Bahardı...
Dışarda, kumların üstünde, kahrı da, zehri de zevk adına yutan
insanlardı... Çıldırmış azgınlıkların pençesinde beşer bir canavardı. Ve
zamanın paslı aynasında eskiyen yürekler kayalar kadardı...
Bahardı...
İçerde, û‚mine’nin kucağında, nur ile yıkanmış bir Gül kokusu
vardı... Kaç bin senedir beklenen yâr, meğer o yârdı. Arasına sınır taşları
dikilmiş zamanın saadet damıttığı çağlar, işte o çağlardı. Gece seherlere
uzardı ve dudaklarında û‚mine’nin “Gülüm! ” diyen bir gülümseme
tekrarbetekrardı.
Sevgili o gece bir “Gül” oldu, ve beşeriyet gülü bir cins ad olmaktan o gün
çıkardı.
Gel ey vahdetin Gül’ü, hasretin Gül’ü... Kokunla gel ve renginle gel! ..
İlhamın ve âhenginle gel! .. Aşkınla olmazsa sevginle gel! .. Gel ki serazad
kuşlarca süzülsün yürekler çiçeklere; ve çiçekler yenik düşsün aşkını eleyen
kelebeklere... Gel de, gizemli alfabelerle yazılmış mektuplarını bebekler
okusun; gel, kınalı parmaklar tezgahlarda cümle cümle şiirlerini dokusun...
Ay vurgunu gecelere şavkı dökülsün nurunun, neyler üveyiklere ağlasın ve
ölümsüz besteleri Gül adına çalınsın aşk tanburunun.
Gel ey günlüklerde yığın yığın gözyaşlarıyla kararan bahtımızı Gül’e
döndüren Haberci...
Gel ey, sevgilerinden sıyrılan vicdanları mor salkımlı
zamanlarda kurtuluşa ulaştıracak Elçi...
Şafaklarına kırağı düşmüş
aldanışları pişmanlıkla yuyup yıkayan ihtiyar adamlar ve genç kızlar için
gel, aşksızlığının kör akşamlarını mezar taşlarında tekrar be tekrar okuyan
dolunaylar ve yıldızlar için gel. Yıldızlarına uyabilelim diye bizi
şevklendirmek ve şavklandırmak için de gel; birimizi birimize sevdirmek,
birimizle birimizi sevindirmek için de gel... Mekanların daraldığı ve
zamanların dürüldüğü depremler gibi gel ve titret içimizi Sevgili... Ta ki
bülbüller bir Gül için söylesin en müstesna şarkılarını:
Kâşki sevdiğimi sevse kamu halkı cihân
Sözümüz cümle hemân kıssai cânân olsa
Gül’e söz verelim, defterimizdeki karaları aklamak için... Gül’ü sevdiğimizi
söyleyelim, içimizdeki kirleri paklamak için...
Aç bir karnı doyuralım Gül adına, Hakk’ın da kuşları rızıklandırdığını
hatırlayıp... Sıkıntıdaki dostun imdadına koşalım Gül’ü anarak, gül alalım,
gül satalım...
Hayırlı işlere önayak olalım Gül çağında, ta ki ateş vaktinde
güller açsın yüzümüz... Bir merhabayı Gül hatırına söyleyelim
küstüklerimize, hani helal lokma yer gibi...
Doğrulardan ve iyilerden
çoğaltalım dostlarımızı Gül bahçesinde, ta ki bir sarsılışla sarsıldığımızda
arkadaşlardan saysın yıldızlar bizi. Ve ağlayalım hasretiyle Gül’ün, ki
arıtsın bağrımızın pasını yaşlar... Göz son kez kapanmadan, birkaç damla ile
olsun... İnci, mercan hediye!..
Bir Aşk Masalı:
Kıl şebistânı müşerref kim nisârun kılmağa
Rişteden dürler çeküp cem’ eylemiş dâmâne şem
Diyor ki Fuzulî:
Bir âşık varmış vaktiyle; muma benzeyen bir âşık... Mum gibi yalnız,
mumleyin başında ateş... Yanar yakılırmış geceler boyu ve gönül ateşiyle
aydınlatmaya çalışırmış hicranın ve hasretin karanlıklarını... Hiç uyumaz,
dilinde sevgili adı, göz kapıda, beklermiş durmadan... Gecelerden bir gece,
belki bir vuslat gecesi olur da sevgili geliverir diye umutlanır, bu umutla
tıpkı mum gibi can ipinden inciler döker, ve eteklerinde biriktirirmiş yığın
yığın... Ta ki sevgili geldiğinde hazırlıksız yakalanmış olmasın ve yüz
görümlüğü olarak ayağına saçacağı incileri bulunsun...
Gül yüzüne bakacak yüz ver bize Taala! ... Vuslat için aşk ver bize
Allah'im!