. modern dünya bu isteği - içgüdüyü (instict) suiistimal ederek insanı nur' a değil nar'a götürmektedir. içimizde bir yerlerde mutmain olmak nedir bilemeyen bir yer var..nefs.. olmasa idi hayatın devamlılığı da olmazdı. telezzüz ve acının yakıtı nefiste mahfuzdur. lakin haddi aşmamak kaydıyla.. helal dairesi, hamdolsun epeyce geniştir. rad suresinde cenabı hak şöyle buyururlar: ey mutmain olmuş nefs, razı olmuş ve razı olunmuş bir şekilde rabbinde dön! yaptığın ibadetlere karşılık gir cennetime!

eşya-nefs tasavvuruna nazarınızı celb ederim. yaratılan her şeyin insanın sınanması için bir vesile olduğunu söyleyebiliriz. insan-eşya sınanmasının yanında insan-insan sınanması da vardır ki pek çetindir. yine bu durumu kur'an şöyle zikreder: "insanları birbirleri aracılığıyla sınarız, ki sonunda 'acaba Allah bizim yerimize onlara mı lütufta bulundu? diye sorsunlar. " en'am 53. akıl meraka temas eder.merak aramak-kurcalamaktır. (başkasının derinlikleriyle oynama!! - ludwig wittgenstein) çoğu zaman huzur arayışı huzursuzluk getirir. böyle olmasındaki illet huzurun nesnesinde değil öznesindedir. kuran:'ademi yarattık. huzur bulsun diye ondan da havvayı yarattık.' der. insan ilkel zamanlarda da, modern zamanlarda da huzurun peşindedir. likin insan öznesinin bir çok düğümden neşet eden çetrefilli yaratılışı (çamur/ fıtri tiksinti ve akıl/ fıtri meyl arasındaki bu müteal durum) bu arayışı bulanlar ve bulamayanlar ayrımından öte bir noktaya taşır. bu düğümlerin bir tanesi kör olsa insan ahlak ve fıtrat zemininde yalpalar, sapar..elbette, Allahın yeryüzünde tutan elli, kendi nuruyla-ferasetiyle gören gözü, yürüyen halifesi olan kulları vardır.bu kulların sensual organları dışındaki algı atlasları da nurla bezenmiş lahuti motiflerdir. sensual organlar = el/ dil/ göz/ kulak/ burun = modern dünyanın yaşamsal tarlasıdır. burada ekip biçer..
modern insan : dokunacak/ tadacak/ konuşacak/ görecek/ işitecek/ koklayacaktır. bunların bir tanesinden dahi feragat etmeye tahammülü yoktur.
helal eşya-esma dairesinde : dokunmak/ tatma/ konuşmak/ görmek/ işitmek/ koklamak güzeldir, güzeldir de bunlar için şükür elzemdir. modern dünya müteşekkir olanı sevmez. arsız olan, nankör olan, sabırsız olan onun hedef kitlesidir. varsın öyle olsun, nasıl olsa, hak gelmiş batıl zail olmuştur.. doğrudur. kuran insanın aceleden yaratıldığını , nankör olduğunu söyler.. lakinnn, modern insanın inanıp da amel edemeyen insanına da peşin peşin şu ihtarda bulunur:"melekler, kendilerine zulmeden kimselere canlarını alırken soracaklar ;-neyiniz vardı sizin? onlar - biz yeryüzünde çok güçsüzdük, diye cevap verecekler. melekler ; ALLAHIN ARZI SİZİN KÖTÜLÜK DİYARINI TERKETMENİZE YETECEK KADAR GENİŞ DEĞİLMİYDİ, diyecekler. böylelerinin varış yeri cehennemdir. ne kötü bir varış yeri." nisa' 97
üstünlüğün ancak ve ancak takva ile olduğunu modern insanın havsalası almaz. tasavvur edemez böyle bir şeyi. onun kalbine perdeler düşmüştür. o kendi mazeretleri içinde yitmiş - bunalmıştır. o ağlamaktan korkar. onun kalbi taş kesilmiştir. ama kur'an der ki: öyle taşlar vardır ki Allah korkusuyla aşağılara yuvarlanırlar.. öyle taşlarda vardır ki içinden bir rahmet olarak sular fışkırır...
yani modern dünyada insan kalbi taş bile olamaz!

'hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyi benden isteme' uyarısında bulunan cenab-ı hakkın bu kelamı akıl sahipleri için modern dünyada bir şifa vesilesi olsa gerektir.
zaman ve imkan darlığından zikredemediğim ama bazı hadis ve ayetlerin söylemek istediğimi çok iyi ifa edeceğini belirterek aşağıda onlara yer veriyorum:

"orada (cennette) ne boş sözler ne de yalanlar duyacaklar" nebe'35

"orada (cennette) ne boş konuşmalar duyacaklar ne de günaha yönelten çağrı" vakia'25

"boş lakırdı işitmeyecekleri bir bahçe(cennet)" ğaşiye'11

"daima yerinde ve uygun şekilde konuşun/ sözü doğru ve ciddi söyleyin" ahzab'32

"Allah, bir kötülüğün ondan zarar gören tarafından söylenmesi dışında açıkça zikredilmesini sevmez" nisa'148

konuşmada adab-ı muaşeret üzerine bir hadis-i şerif :

"YAZIKLAR OLSUN O KİMSEYE Kİ, GÜLDÜRMEK İÇİN KONUŞUR VE YALAN SÖYLER. YAZIK, YAZIK ONA !"

"kadınlar sizin için bir örtü gibidirler. sizde onlar için bir örtü gibisiniz" bakara'187
"cesaretinizi yitirmeyin ve üzülmeyin : eğer gerçekten inanıyorsanız mutlaka üstünsünüz. eğer başınıza bir bela gelirse, bilin ki, benzer bir belaya başka insanlar da uğramıştır ; zira böyle iyi ve kötü günleri insanlara sırayla paylaştırırız. bu, Allah'ın imana erenleri seçip ayırması, ve aranızdan hakikate hayatları ile şahitlik yapanları seçmesi içindir, çünkü Allah, zalimleri asla sevmez ve aynı zamanda Allah'ın imana erenleri <her türlü boş ve yararsız şeylerden> arındırması ve hakikati inkar edenleri etkisiz hale getirmesi içindir. Allah, kendi yolunda üstün çaba gösterdiğinizi ve zorluklara karşı sabırlı olduğunuzu görmedikçe cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz ?! " al-i imran' 139-142

"şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. oysa Allah(c.c.) size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder. Allah kudret ve egemenlikte sınırsızdır. her şeyi bilendir. dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlanmışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir." bakara' 268-269/ bir hadis-i şerif : yoksulluk kolayca hakikatin inkarına (küfre) dönüşebilir. )
Allah'a karşı taahhütlerini ve yeminlerini ufak bir kazanç karşılığı değiştirenler var ya: onlar öteki dünyanın nimetlerinden asla nasiplenemeyeceklerdir. Allah kıyamet günü, onlarla ne konuşacak, ne yüzlerine bakacak ne de onları günahlarından arındıracaktır. ve onları acıklı bir azap beklemektedir." al-i imran' 77

"ey mü'minler! kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için harcamadıkça gerçek erdeme ulaşmış olmazsınız" al-i imran ' 92

"dürüst ve erdemli kadınlar ; gerçekten Allahın korunmasını buyurduğu mahremiyeti koruyan, sadık ve itaatkar kadınlardır." nisa'34

"Allah'ın sapıklık içinde bıraktığı münafıkları siz mi doğru yola getireceksiniz?" nisa'88

"ne zaman Allahın mesajlarının inkar edildiğini ve onların hafife alındığını duyarsanız, başka şeyler konuşmaya başlayıncaya kadar bunu yapanların yanından ayrılmalısınız, yoksa kesinlikle onlar gibi olursunuz." nisa '140 .(bu ayetin söylemek istediği mesaj en'am- 68 de de zikredilmiştir.)

Allah sizi zora koşmak istemez, ama sizi tertemiz kılmak ve nimetlerinin tamamını size bahşetmek ister ki şükredenlerden olasınız. "maide'6 (ayet sonu).

"hırsızlık eden erkeğe ve hırsızlık eden kadına gelince, işlemiş oldukları fiillere karşılık, ALLAHIN BİR EMRİ OLARAK HER İKİSİNİN ELLERİNİ KESİN" MAİDE'38

"siz ey imana ermiş olanlar yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin : onlar yalnızca birbirlerinin dostlarıdır. ve hanginiz onları dost edinirse kesinlikle onlardan olur. bilin ki Allah böyle zalimlere doğru yolu göstermez." maide' 51
"siz ey imana ermiş olanlar ! eğer gerçek müminler iseniz, inancınızı küçümseyen ve onunla eğlenenleri dost edinmeyin" maide' 57

"tarafımızdan takdir edilen bir sıkıntıya uğratıldıkları zaman tevazu göstermediler, tersine kalplerinin katılığı arttı. çünkü şeytan bütün yaptıklarını onlara güzel gösterdi. sonra kendilerine yapılan uyarıları göz ardı ettiklerinde bütün güzel şeylerin kapılarını onlara ardına kadar açtık ve kendilerine bağışlanan şeylerden zevk alarak yararlanmaya devam ederlerken onları apansız yakaladık. işte o anda büütn ümitlerini kaybettiler. (ruhen çöktüler) en'am 43-44

"biz her topluma kendi yaptıklarını güzel gösterdik " en'am 108.

modern dünyanın elleri kurusun! kuruyacak da..

ben oruçluyum modern dünya, selam!
<leküm diniküm veliye din>

sadakallahül azim.


Alıntı...

Hayr ile...