Ağaç Şeklinde Aç1Beğeni
  • 1 gönderen kipchak

  1. Alt 06-03-2008, 23:48 #1
    kipchak Mesajlar: 1.658
    Blog Başlıkları: 506
    Takıntı
    Yusuf ÜNAL


    I
    İlkokul beşe gidiyorduk. Sen, ben ve Cemal ellerimizi üst üste koymuş ve söz vermiştik ölene kadar arkadaş kalmaya. Üçümüz her şeyi beraber yapar, her yere beraber giderdik. Maçlarda aynı takımda olduk mu, kimse yenemezdi bizi.
    Cemal erken ayrıldı aramızdan. Ama sözüne hâlâ sâdık. Evlenerek gittiği Fransa’dan her gelişinde mutlaka uğrar, sık sık da telefonlaşırız.
    Sen başka şehre yerleştin. Hanımın ve çocuklarınla memlekete gelişlerinizde bazı günler bizde kalırsınız. Bazı hafta sonları eşim ve çocuklarımla arabaya atlayıp size geliriz.
    Yani kardeşten öte bir dostluk bizimkisi.
    Ah Tahir ah! Kaç kere söyledim sana, “Bu araba başına belâ olur dikkat et!” diye. Her seferinde arabanın emniyet sisteminden ve iyi şoför olduğundan bahsederdin. Bunlar kazayı önleyemedi demek.
    Yenge hanım telefon ettiğinde trafikteydim. Yolumu değiştirip hızlandım.
    İki saate kalmaz hastahanede olurum nasipse. Hepimizin bildiği üzere iyi şofördün sen. Anlaşılan karşı şeritteki sürücü yolu ortalayınca yapacak bir şeyin kalmamış.

    II
    Hatırlar mısın bilmem? Seninle ayrı şehirlerde üniversite okuyorduk. Cemal Fransa’dan izne gelmişti. Bir kurban bayramıydı. Sizin bahçede mangal yakmış, kurban etinden cız-bız yapıp, yemiştik. Sonra senin odana çekilmiş, okul hatıralarını karıştırmıştık. İlkokuldan lise sona kadar bütün defter ve kitaplarını, karnelerini, teşekkür ve takdir belgelerini muhafaza ediyordun. İmrenmiştik sana. Bizimkilerin külü hangi dağa savrulmuştu Allah bilir.
    Orada dikkatimizi çekmişti; o kocaman resim defterin titizlikle korunmuş, tek yaprağı dahi kırışmamıştı. Hemen hemen bütün sayfalarında şirin mi şirin, küçük ev resimleri vardı. Tahta çitlerle çevrili, bacaları tüten, tek katlı, bahçeli evler. Bunlardan başka daha birçok resmin de öğretmenler tarafından beğenilip okulda sergilenmişti. Hattâ ortaokuldaki resim hocasının teşvikiyle göl kıyısındaki bir ev resmiyle yarışmaya katılıp mükâfat kazanmıştın.
    Fakülte yıllarında mektuplaşırdık seninle, dertlerimizi dökerdik sayfalara ve sevdalarımızı. Karaladığımız şiirleri postaladığımız da olurdu. Tabii bir de kartpostallar vardı; tebrik kartları. Bayram, kandil ve özel günlerde dostlar için özenerek kartlar seçer, arka yüzlerine gönlümüzün en derin yerinden aldığımız duyguları yazar ve onları heyecanla gönderirdik. Sonra postacının yolunu gözler, dostlardan gelecekleri beklerdik. Neler olmazdı ki tebrik kartlarında! Bazılarında papatya, lâle, gelincik iç içe bir tabiat manzarası; bazılarında cami, minare, gökdelen ve bulvarların birbirine karıştığı şehir fotoğrafı… Denizde, güneşin utana utana doğuşu ve kızararak, büzülerek batışı da en çok tercih edilen manzaralardandı. Ben gülen çocuk resimleri yollardım ekseriyetle. Arkasına da not düşerdim: “Çocuklar ağlamasın.’’ diye. Senin kartlarında genellikle yeşillikler ortasında, deniz veya göl manzaralı, bilemedin dere kenarında tek katlı, bahçeli, sevimli bir ev olurdu.
    Bunlar nereden aklıma geldi şimdi ya? Sırası mı bunları düşünmenin? Adam can derdinde, ben kalkmış neleri düşünüyorum. Estağfurullah… Sen ona şifa ver Allahım!
    Hay Allah! Radara yakalandım galiba. Şimdi bir de polislerle uğraş işin yoksa! Neyse, vardır bunda da bir hayır…
    Yenge hanımı bir daha arayayım. Bakalım bir gelişme var mı?
    Demek doktorlar, “Hayatî tehlikesi devam ediyor.” dediler. Yenge hanım konuşamadı, ağlıyor kadıncağız. Tıbbın bütün imkânlarını seferber etmişler. Dua istiyorlar, sadece dua. Sebeplerin sukut ettiği an…
    İdealin mimar olmaktı Tahirciğim. Oldun cidden. En güzel evi kendin için yapacaktın. Diğer çalışmaların hazırlık olacaktı kendi evine. Durmadan maketler, çizimler yapıyordun. Her görüşmemizde bana bunları gösterip fikrimi alıyordun. Yengeyle saatlerce odaların yerini, mutfağın genişliğini, balkonun manzarasını konuşuyor, müstakbel eviniz üzerine hayaller kuruyordunuz. Bir yandan da birikim yapıyordunuz inşaat için.
    Nihayet birkaç sene önce tam istediğiniz gibi; çamlar arasında, deniz manzaralı bir arsa almıştınız. Evin plân projesiyle ilgili görmediğiniz dubleks, tripleks, villa, danışmadığınız mimar, mühendis kalmamıştı. Arsayı en güzel şekilde değerlendirmek istiyordunuz.
    Sana kalsa Cemal’le ben de yanına taşınacak, arsa üzerine birbirine bakan üç ev yapacak, bir de şirket kurup gönlümüzce yaşayıp gidecektik. Allah ömür verirse çocuklarımızı birlikte büyütüp torunlarımızı birlikte sevecektik. Bu fikir benim de içime sinmişti aslında. Ama öğrencilerimden kopamazdım ben, sevdamdan vazgeçemezdim.
    Farkında mısın bilmem? Son senelerde bu ev meselesini bayağı abartmıştın. Ne zaman arasam, ev için bir şeyler alma peşindeydin. Bir araya geldiğimizde, varsa-yoksa ev inşaatından bahsediyordun. İnşaatın her şeyiyle bizzat ilgileniyordun. Düşüncem de şuydu: “İnsan hayatında bir kere ev yaptırır.’’ Kapı pencereden fayansa; oradan halı ve perdeye kadar, her şeyi en güzelinden almak için hanımınla dolaşmadık yer bırakmamıştınız. Hattâ bazı şeyleri yurtdışından getirtmiştiniz. Kapı kolları bunlardandı meselâ. Eve taşınmanızın bundan iki ay öncesine kadar sarkması da bu yüzdendi.
    Kendine en güzel evi yaptırma fikrine saplanıp kalmıştın Tahirciğim. Bütün hayatını bu fikre göre plânlamıştın. Güzel işlerin hepsini ‘evi yaptırdıktan sonra’ya bırakmıştın. Evi bitirip içine bir otursan o zaman bütün güzel işlere vakit bulacaktın. Kaç defa ikaz ettim bu hususta seni ama…
    Gerisi neyse de, şu İsmail meselesinde beni yanıltmıştın dostum. Mahallemizin garibanlarındandı bu çocuk. Çalışıp çabalayıp dershaneye bile gitmeden üniversiteyi kazanmıştı. İlk iki sene, ona burs veriyordun. Üçüncü senesinde ev yaptırdığını, artık burs veremeyeceğini söylemişsin. Yakıştıramamıştım bunu sana. Oysa sen de, ben de Hacı Arif Amca’nın verdiği burslarla okumuştuk. Şimdi nasıl oluyor da lükse düşkünlük ve fantezilerin yüzünden…
    Neyse Tahirciğim. Son yıllarda biraz kırgındım sana. Ama geçelim bunları. Her şeye rağmen benim arkadaşımsın. Bak ben sözüme sâdığım, sana geldim.
    Dur bakalım, hastahane şu köşeyi dönünce olmalıydı. Evet, evet doğru gelmişim. Arabayı şu boş yere park edeyim. Sonra acil servisi bulmalıyım. Yenge hanım da orada zaten…

    III
    Tahirciğim, o mâlûm kazanın üstünden bir yıl geçti, değil mi? Allah cümlemizi beterinden de, benzerinden de korusun. O günleri düşünüyordum az evvel; on bir gün hastahanede kalmıştın, biz de başında. Cemal duyar duymaz Fransa’dan kalkıp gelmişti. Ayrılmaz üçlü yine bir aradaydık. Sen kendini iyi hissettiğin sürece sohbet etmiştik. Geçmişten, gelecekten bahisler açmıştık. Kâh gülmüş, kâh ağlamıştık.
    Son birkaç yıldır değişen, ev yaptırma hırsına kapılan sen, kazadan sonra gitmiş; yerine bizim saf, temiz ve cömert Tahir’imiz gelmişti. Aslını bulmuştun yani. Bir gün hastahanede: “Bir ev yaptırmaya kalktım bütün mesaimi, bütün paramı onun için ayırdım. Oysa içinde iki ay bile oturamadan göçüyordum âhirete. Acaba oradaki evden ne haber?” demiş ve içli içli ağlamaya başlamıştın.
    Başka bir gün İsmail meselesini açmıştın. Al al yüzünde utancın okunuyordu. Elime bir tomar para tutuşturup ona ulaştırmamı tembihlemiştin. Bir musibetin hayra tebdil etmesini görmüştüm sende.
    Tamamen iyileşmesen de işine gider gelir olmuştun. Bir Ramazan günü çoluk çocuk iftar sofrasında oturmuş ezan, bekliyorduk. Telefonum çalmıştı. Arayan sendin:
    - Oh çok şükür! Kurtuldum, demiştin.
    - Hayırdır. Neden kurtuldun, demiştim.
    - Evden dostum, evden kurtuldum.
    - Nasıl yani?
    - Biliyorsun bu ev takıntısı beni tanınmaz hâle getirdi. Sattım onu. Dörtte biri fiyatına mütevazı bir ev aldım. Tıpkı resim defterimdekiler gibi.
    - İyi iyi pek sevindim, hayırlı olsun. Kalan parayı ne yapacaksın?
    - Ne yapayım, yeni bir ev yaptıracağım!
    O zaman anlamamıştım niyetini. Sonradan ortaya çıktı ki, o parayı semtinizde yapılmakta olan öğrenci yurduna bağışlamışsın. Tâ hastahanedeyken koymuşsun bunu kafana.
    Yine kurtulamamıştın be arkadaşım inşaattan. Fakat farkında mısın bilmem? Cennet arsasına kuruluyordu bu sefer evin.
    Ne dersin, Cemal, sen ve ben karşılıklı üç ev yaptırabilir miyiz oraya?

    [SES]http://www.sizinti.com.tr/dosyalar/sesler/64kbps/334/2773.mp3[/SES]

    beyza bunu beğendi.
  2. Alt 06-29-2008, 18:02 #2
    beyza Mesajlar: 2.053
    çok duygusaldı..paylaşım için teşekkürler..

  3. Alt 06-29-2008, 23:14 #3
    xyzt Mesajlar: 384
    uzundu ama çok güzeldi.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.