Hayır Peşinde Koşan Osmanlı Hanımları

Geçmişimizi ve Osmanlı’yı batılı kay¬naklardan ve ısmarlama tarihçiler¬den öğrenmeye çalışırsak yanılırız. Zira içlerinde insaf taşıyanlar olmakla beraber, çokları Osmanlı sarayı, vali¬de sultanlar ve harem hayatı hakkında ipe-sapa gelmedik şeyler yazmışlardır. ...


Ağaç Şeklinde Aç1Beğeni
  • 1 gönderen beyza

  1. Alt 02-08-2008, 23:08 #1
    beyza Mesajlar: 2.053
    Geçmişimizi ve Osmanlı’yı batılı kay¬naklardan ve ısmarlama tarihçiler¬den öğrenmeye çalışırsak yanılırız. Zira içlerinde insaf taşıyanlar olmakla beraber, çokları Osmanlı sarayı, vali¬de sultanlar ve harem hayatı hakkında ipe-sapa gelmedik şeyler yazmışlardır.

    Hâlbuki Osmanlı irfanı, harem için muazzam bir terbiye sistemi kur¬muştur. O nasıl bir terbiye sistemidir ki; Arnavut, Bulgar, Ermeni ve Boşnak olarak 7-8 yaşlarındaki kimsesiz veya savaşta esir olan çocuklar heba edilme¬den Devşirme Ocağında ve Harem’de mükemmelen terbiye edilip İslâmî fazi¬letlerle mücehhez kılınıyor. Yetişip ke¬male erince de hangi mertebede olursa olsun kadını ve erkeği ile vakıf kurup birbirinden değerli hayır eserlerini inci gibi dizme yarışına girişiyor.


    İşin inceliğini bilmeyen birtakım gafiller de Osmanlı, kendi vatandaşını bırakmış da gayrimüslimlerin çocukla¬rına sahip çıkmış diye asılsız iddialarda bulunuyor. Hâlbuki Osmanlı, akrabalık duygusu ile devlet idaresinin sarsılma¬masını murat etmiştir. Kaldı ki; bu dev¬şirme çocuk ailelerinin, bir-iki göbek öncesinde Ortodoks Birliği tarafından asimile edilerek Hıristiyan yapılan Türk çocukları olduğu da unutulmamalıdır.1

    İsterseniz bu sultanların hayır yarışından örnek sahneler sunalım:


    IV. Mehmed’in hanımı, II. Mustafa’nın annesi, Üsküdar’da in¬sanı mest eden cami ve külliyesinin hazîresinde yatan ve aslen Girit’in Verzizi Rum ailesinden olup İslâm’la şereflenmesinden sonra Râbia Gülnûş Emetullah adını alarak Saray Başkadınlığı’na kadar yükselen ör¬nek kadın; köşk, saray, mal ve giyim yarışına girmiyordu. Üsküdar’daki külliyesinden başka Galata’da bir cami ve çeşmesi bulunan Gülnûş Sultan dileseydi Kārun’un hazine¬sine benzer bir hazineye sahip ola¬maz mıydı?

    Aynı sultanın hac yo¬lunda çeşme ve sebilleri olduğu gibi Yeni Cami ve Ahmediye Camii’ne Sultansuyu’nu getiren de odur. Kızı Zeynep, fakir öğrencileri gizlice araştırır ve lâyık olanlara günde bir akçe verir ve yılda bir elbiseyi zevkle giydirirdi.


    Aslen Venedik’in Bafo ailesin¬den olup İslâm terbiyesini müteakip Safiye adını alan III. Murad’ın ha¬nımı ve III. Mehmed’in annesi olan hanım sultan; 400 yıldır canlı bir ticaret merkezi olan Mısır Çarşısı’nı yaptırmış ve yanı başındaki Valide Camii’ne başlamışsa da onu tamam¬lamak şerefi IV. Mehmed’in annesi ve Rus asıllı Hatice Turhan Valide Sultan’a nasip olmuştur.


    Hicaz Su Yolları’nı da vak¬fiyesinde ele alan Hatice Sultan Ayasofya’da kıyâmete kadar 49 hâfızın durmadan Kur’ân-ı Kerim okumasını da kayıt altına almıştır. Bu mübarek hanım o kadar çeşit¬li hayır işlerinin kimseye minnet edilmeden yürümesi için bütün mal varlığını bağlamıştır ki vakıf senedi 86 yapraktır. Çanakkale Savaşı’nda dahî yararı görülen bir kısım hisar¬ları da yaptıran odur.


    Zannedildiği veya yutturulma¬ya çalışıldığı gibi bunlar hep devlet kesesinden meydana gelmemiştir. Savaşlara iştirakten doğan ganime¬tin yanında kendi edindikleri mal ve mülkün gelirlerinden oluşmuştur.


    Safiye Sultan Mısır’daki geniş emlâkini hiç gözünü kırpmadan Mek¬ke, Medine ve Kudüs’te devamlı hatim okuyacak 120 kurrâ hâfız ile fakirlere, yine bu mübarek mekânlardaki kuyu, sebil ve mescidlerin bakım ve ona¬rımlarına vakfetmiştir.


    Hatice Turhan Valide Sultan’ın Valide Camii ve Ayasofya için yaptıra¬rak vakfettiği 149 dükkânın vakıf gelir¬lerini işletmek varken bugün ne acıdır ki cemaatten yardıma başvuruluyor.


    IV. Murad’ın annesi Mahpey¬ker Kösem Sultan; Üsküdar’da Çinili Cami; çeşme ve sebil inşa ettirdiği gibi geriye kalan bütün varlığını üç ayların başında yola koyularak mu¬kaddes beldelerdeki hizmetlere sarf edilmek üzere Sürre Alayı kanalı ile iletilecek «Haremeyn Vakıfları»na bağışlamıştır.


    Ahlatşahlar Devleti’nin baş¬kentliğini yapan ve Selçuklu rûhunu tebarüz ettiren Bitlis’in Ahlat ilçe¬sinde yangından sonra şehri baş¬tanbaşa îmar ettiren Şahbânû Hatun kurduğu vakfiyesinde bakın ne in¬celiklere parmak basıyor:


    1. Kışın kuşların perişan edil¬meyerek beslenmesi,

    2. Başıboş köpeklerin kontrol ve bakım altında tutulması,

    3. Çevreye gelen leyleklerin bakım ve tedavilerinin yapılması,

    4. Borçluların imdadına koşul¬ması,

    5. Esirlerin satın alınarak hür¬riyetlerine iade edilmeleri,

    6. Evlerde çalışan hizmetkârla-rın azarlanmaması için koruma altı¬na alınması,

    7. Yoksul ve yaşı geçkin kızla¬ra çeyiz düzülmesi ve düğünlerinin yapılması,

    8. Sahipsiz mahkûmların ihti¬yaçlarının karşılanması,

    9. Yaşlı ve sakatlara yardım fonu tahsisi ve toplum için hayırlı eserler yazdırılması.2

    İstanbul’da 1930 yılında yapılan bir tespitle mevcut çeşmelerin yüzde 28’inin, Edirne’deki bütün vakıfların ise yüzde 20’sinin hanımların eseri olması, tarihimizde hanımların da kendilerini toplum hizmetine ada¬dıklarının belgesidir. 30 bin vakıf belgesinin 2309’u hanımlara aittir.3

    Yavuz Sultan Selim’in zevcesi Hafsa Sultan bugün bile benzerini göremediğimiz «Ruh Hastalıklarını Mûsıkî ile Tedavi Hastahanesi»ni (şi¬fahane) kurdurduğu gibi, Manisa’da cami, medrese, kütüphane, imaret, hankâh, hamam ve sıbyan mektebi¬ni içine alan büyük bir külliye yap¬tırmıştır. Bu külliyede devlete yük olmadan 117 görevlinin maaş aldı¬ğını görüyoruz.

    Kanunî Sultan Süleyman’ın hanımı ve maalesef hakkında şom ağızların uluorta konuştuğu Hürrem Sultan; bizim idaresinde bile zaman zaman anlaşamadığımız muazzam Haseki Külliyesi’nin bânîsi olduğu gibi ayrıca fakirlerin bedava yıkandığı iki hamamı da vardır.

    Kanunî Sultan Süleyman’ın sevgili ve hayırsever kızı Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa ile evlendiğinde daha gerdeğe girmeden dünyanın dört bucağından he¬diye olarak gelen muazzam mücevheratının zerresine dokunmadan Mimar Sinan’a tahsisle değeri çok yüksek ve tam 434 yıldır hizmet veren iki külliyesinin birini Edirnekapı’da diğerini ise Üsküdar’da bina etti. Acaba bu külliyeler olmasa İstanbul’un güzelliğinden ne eser kalırdı?

    Hayır Peşinde Koşan Osmanlı HanımlarıSultan II. Mahmud’un hanımı

    ve I. Abdülmecid’in annesi
    Bezm-i Âlem Valide Sultan’ın Vakıf Gurebâ Has¬tahanesi, Dolmabahçe ve Aksaray Camileri ayaktadır hamdolsun. Camisiz eğitim düşünülmediğinden bu ileri görüşlü hanımlar cami ve okulları yan yana yapmışlardır.
    Pertevniyal Valide Sultan’ın ise külliyesi yanında pek çok cami ve çeşmeleri vardır.

    Ne yazık ki, birçok tarihî eserimizde olduğu gibi camilere geçiş yolları orta¬dan kaldırılarak bütünlük ve estetik bozulmuştur.


    Bu hayır yarışı sadece saraya mensup kadınlara has olarak kalmamış onları örnek alan hayır sahipleri tarafından taşraya da yayılmıştır. Bütün arzu ve istekleri «Allah râzı olsun»dan ibarettir.


    Yavuz’un meşhur hocası Zembilli Ali Efendi’nin kızı Sitti Hatun4 1525’te ilk medreseyi yaptırdığı gibi sadece ha¬nımlar tarafından İstanbul’da 71 mektep bina edilmiştir.5

    Ankara Şer’iyye Sicilleri’ne göre şehirdeki 151 vak¬fın 43 tanesi ve 1546 tarihli İstanbul Tahrir Defterleri’ne göre İstanbul’daki 2517 vakfın 93 tanesi kadınlara aittir. Batıda bırakın hayır çalışmasını, utanç verici hareket¬lerin yaşandığı Ortaçağ’da; İslâm dünyası işte böylesi dünyanın bir ucundan ziyaretine gelenleri hayran bıra¬kacak işlerle uğraşıyordu.


    Kayseri’de Hunat, Gülek Hatunlar ve Gevher Nesîbe, Mardin’de Sitti Hatun, Sivas Divriği’de Me¬like Hatun, Amasya’da Ilduz, İsmet, Râbia ve Elti Ha¬tunlar, Erzincan’da Mama Hatun ve Sitti Radviyye, Diyarbakır’da Artuklu Zübeyde Hatunlar birbirinden güzel eserleriyle aramızda her dem taze yaşadıkları gibi sevinç gözyaşları içindeki dualarımıza da gönül rahatlı¬ğı ile ortak olmaktadırlar.


    Sessizce hayır ve hasenâtını yapanları tenzih ede¬rek hanımların mal, eşya, giyim, yat, yazlık ve benzeri dünyalık yarışlara girdiği ve ardından arkadaş ve çevre¬lerine öve öve bitiremediği meşguliyetlerinin arasına bu kabîl kalıcı eserlerin araştırılıp örnek alınmasını ve va¬kıf rûhunun önündeki engellerin kaldırılarak dinamizm kazandırılmasını yetkililerden beklerken bu güzide ha¬yır sahiplerinin ruhları için Fâtiha’yı da hatırlatalım.



    1 Emrullah ÖZTÜRK, Osmanlı Devşirme Usûlü ve Boşnak Gerçeği, Zaman Gazetesi 05.10.1992, Görüşler, Düşünceler.
    2 Sevim CAN, Diyanet Dergisi sayı: 98.
    3 Erdem YÜCEL, Osmanlı Tarihinde Vakıf Yapan Kadınlar, Hayat-Tarih mec. c: 7 şb: 71 s: 44-45.
    4 K.Yılmaz KOCA, Osmanlı’da Kadın ve İktisat İst. 1998, s: 86.
    5 Sevim CAN, a.g.y.



    Yazar Aydın TALAY

    kipchak bunu beğendi.
  2. Alt 05-31-2011, 13:33 #2
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    Alıntı:
    hatice turhan sultan vakfi sozlesmesi-Hayır Peşinde Koşan Osmanlı Hanımları

    Turhan Hatice Sultan vakfına ilişkin sözleşmeyi nereden edinebilirim,var ise siz gönderebilirmisiniz

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.