güler yüzlü peygamber

[Allah Resulü (sav)’nü anlatan her sahabinin ifade ettiği bir husus da O’nun güler yüzlü oluşudur. Güler yüzlü… Ay gibi parlayan bir sima. Bakanların içinin açıldığı bir sima. O kadar tatlı ...


Ağaç Şeklinde Aç1Beğeni
  • 1 gönderen abı-hayat

  1. Alt 04-16-2009, 15:14 #1
    Ziyaretci
    abı-hayat Mesajlar: n/a
    [Allah Resulü (sav)’nü anlatan her sahabinin ifade ettiği bir husus da O’nun güler yüzlü oluşudur.
    Güler yüzlü…
    Ay gibi parlayan bir sima.
    Bakanların içinin açıldığı bir sima.
    O kadar tatlı ki, ashabın doya doya seyredemediği bir sima.
    Görenlerin, bu dünyadan ötelere uçtuğu, kendilerini güvende hissettiği bir sima.
    Somurtkan değil…
    Asık suratlı, rahatsız olunan, korkulan, bir an evvel yanından ayrılmak istenen bir sima değil.
    Dahûk bir insan.
    Bu hali yapmacık olmayan, her daim insanlara mütebessim olan bir kişilik.
    ***

    Gülme insana özgü bir davranıştır.
    Sevindirici bir haber geldiğinde, güzel bir söz veya davranış sergilendiğinde, hoşa giden bir durum olduğunda, insanların gösterdiği doğal bir tepkidir.

    Peygamber Efendimiz (as) de, bir insan olarak, üzüldüğü gibi sevinmiş ve gülmüştür de. Üzüntüsünü insanlara pek yansıtmamış, arkadaşlarının moralini bozmamış, sevincini ise paylaşmıştır.
    Onun her hareketi olduğu gibi gülüşü de bize örnektir.
    O; hiçbir zaman kahkahalarla gülmemiştir.
    Genel olarak hep tebessüm eden ancak, güzel bir durum olduğunda kahkahaya kaçmadan gülen bir insandır.
    Allah Resulü (sav), bulunduğu ortamlarda insanların dünya işleri ile ilgili konuşmasını, espriler yapmasını normal karşılar, kendisi de katılırdı.

    Bu anlamda insanlarla şakalaşır, onların da şakalarının bazısına tebessüm eder, bazısına da gülerdi. Bilindiği gibi sessizce gülmeye tebessüm, yanındakilerin de duyacağı, hissedeceği şekilde sevinç belirtmeye de gülme denmektedir. Kahkaha ise gürültülü, rahatsız edici ve uzaktan duyacak bir şekilde gülmektir. Efendimiz (as), şakalara tebessüm etmiş, gülmüş ama kahkaha atmamıştır.
    Sahabeden gelen rivayetlerde, O’nun nurlu yüzlerinde hep tebessüm olduğunu, gülüşünün tebessüm etmek şeklinde olduğunu, insanları görünce yüzünün güldüğünü… ifade etmişlerdir. (Tirmizi, Şemail-i Şerif, s.199-207)
    Resûlullah (sav) şaka yaparken, yalana, iftiraya, insanların küçük düşürülmesine ve korkutulmasına, fazla gülmeye, kahkahalar atılmasına izin vermemiştir.


    Çok Gülmek
    Peygamber Efendimiz (as)’in mütebessim olmasının yanı sıra vâkûr ve tefekkür hali üzere olduğu da unutulmamalıdır.
    Neşeli olmaya değil ama sürekli gülmeye, insanları kendisine güldürmeye sıcak bakmamıştır. Bu konudaki uyarısı çok açıktır: Çok gülmeyiniz, zira gülmenin aşırısı kalbi öldürür.” (Buhari, Tirmizi, İbni Mace) “Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; eğer siz benim gördüklerimi görseydiniz, az güler çok ağlardınız.” (Buhari, Müslim)
    Gerçekten de çok gülmek, yerli yersiz, manalı-manasız gülmek, insanı bazı noktalarda duyarsızlaştırır.
    Kişideki vakar ve ciddiyeti alıp götürür.

    Resûlullah (sav)’ın Güldüğü Bazı Olaylar...
    Ramazan ayında dayanamayıp eşiyle birlikte olan bir sahabi, Peygamber Efendimiz (as)’e gelir ve “Ben helak oldum” der. Durumu öğrenen Allah Resulü (sav) ile arasında şu diyalog geçer:
    -Azad edecek bir köle bul.
    -Ya Resûlullah (sav) buna gücüm yetmez.
    -Öyleyse üst üste iki ay oruç tut.
    -Ya Resulallah! Zaten başıma gelen bu yüzdendir. Dayanamam.
    -Öyleyse altmış fakiri doyur.
    -Bunu yapacak gücüm yok.
    -Otur bekle bakalım.
    Az sonra içi hurma dolu büyükçe bir sepet gelir. Efendimiz (as), az önceki adama:
    -Bu sepeti al, fakirlere sadaka olarak ver.
    Adam:
    -Ya Resûlullah! Vallahi Medine’nin şu iki kayalığı arasında benden daha fakiri yoktur.
    Bunu duyan Peygamber Efendimiz (as) uzun uzun güldüler ve:
    -Öyleyse bunu al, ailene yedir. (Buhari, Müslim, Muvatta, Ebu Davud, Tirmizi, Kütüb-i Sitte c.9 s.527)
    ***

    Sa’d b. Ebi Vakkas (ra) anlatıyor: Uhud savaşında Resûlullah (sav) ile beraberdim. Ok torbasındaki okları bana veriyor ve:
    -At! Anam babam sana feda olsun, at!, diyordu.
    Bir müslümana saldıran müşriklerden birini görünce, nişan alıp ona bir ok fırlattım. Yan tarafından okun isabet etmesi üzerine, adam yere yığıldı. Ancak yere öyle bir şekilde yığıldı ki hali çok komikti. Resûlullah (sav) bunu görünce yan dişleri görünecek şekilde güldü. (Buhari, Müslim, Kütüb-i Sitte, c.12 s.125)

    ***
    Azadlı köle Ebu Rafi’ ile hanımı sık sık tartışmakta, kocası da eşini bazen hırpalamaktadır.
    Birgün iki birlikte Allah Resulü (sav)’nin yanına gelerek birbirlerini şikâyet ederler. Resûlullah (sav) onları usanmadan dinler. Kadın, kocasının kendisini dövdüğünden bahseder. Adam:
    -Bana eziyet ediyor ya Resûlullah (sav)! der. Efendimiz (as), kadına dönerek;
    -Sen nasıl eziyet ediyorsun?
    Resûlullah (sav)’dan gelen soruya verilen cevap ilginçtir.
    -Ya Resûlullah (sav) benim kocama eziyet ettiğim falan yok. Ancak o, abdesti bozulduğu halde, abdestini yenilemeden kalkıp namaz kılıyor. Ben kendisine; “Ebu Rafi’, sen yellendin, kalk abdestini al da öyle namaz kıl” diyorum, bunda ısrarcı olduğum için de beni dövdü.
    Bilgi seviyeleri düşük olan bu iki mü’minin tartışmalarının asıl kaynağını öğrenen Resûlullah (sav) onlarla birlikte güler. Ve adama dönerek şöyle buyurur:
    -Ebu Rafi’ Hanımın sana kötü bir şey söylememiş ki! Doğruyu söylemiş. (Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inden nak. A.Yardım Peygamberimizin Şemâili, s.295, Ayrıca bkz. Akif Köten, Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yay. İst. 1994, c.4 s.455-481)

    ***
    Ebu Zer (ra) anlatıyor:
    Peygamber Efendimiz (as): “Ben, Cennet’e ilk önce girecek olan adam ile en son girecek olan şahsı yakinen bilirim.
    Kıyamet gününde, bir adam hesap mahalline getirilip, Allah tarafından meleklere:
    “Onun büyük günahlarını gizleyerek, kendisine, küçük günahlarını birer birer gösterin!” denir.
    Melekler de, bu adamın büyük günahlarını gizleyerek:
    “Sen, derler, filan senenin, şu gün, şu saatinde, şöyle günah işlemişsin!
    Adamcağız, bu suçlarını dili ile ikrar eder; inkâr etmez. Fakat tam büyük günahlarının da hesabının sorulacağı korku ve tedirginliği içinde iken denir ki:
    “Bu kuluma, işlediği bütün günahlarının yerine sevap verin.”
    Adamcağız, hiç de beklemediği bir şekilde, ceza yerine mükâfatla karşılaşınca, tamahkârlığı tutarak:
    “Benim daha birçok büyük günahlarım vardı, amel defterinde onları göremiyorum!
    Ebu Zer (ra) der ki, Bu adamın tavrı karşısında, Peygamber Efendimiz (as), dişleri görünecek derecede güldüler. (Tirmizi, Şemail-i Şerif, s.202)
    ***

    Peygamberimiz (s.a.v) müslümanların her türlü işleriyle ilgilenirdi. Zenginin fakirin, erkeğin, kadının her birinin kendine has dertlerini çözmeye çalışır, ihtiyaçlarını giderirdi.
    Bir gün bir adam gelip Rasulullah’a;
    -Ya Rasulalah! Ben fakir düştüm ve açım!
    Buna bir peygamberin ilgisiz kalması elbette düşünülemezdi. Hemen eve haber gönderdi ve yiyecek bir şeyler varsa getirmelerini istedi. Ancak cevap olumsuzdu. Evde yiyecek namına bir şey yoktu, sadece su vardı.
    Ashabına yöneldi yüce Resul ve şöyle buyurdu:
    -Bu adamı kim bu gece misafir ederse, Allah ona merhamet etsin.
    Rasulullah’ın duasına mazhar olmak...
    Bu büyük bir lütuftu ama kim götürecekti?
    Çünkü oradakilerin çoğunun evinde de yiyecek yoktu.
    Fakat O kutlu Önder’in çağrısı da karşılıksız kalmamalıydı, kalamazdı. Ebu Talha (ra) hemen atıldı:
    -Ben! Ben götüreyim Ya Resulallah!
    Ve misafiriyle birlikte, doğruca eve yöneldiler. Hanımına şöyle dedi Ebu Talha:
    -Bu Resulullah’ın misafiridir. Konuğumuzdan hiçbir şey esirgemeyelim hanım!
    Gelen cevap, teslimiyet ve mahrûmiyet doluydu:
    -Evet esirgemeyelim ama, şu anda evde, çocukların yiyeceğinden başka bir şey yok beyim.
    -Sen onları bir şeylerle oyalayıp uyutmaya çalış. Sonra da o yiyecekleri bize getir. Lambayı düzeltmek bahanesiyle kalk ve söndür. Böylece misafirimiz yemeğini rahatça yesin ve doysun...
    Evet, bulunan formül buydu ve aynen uygulandı.
    Kaşıklar karanlıkta tabağa gidip geldi ama yiyen sadece misafirdi. Çocuklar uyutulmuş, kendileri de yer gibi yapmış ama aç yatmışlardı.
    Ertesi gün misafiriyle kutlu insanın yanına giden Ebu Talha; sıcak ve anlamlı bir tebessümle karşılandı.
    -Ey Ebu Talha! Sizin bu gece misafirinize yaptığınızı Allah çok beğendi ve şu ayet nazil oldu: “Kendileri zaruret içinde olsalar bile, onları, kendilerine tercih ederler.” (Haşr 59/9)
    Evet! İşte bir mü’mine yaraşan, yakışan örnek tavır.
    Allah’ın hoşnutluğunu kazandıran güzel amel...

    Bir sevgi ve muhabbet timsali, insanlara karşı güler yüzlü olmanın zirve örneği olan Efendimiz (as)’e sonsuz salât ve selam olsun.***

    Angehängte Grafiken
    Konu abı-hayat tarafından (04-16-2009 Saat 15:22 ) değiştirilmiştir.
    emirahmedyasin bunu beğendi.