“Ben ne ne yiğit biriymişim ki, koskoca deveyi sürükleyip götürüyorum” diye düşünmeye başladı.
Deve farenin bu düşüncesini sezinledi.
“Hele bir sırası gelsin, ben o zaman senin dersini veririm” diye düşündü, sabırla yürümeye devam etti.
Gide gide büyük bir ırmağın kenarına vardılar. Fare ırmağı görünce durdu. Âdeta kanı dondu. Deve bunu görünce:
“Ey dağlarda, ovalarda önümde yürüyüp yol gösteren, neden durdun?” dedi. “Sen benim kılavuzumsun. Yürü ki, arkandan geleyim.”
Fare geri geri çekildi:
“Bu su pek büyük, pek derin bir su. Boğulmaktan korkuyorum.”
Su devenin ancak dizine geliyordu.
“Aaa, şu diz boyu sudan mı korkuyorsun?” diye güldü deve.
Fare:
“Dizden dize fark var, senin için karınca olan bizim için ejderha sayılır. Senin için diz boyu olan su benim boyumu yüz kere aşar” dedi.
Bunun üzerine, deve:
“Öyleyse,” dedi. “Bir daha küstahlık etmeye kalkışma da, canın yanmasın. Kendin gibi farelerle boy ölçüş; develere yanaşma!”
Fare hatasını çoktan anlamıştı.
“Tevbe ettim, Allah rızası için beni bu sudan geçir” diye, deveye yalvarmaya başladı.
(Mevlânâ)
23/02/2007
© 2008 karakalem.net, İsmail Örgen