Yani bir insan iman ettiği müddetçe amellerindeki eksiklik veya kusurlar sebebiyle dinden çıkmaz.
Ancak dinin bütünlüğü ve imanın selameti için ibâdetlerin îfasına son derece titizlik göstermelidir.
Amelsizlik, imanı zayıflatır.
Şüphesiz dinimizin emrettiği ibadetlerin başında namaz kılmak gelir.
Zira Peygamber Efendimiz namazı, "dinin direği" olarak tarif etmiş, bu direği sağlam tutmayan insanın dinini yıkmış olacağına işaret etmiştir.
Namaz, Peygamber Efendimize "beş vakit" olarak Mîrac'ta emredilmiş bir ibadettir.
Âyet-i kerimede "Secde et ve yaklaş!" (Alak, 19) buyuruluyor.
Demek ki, namaz Allah'a yaklaşma ve Cenab-ı Hak'la bir mülakat fırsatıdır.
İkinci halife Hazret-i Ömer hançerlendi, kanlar içindeydi.
Bayıldı, kaldıramadılar.
Bir kişi:
"-Ya Halife! Namaz geçiyor." dedi. Bunun üzerine doğruldu ve:
"-Namazsız din olmaz." diyerek namazını edâ etti.
Bu kadar mühim bir ibâdet olduğu hâlde namazını kılamayan veya ihmal eden bir kimse diğer ibadetlerden de kendini uzak tutmamalıdır.
Her ibâdet Allah katında ayrı ayrı değerlendirilir.
Hepsinin mes'ûliyeti farklıdır. Oruç mes'ûliyetinden kurtulur; namaz mes'ûliyeti devam eder.
Oruç da çok ehemmiyetli bir ibadet, ama onda müsamaha edilen durumlar olmuş.
Hastalıkta, yolculukta ve ihtiyarlık zamanlarında kolaylıklar getirilmiş.
Ancak namaz kılmaya mâni olan iki durum var:
Bunlardan biri bayılmak sûretiyle kişinin kendini kaybetmesi;
Diğeri de hanımların ayhâli.
Bunun dışında namaz, her akıl-bâliğ olmuş müslümana günde beş vakit emredilmektedir.
Oruç borcu, "oruç tutmak, fidye vermek vb." yollarla ödenebilirken, namaz borcu sadece o vaktin farz namazını kazâ etmek sûretiyle ödenir.
Günlük hayatında tesettürsüz olan bir bayan, namaz kılabilir mi veya oruç tutabilir mi?
Namaz kılarken setr-i avret (örtülmesi gereken yerlerini örtmek) şartıyla namaz kılabilir, oruç da tutabilir.
Diğer zamanlarda başının açık olması, şahsın kendi vebâlidir. Başörtüsü zarûrîdir, Allah'ın emridir.
Allah'ın açıkça emrettiği bir hususta insanlara içtihadda bulunmak düşmez.
Böyle bir konuda, kişiler bulundukları çevre veya çalıştıkları iş sebebiyle farklı birtakım davranışlara yönelirlerse, bu şahsî hatalarıdır.
Her şahıs kendi amelinden sorumludur.
Ancak yukarıdaki soruda da belirttiğimiz gibi emir ve yasaklar karşısında insan, her bir konuyla ilgili olarak ayrı ayrı hesaba çekilecektir.
Herhangi bir sebeple çeşitli günahları işlemeye devam eden her mümin de bu ibadetlerden sorumludur.
Birini yapmamakla diğerlerinin sorumluluğu sâkıt olmaz (düşmez).
Yine bu husus namaz kılmak için abdestli olmanın şart olması gibi birbirine bağlı konular da değildir.
Sarhoş olmayacak kadar içki içmek caiz midir?
Değildir. Bir gram içki, insanı sarhoş etmez.
Bir gram faiz de kişiyi ne zengin eder, ne de fakir…
On kuruşluk oynanan kumar, âbâd da etmez, berbad da…
Kısacası çoğu haram olan bir şeyin, azı da haram kılınmıştır.
Diğer taraftan "az"ı takdir etmek zordur.
Herkesin "az"lık ölçüleri farklıdır.
Mânevî açıdan ise ağzımıza giren her şeyin kaderi bizim kaderimizi etkiler, bizim hissiyatımıza tesir eder.
Şüpheli şeyler de böyledir.
Şüpheli gıda aldığın zaman, bu lokmalar hissiyatını yönlendirmeye başlar. Namazda gevşeklik verir.
İbadetteki huzuru alır.
Büyükler diyor ki:
"-Oruç tutuyorsun, düşün.
Helâllerden bile yasaklandın ki ruhun inkişaf etsin!
Öyleyse sâir zamanlarında şüphelilerden bile uzak durmalısın!"
İslâm'da kötülükler yasaklandığı gibi bu kötülüğe götüren yollar da yasaklanmıştır.
Harama vesile olabilecek şeyler de haram kılınmıştır.
Mesela kumar yasaktır, kumar kağıtlarını yapmak da haramdır.
İçki haramdır, içki imâlâtı da haramdır.
Zina yasaktır, zinaya götürecek yollar da yasaktır.
Âyet-i kerîmede "Zinaya yaklaşmayın" (İsrâ, 32) buyurulmaktadır.
Esma Uçmak