Karısının çeyizinide o hazırladı
32 yaşındaki Adem Kayın, Edirne'nin en popüler beyefendisi. Yerel gazeteler peşinden koşuyor, Edirneli kadınların yüzde 60'ı onu tanıyor.
Çarşıda pazarda gören selam vermeden, sevgi gösterisinde bulunmadan yanından ayrılmıyor. Marifeti ellerinde gizli. O, 7 yıldan bu yana Edirne'nin tek erkek nakış öğretmeni.Elinin hamuruyla erkek işine karışan kadınlar vardır, cümle âlem onlara sinir olur. Yok oto tamiri yaparlar, yok kamyon şoförü olurlar, mehter takımı yönetmeye kalkarlar... Adem Kayın'ın (32) durumu tam tersi. Eline hamur bulaşmamış ama kadınca bir işe girişmiş. Bir elinde iğne, diğer elinde kasnak, umurunda değil şu gelip geçici dünya... 'İşimi doğru dürüst yapayım, rızkımı kazanıp evimi geçindireyim' diyerek başladığı nakış öğretmenliğini 7 yıldan bu yana Edirne Halk Eğitim Merkezi'nde sürdürüyor. Bugüne kadar 250 kadına nakış öğretmiş. Türk işi, hesap işi, telkırma, Brezilya nakışı, son yıllarda moda olan kurdele ve üç boyutlu nakış olarak bilinen titanyum nakışı...
Adem Kayın, Havsa'nın Abalar köyünden. Tipik bir Trakya erkeği. Mesleğini mahalledeki kurslara gidip öğrenmemiş. Bizzat dört yıl üniversite koridorlarında dirsek çürütmüş. Konya Selçuk Üniversitesi Nakış Öğretmenliği bölümünden 2005 yılında mezun olan Kayın'ın, bu işe başlamasına vesile olan da yine bir erkek. Önce Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'nde iki yıl halıcılık ve desinatörlük bölümünde okumaya karar vermiş. O dönemde tanıştığı ve çok sevdiği Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Aydın Uğurlu demiş ki kendisine: "Gel seni Türkiye'nin en meşhur erkeği yapalım." "Nasıl olacak hocam?" "Sen dört yıllık bölüme geç. Nakış öğretmenliğini tercihlerine yaz, ülkemizin ilk erkek nakış öğretmeni ol." Erkek erkeğe nasıl da plan program yapmışlar... 2000 yılında latife ile başlayan bu konuşmanın 12 yıl sonra nasıl gerçek olduğuna gözlerimizle şahit olduk.
Adem Kayın'ın hem kendisi, hem işlediği nakışlar, Edirne'de efsane gibi dilden dile dolaşıyor. Halk Eğitim Merkezi'ndeki nakış sınıfında tek erkek o. Emekli öğretmenlerden, memurlardan ve ev hanımlarından oluşan öğrencileri hocalarını çok seviyor. Yıl sonunda açılan sergilerde en çok onun sınıfının nakışları beğeniliyor, ilgiyle takip ediliyor.
Adem Bey, merkeze nakış öğretmeni olarak ilk başvurduğunda, "Gerçek mi bu? Emin misin bu işi yapmaya? Kadınlarla çalışmaya hazır mısınız?" diye endişe dolu cümleler duymuş ama el becerisine sahip olduğunu okurken fark ettiğini söylüyor. Ona göre nakış aslında çok kolay. Onu bu mesleğe motive eden ise Osmanlı'daki erkek nakkaşlar olmuş. Kum işi adı verilen ve çok zor olduğu bilinen nakış tekniğini Osmanlı döneminde sadece nakkaşlar yaparmış. Rivayetlere göre 7-8 yıl kum işi yapan nakkaşlar kör olurmuş. Nakkaş deyince aklınıza sadece kumaş üzerine işleme yapan insanlar gelmesin. Osmanlı dönemindeki nakkaşlar cami ve ahşap süslemeleriyle ünlüydü. Adem Bey, araştırmalarında kum işi yapan nakkaşların hikâyeleriyle karşılaştıkça işini daha çok sevmiş. Geldiği noktayı şöyle özetliyor: "Baştan sadece para kazanayım diye bakıyordum işime ama sonra sevmeye başladım. Özel sektöre geçeyim diye düşündüm ama artık buradan kopamıyorum."
"Tek rakibim Mustafa amca"
Adem Kayın'ı öğrencileri ilk başta garipsemiş ama sonra bağımlılık yaptığını düşünenler var. Emekli fizik öğretmeni Hülya Can, önceleri bir erkek bize ne öğretebilir diye tuhaf tuhaf bakmış yüzüne. Şimdi sınıfın en güler yüzlüsü. Nakış işledikçe mutlu olduğunu söylüyor. "Dünyanın en ünlü aşçıları erkek, iyi terziler hep erkek, modacıların çoğu erkek, niye bir nakış öğretmeni erkek olmasın? Biz de başta yadırgadık ama doğal bir şey erkek nakış öğretmeni. Ben mesela önümüzdeki yıllarda eşimi bile heveslendirmeyi düşünüyorum, o da gelebilir kursa." diye şaşkınlığımızın gereksiz olduğunu ifade etmeye çalışıyor.
Müzeyyen Türkeli, kursun en sadık, hatta en bağımlı öğrencisi. Dört yıldan beri dersleri hiç aksatmamış. Yasemin Önder, evinin 50 metre ilerisinde başka bir nakış kursu olmasına rağmen Adem Kayın'ın methini duyduğu için otobüse atlayıp Edirne Halk Eğitim Merkezi'ne gelmeyi tercih ediyor. Emekli biyoloji öğretmeni Elif Torun, "Aralık ayına kadar kaloriferler yanmadı kursta, elektrik sobasıyla ısındık. O soğuğa rağmen yine de geldik. Hiç vazgeçmedik. Hocamız bize gelmeyin diyor, kar buz olursa düşersiniz diyor ama biz ısrarla gelmeye devam ettik." diyor.
Adem Bey, söz konusu nakış olunca artık kimseyi rakip tanımıyor. Mustafa amca hariç ama. O kim mi? Edirne Halk Eğitim Merkezi'nde iki nakış sınıfı var. Birinin hocası Adem Bey, diğerininki Cemile Hanım. Hayatın cilvesine bakın ki, Cemile Hanım'ın sınıfında 74 yaşında bir erkek öğrenci bulunuyor. İyi bir iş kariyerden sonra yaşlılık günlerini nakış yaparak geçiren Mustafa amca, Adem Bey'in eğlencesi olmuş. Ona, "Tek rakibim sensin Mustafa amca." diye takılmadan duramıyor...
Bilmediğim birçok nakış tekniğini eşimden öğrendim
Heves Kayın/Eşi: "İlk zamanlar bu adamda ne var ki, öğrenciler bu kadar çok seviyor diyordum. Kursu hep dolup taşıyor. Dönem başında ben öğrenci gelse de kursum açılsa diye beklerim ama onunkiler hep hazırdır. 20'şer, 30'ar kişi kapısında bekler. Eşim işini iyi biliyor, seviyor. Nakışta benden daha iyi. Ben birçok bilmediğim tekniği ondan öğrendim. İlk tanıştığımızda 'Böyle bir mesleği olan adamla nasıl evlenirim, nasıl bir hayat geçiririm?' diye düşündüm. Sonra kendime baktım, ben de aynı mesleği yapıyorum. Düğünümüzde kına örtümü o yaptı. Telkırmadan. Maraş işi sandık hazırladı bana. Okul ödevlerini yaparken 'senin zevkine göre olsun' diye hep bana sorardı. Masa örtüleri, mutfak takımları, kına kaftanımı bile eşim işledi. O hediyeler gelmeye başlayınca zaten ben evlilik kararımı verdim. Bir buçuk yaşında bir kızımız var. Eşim aslında oğlumuz olsun istiyordu. Kız-erkek ayrımı yaptığından değil. Evde, işte ömrü kadınlarla geçiyor. Oğlum olursa baba-oğul birlikte takılırız, balık tutmaya, top oynamaya gideriz diye. Yine kadınlardan kurtulamadı yani."
Sen mi nakış yapıyorsun, tipin de hiç göstermiyor?!
Kendi çeyizimi kendim yaptım. Mas ve yatak örtüleri, salon ve mutfak takımları, yatak örtüsü. Eşime, 'sen yapma, nasıl olsa ben hazırladım hepsini' dedim.
Edirne'deki kadınların yüzde 60'ını tanıyorum. Kadınların yoğun olduğu pazara gittiğim zaman herkes bana selam veriyor. Bu çok güzel.
Güler Erkan'la tanıştık, beni yukarıdan aşağıya şöyle bir süzdü. "Dal gibi bir adam, sen mi nakış yapıyorsun, tipin de hiç göstermiyor." dedi.
Nakışa dair hiçbir bilgim yoktu. Teorik olarak ders görüp öğrencilere de öyle anlatacağız sanıyordum. Ama gerçek öyle değilmiş.
Nakış konusunda kadınlardan daha iyi olduğum ortaya çıktı. Bazı firmalara meslek içi eğitimler verdim. Benim yaptığım nakışlar oradaki kadınlardan daha çok beğenildi.
Bir buçuk yaşında Defne isimli bir kızım var. Ona da küçük bir kasnak yaptım. Şimdiden elini nakışa alıştırıyorum.
Burada yerel gazetelere çıktım. Dayım sendika başkanıdır, 'Ben işim gereği gazetelere çıkıyorum ama sen benden daha çok çıkıyorsun. Senin işin daha iyi.' diye bana takılır. O gazetecilerin peşinden koşuyor, ben hiçbir şey yapmıyorum.
Eşimle aynı üniversitede okuduk. Burada birlikte çalışıyoruz. Onun sınıfı bir kat altta. Ara sıra beni kontrol ediyor.
Alman kadınlara da nakış öğrettim
2010'da Alman kadınlarına nakış öğretmek üzere Almanya'ya gittim. Onlar beni görünce hiç şaşırmadı.
Kursumuz çok eğlenceli geçer. Sağlık, yemek, gündem ve daha birçok konuda konuşuyoruz. Hanımlarla, erkekleri yerden yere vuruyoruz. Öğrencilerim erkekler hakkında söylenirken, 'Hocam söz meclisten dışarı, siz o erkeklerden değilsiniz.' diye benim gönlümü alırlar.
Okuldayken ödev için kına örtüsü yapıyorlardı kız arkadaşlar. Hoca bana, 'Sen de küçük bir tepsi örtüsü yap, hiç uğraşma, başka derslerine uğraşırsın.' dedi. Kızlar beni gaza getirdiler. Ben de kına örtüsü işlemeye başladım. 'Sen ne yapacaksın bunu?' dedi hocamız. Ne işe yaradığını dahi bilmiyorum. Kızlar evlenirken başına örtülüyor dediler. Ben de o zaman eşime yaparım dedim. "Adem sen bunu bitirmesen de ben sana 100 veriyorum, düşünmen bile yeter." demişti hocamız.
Konya'da okurken biri hukuk, diğeri turizm okuyan iki ev arkadaşım vardı. İkisi de ayrı branşlar. Oturup onlar bile nakış yapıyordu benimle.
32 yaşındaki Adem Kayın, Edirne'nin en popüler beyefendisi. Yerel gazeteler peşinden koşuyor, Edirneli kadınların yüzde 60'ı onu tanıyor.
Çarşıda pazarda gören selam vermeden, sevgi gösterisinde bulunmadan yanından ayrılmıyor. Marifeti ellerinde gizli. O, 7 yıldan bu yana Edirne'nin tek erkek nakış öğretmeni.Elinin hamuruyla erkek işine karışan kadınlar vardır, cümle âlem onlara sinir olur. Yok oto tamiri yaparlar, yok kamyon şoförü olurlar, mehter takımı yönetmeye kalkarlar... Adem Kayın'ın (32) durumu tam tersi. Eline hamur bulaşmamış ama kadınca bir işe girişmiş. Bir elinde iğne, diğer elinde kasnak, umurunda değil şu gelip geçici dünya... 'İşimi doğru dürüst yapayım, rızkımı kazanıp evimi geçindireyim' diyerek başladığı nakış öğretmenliğini 7 yıldan bu yana Edirne Halk Eğitim Merkezi'nde sürdürüyor. Bugüne kadar 250 kadına nakış öğretmiş. Türk işi, hesap işi, telkırma, Brezilya nakışı, son yıllarda moda olan kurdele ve üç boyutlu nakış olarak bilinen titanyum nakışı...
Adem Kayın, Havsa'nın Abalar köyünden. Tipik bir Trakya erkeği. Mesleğini mahalledeki kurslara gidip öğrenmemiş. Bizzat dört yıl üniversite koridorlarında dirsek çürütmüş. Konya Selçuk Üniversitesi Nakış Öğretmenliği bölümünden 2005 yılında mezun olan Kayın'ın, bu işe başlamasına vesile olan da yine bir erkek. Önce Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'nde iki yıl halıcılık ve desinatörlük bölümünde okumaya karar vermiş. O dönemde tanıştığı ve çok sevdiği Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Aydın Uğurlu demiş ki kendisine: "Gel seni Türkiye'nin en meşhur erkeği yapalım." "Nasıl olacak hocam?" "Sen dört yıllık bölüme geç. Nakış öğretmenliğini tercihlerine yaz, ülkemizin ilk erkek nakış öğretmeni ol." Erkek erkeğe nasıl da plan program yapmışlar... 2000 yılında latife ile başlayan bu konuşmanın 12 yıl sonra nasıl gerçek olduğuna gözlerimizle şahit olduk.
Adem Kayın'ın hem kendisi, hem işlediği nakışlar, Edirne'de efsane gibi dilden dile dolaşıyor. Halk Eğitim Merkezi'ndeki nakış sınıfında tek erkek o. Emekli öğretmenlerden, memurlardan ve ev hanımlarından oluşan öğrencileri hocalarını çok seviyor. Yıl sonunda açılan sergilerde en çok onun sınıfının nakışları beğeniliyor, ilgiyle takip ediliyor.
Adem Bey, merkeze nakış öğretmeni olarak ilk başvurduğunda, "Gerçek mi bu? Emin misin bu işi yapmaya? Kadınlarla çalışmaya hazır mısınız?" diye endişe dolu cümleler duymuş ama el becerisine sahip olduğunu okurken fark ettiğini söylüyor. Ona göre nakış aslında çok kolay. Onu bu mesleğe motive eden ise Osmanlı'daki erkek nakkaşlar olmuş. Kum işi adı verilen ve çok zor olduğu bilinen nakış tekniğini Osmanlı döneminde sadece nakkaşlar yaparmış. Rivayetlere göre 7-8 yıl kum işi yapan nakkaşlar kör olurmuş. Nakkaş deyince aklınıza sadece kumaş üzerine işleme yapan insanlar gelmesin. Osmanlı dönemindeki nakkaşlar cami ve ahşap süslemeleriyle ünlüydü. Adem Bey, araştırmalarında kum işi yapan nakkaşların hikâyeleriyle karşılaştıkça işini daha çok sevmiş. Geldiği noktayı şöyle özetliyor: "Baştan sadece para kazanayım diye bakıyordum işime ama sonra sevmeye başladım. Özel sektöre geçeyim diye düşündüm ama artık buradan kopamıyorum."
"Tek rakibim Mustafa amca"
Adem Kayın'ı öğrencileri ilk başta garipsemiş ama sonra bağımlılık yaptığını düşünenler var. Emekli fizik öğretmeni Hülya Can, önceleri bir erkek bize ne öğretebilir diye tuhaf tuhaf bakmış yüzüne. Şimdi sınıfın en güler yüzlüsü. Nakış işledikçe mutlu olduğunu söylüyor. "Dünyanın en ünlü aşçıları erkek, iyi terziler hep erkek, modacıların çoğu erkek, niye bir nakış öğretmeni erkek olmasın? Biz de başta yadırgadık ama doğal bir şey erkek nakış öğretmeni. Ben mesela önümüzdeki yıllarda eşimi bile heveslendirmeyi düşünüyorum, o da gelebilir kursa." diye şaşkınlığımızın gereksiz olduğunu ifade etmeye çalışıyor.
Müzeyyen Türkeli, kursun en sadık, hatta en bağımlı öğrencisi. Dört yıldan beri dersleri hiç aksatmamış. Yasemin Önder, evinin 50 metre ilerisinde başka bir nakış kursu olmasına rağmen Adem Kayın'ın methini duyduğu için otobüse atlayıp Edirne Halk Eğitim Merkezi'ne gelmeyi tercih ediyor. Emekli biyoloji öğretmeni Elif Torun, "Aralık ayına kadar kaloriferler yanmadı kursta, elektrik sobasıyla ısındık. O soğuğa rağmen yine de geldik. Hiç vazgeçmedik. Hocamız bize gelmeyin diyor, kar buz olursa düşersiniz diyor ama biz ısrarla gelmeye devam ettik." diyor.
Adem Bey, söz konusu nakış olunca artık kimseyi rakip tanımıyor. Mustafa amca hariç ama. O kim mi? Edirne Halk Eğitim Merkezi'nde iki nakış sınıfı var. Birinin hocası Adem Bey, diğerininki Cemile Hanım. Hayatın cilvesine bakın ki, Cemile Hanım'ın sınıfında 74 yaşında bir erkek öğrenci bulunuyor. İyi bir iş kariyerden sonra yaşlılık günlerini nakış yaparak geçiren Mustafa amca, Adem Bey'in eğlencesi olmuş. Ona, "Tek rakibim sensin Mustafa amca." diye takılmadan duramıyor...
Bilmediğim birçok nakış tekniğini eşimden öğrendim
Heves Kayın/Eşi: "İlk zamanlar bu adamda ne var ki, öğrenciler bu kadar çok seviyor diyordum. Kursu hep dolup taşıyor. Dönem başında ben öğrenci gelse de kursum açılsa diye beklerim ama onunkiler hep hazırdır. 20'şer, 30'ar kişi kapısında bekler. Eşim işini iyi biliyor, seviyor. Nakışta benden daha iyi. Ben birçok bilmediğim tekniği ondan öğrendim. İlk tanıştığımızda 'Böyle bir mesleği olan adamla nasıl evlenirim, nasıl bir hayat geçiririm?' diye düşündüm. Sonra kendime baktım, ben de aynı mesleği yapıyorum. Düğünümüzde kına örtümü o yaptı. Telkırmadan. Maraş işi sandık hazırladı bana. Okul ödevlerini yaparken 'senin zevkine göre olsun' diye hep bana sorardı. Masa örtüleri, mutfak takımları, kına kaftanımı bile eşim işledi. O hediyeler gelmeye başlayınca zaten ben evlilik kararımı verdim. Bir buçuk yaşında bir kızımız var. Eşim aslında oğlumuz olsun istiyordu. Kız-erkek ayrımı yaptığından değil. Evde, işte ömrü kadınlarla geçiyor. Oğlum olursa baba-oğul birlikte takılırız, balık tutmaya, top oynamaya gideriz diye. Yine kadınlardan kurtulamadı yani."
Sen mi nakış yapıyorsun, tipin de hiç göstermiyor?!
Kendi çeyizimi kendim yaptım. Mas ve yatak örtüleri, salon ve mutfak takımları, yatak örtüsü. Eşime, 'sen yapma, nasıl olsa ben hazırladım hepsini' dedim.
Edirne'deki kadınların yüzde 60'ını tanıyorum. Kadınların yoğun olduğu pazara gittiğim zaman herkes bana selam veriyor. Bu çok güzel.
Güler Erkan'la tanıştık, beni yukarıdan aşağıya şöyle bir süzdü. "Dal gibi bir adam, sen mi nakış yapıyorsun, tipin de hiç göstermiyor." dedi.
Nakışa dair hiçbir bilgim yoktu. Teorik olarak ders görüp öğrencilere de öyle anlatacağız sanıyordum. Ama gerçek öyle değilmiş.
Nakış konusunda kadınlardan daha iyi olduğum ortaya çıktı. Bazı firmalara meslek içi eğitimler verdim. Benim yaptığım nakışlar oradaki kadınlardan daha çok beğenildi.
Bir buçuk yaşında Defne isimli bir kızım var. Ona da küçük bir kasnak yaptım. Şimdiden elini nakışa alıştırıyorum.
Burada yerel gazetelere çıktım. Dayım sendika başkanıdır, 'Ben işim gereği gazetelere çıkıyorum ama sen benden daha çok çıkıyorsun. Senin işin daha iyi.' diye bana takılır. O gazetecilerin peşinden koşuyor, ben hiçbir şey yapmıyorum.
Eşimle aynı üniversitede okuduk. Burada birlikte çalışıyoruz. Onun sınıfı bir kat altta. Ara sıra beni kontrol ediyor.
Alman kadınlara da nakış öğrettim
2010'da Alman kadınlarına nakış öğretmek üzere Almanya'ya gittim. Onlar beni görünce hiç şaşırmadı.
Kursumuz çok eğlenceli geçer. Sağlık, yemek, gündem ve daha birçok konuda konuşuyoruz. Hanımlarla, erkekleri yerden yere vuruyoruz. Öğrencilerim erkekler hakkında söylenirken, 'Hocam söz meclisten dışarı, siz o erkeklerden değilsiniz.' diye benim gönlümü alırlar.
Okuldayken ödev için kına örtüsü yapıyorlardı kız arkadaşlar. Hoca bana, 'Sen de küçük bir tepsi örtüsü yap, hiç uğraşma, başka derslerine uğraşırsın.' dedi. Kızlar beni gaza getirdiler. Ben de kına örtüsü işlemeye başladım. 'Sen ne yapacaksın bunu?' dedi hocamız. Ne işe yaradığını dahi bilmiyorum. Kızlar evlenirken başına örtülüyor dediler. Ben de o zaman eşime yaparım dedim. "Adem sen bunu bitirmesen de ben sana 100 veriyorum, düşünmen bile yeter." demişti hocamız.
Konya'da okurken biri hukuk, diğeri turizm okuyan iki ev arkadaşım vardı. İkisi de ayrı branşlar. Oturup onlar bile nakış yapıyordu benimle.