´Kazanamazsan rezil oluruz!´
'Çocuğum üniversiteye hazırlanıyor' diye eve misafir almayan, ders çalışacak diye evde olağanüstü hal ilan eden, müfettiş gibi onun sürekli ders çalışıp çalışmadığını kontrol eden anne-babalar doğru yapmıyor.
Yüksek sınav kaygısı, öğrencilerin başarısını olumsuz yönde etkileyen hususlardan birisidir. Yüksek kaygının etkisiyle öğrenciler sınavda panikler ve gerçek performanslarını ortaya koyamaz. Sınavda yaşadıkları gerginliğin etkisiyle öğrendikleri bilgileri sınav esnasında etkili bir şekilde kullanamayan, hatta bildikleri soruları dahi doğru cevaplayamayan bu öğrenciler, aynı soruları sınavdan sonra rahatlıkla çözebilir.
Üniversite sınavını bir maratona benzetirsek, yüksek kaygı taşıyan öğrencinin durumu 20-30 kiloluk bir çantayla koşmaya çalışan atlet gibidir. Bu atlet ne kadar istekli olsa da taşıdığı yükün etkisiyle erken yorulacaktır. Öğrencilerin sınav kaygısını tetikleyen hususların başında ebeveynlerin yanlış tutumu gelir. Ebeveynlerin sınavı bir ölüm-kalım meselesi gibi algılaması ve çocuğunu motive etme amaçlı da olsa, "Sınavı kazanamazsan seni zor günler bekliyor", "Herkesin gözü senin üzerinde", "Kazanamazsan çevreye rezil oluruz" gibi ifadeler kullanması, teşvik edici olmaktan çok adeta öğrenciyi kilitleyecektir.
Ebeveynin, çocuğunun kapasitesini göz önünde bulundurmadan "Mutlaka tıp fakültesini kazanmalısın" ya da "Hukuk fakültesini kazanamadıktan sonra başka bir bölüm kazansan da bir şeye yaramaz" gibi ifadeler kullanması, öğrenci açısından yıkıcı sonuçlar doğurur. Ebeveynin çocuğuna güvenmemesi ve sınavı kazanması için ona baskı yapması, aşırı otoriter bir tavır içine girmesi, çocuğun kaygısını yükselteceği gibi onun ailesinden soğumasına da yol açar. Bu durumda ebeveynlerin şu hususlara dikkat etmesi yararlı olacaktır:
Ebeveyn, çocuğuna sınavı bir ölüm-kalım meselesi gibi takdim etmemelidir.
Çocuğun kapasitesi konusunda gerçekçi olunmalı ve beklenti düzeyi ona göre belirlenmelidir.
Öğrenci, kesinlikle başkalarıyla kıyaslanmamalı. Bu durum, onun aşkını-şevkini kırmaktan başka bir işe yaramaz.
Sınavı bir kişilik ölçüm aracı olarak kullanmamalı ve çocuğun değeri sınavdaki başarısı üzerinden biçilmemeli. Bilakis çocuğunuza "Sen bizim evladımızsın, kazansan da, kazanmasan da bizim için çok değerlisin" mesajı verilmelidir.
"Senin imkânların bende olsaydı mükemmel bölümler kazanırdım, ama sen çalışmıyorsun" tarzındaki ifadeler, öğrenciyi motive etmemekte, hatta itici bulunmaktadır. Beklentinizi ifade edip çocuğun ders çalışmamasının asıl sebeplerini araştırmanız daha yararlı olacaktır.
Çocuk, ebeveynini bir korku objesi olarak görmemeli. Ebeveyn, öğrencinin ders durumunu takip ederken müfettiş edasıyla davranmamalı. Teftiş edilmek, insanı gerginliğe sürükler.
Ebeveynin sınava hazırlık süresince çocuğu adeta "karantinaya" alması, kimseye misafirliğe gitmemesi, eve misafir almaması, yemeği ve çayı çocuğun ayağına götürmesi, çocuk ders çalışacak diye evde "olağanüstü hal" ilan etmesi, çocuğun iyice paniklemesine sebep olabilir.
Özellikle ekonomik durumu iyi olan ebeveynlerin çocuğunu özel okula ve dershaneye göndermekle yetinmeyip, her ders için özel öğretmen ayarlaması, öğrencinin "boğulmasına" sebep olabiliyor. Bu tarz abartılı "özel ders takviyeleri" öğrenciyi baskı altına almakta ve "Bunca emeğe rağmen kazanamazsam mahvolurum" düşüncesinin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
'Çocuğum üniversiteye hazırlanıyor' diye eve misafir almayan, ders çalışacak diye evde olağanüstü hal ilan eden, müfettiş gibi onun sürekli ders çalışıp çalışmadığını kontrol eden anne-babalar doğru yapmıyor.
Yüksek sınav kaygısı, öğrencilerin başarısını olumsuz yönde etkileyen hususlardan birisidir. Yüksek kaygının etkisiyle öğrenciler sınavda panikler ve gerçek performanslarını ortaya koyamaz. Sınavda yaşadıkları gerginliğin etkisiyle öğrendikleri bilgileri sınav esnasında etkili bir şekilde kullanamayan, hatta bildikleri soruları dahi doğru cevaplayamayan bu öğrenciler, aynı soruları sınavdan sonra rahatlıkla çözebilir.
Üniversite sınavını bir maratona benzetirsek, yüksek kaygı taşıyan öğrencinin durumu 20-30 kiloluk bir çantayla koşmaya çalışan atlet gibidir. Bu atlet ne kadar istekli olsa da taşıdığı yükün etkisiyle erken yorulacaktır. Öğrencilerin sınav kaygısını tetikleyen hususların başında ebeveynlerin yanlış tutumu gelir. Ebeveynlerin sınavı bir ölüm-kalım meselesi gibi algılaması ve çocuğunu motive etme amaçlı da olsa, "Sınavı kazanamazsan seni zor günler bekliyor", "Herkesin gözü senin üzerinde", "Kazanamazsan çevreye rezil oluruz" gibi ifadeler kullanması, teşvik edici olmaktan çok adeta öğrenciyi kilitleyecektir.
Ebeveynin, çocuğunun kapasitesini göz önünde bulundurmadan "Mutlaka tıp fakültesini kazanmalısın" ya da "Hukuk fakültesini kazanamadıktan sonra başka bir bölüm kazansan da bir şeye yaramaz" gibi ifadeler kullanması, öğrenci açısından yıkıcı sonuçlar doğurur. Ebeveynin çocuğuna güvenmemesi ve sınavı kazanması için ona baskı yapması, aşırı otoriter bir tavır içine girmesi, çocuğun kaygısını yükselteceği gibi onun ailesinden soğumasına da yol açar. Bu durumda ebeveynlerin şu hususlara dikkat etmesi yararlı olacaktır:
Ebeveyn, çocuğuna sınavı bir ölüm-kalım meselesi gibi takdim etmemelidir.
Çocuğun kapasitesi konusunda gerçekçi olunmalı ve beklenti düzeyi ona göre belirlenmelidir.
Öğrenci, kesinlikle başkalarıyla kıyaslanmamalı. Bu durum, onun aşkını-şevkini kırmaktan başka bir işe yaramaz.
Sınavı bir kişilik ölçüm aracı olarak kullanmamalı ve çocuğun değeri sınavdaki başarısı üzerinden biçilmemeli. Bilakis çocuğunuza "Sen bizim evladımızsın, kazansan da, kazanmasan da bizim için çok değerlisin" mesajı verilmelidir.
"Senin imkânların bende olsaydı mükemmel bölümler kazanırdım, ama sen çalışmıyorsun" tarzındaki ifadeler, öğrenciyi motive etmemekte, hatta itici bulunmaktadır. Beklentinizi ifade edip çocuğun ders çalışmamasının asıl sebeplerini araştırmanız daha yararlı olacaktır.
Çocuk, ebeveynini bir korku objesi olarak görmemeli. Ebeveyn, öğrencinin ders durumunu takip ederken müfettiş edasıyla davranmamalı. Teftiş edilmek, insanı gerginliğe sürükler.
Ebeveynin sınava hazırlık süresince çocuğu adeta "karantinaya" alması, kimseye misafirliğe gitmemesi, eve misafir almaması, yemeği ve çayı çocuğun ayağına götürmesi, çocuk ders çalışacak diye evde "olağanüstü hal" ilan etmesi, çocuğun iyice paniklemesine sebep olabilir.
Özellikle ekonomik durumu iyi olan ebeveynlerin çocuğunu özel okula ve dershaneye göndermekle yetinmeyip, her ders için özel öğretmen ayarlaması, öğrencinin "boğulmasına" sebep olabiliyor. Bu tarz abartılı "özel ders takviyeleri" öğrenciyi baskı altına almakta ve "Bunca emeğe rağmen kazanamazsam mahvolurum" düşüncesinin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.