Bu sevaplı işler, merhumun azâbı varsa azâbını hafifletir, azâbı yoksa Cennetteki derecesini yükseltir, makamını âlî eyler. Bu bakımdan, geçmişlerimizin arkasından işleyeceğimiz herhangi bir sevaplı iş, hayırlı hizmet, ne kadar erken yapılır, ne kadar acele ile icrâ edilirse o kadar isâbetli, o kadar yerinde olur. Çünkü hediyelerin erken erişmesi, bulunduğu hâlin mahrumiyetlerine bir an önce son verilmesi gibi bir fayda arzeder.
Mâneviyat büyüklerinden bir âlim son anlarını yaşarken, yanında bekleyen oğluna sormuş:
— Evlâdım, benim vefatımdan sonra iskatımı, vasiyetimi ne zaman yerine getirecek, benim için hayırları ne zaman işleyeceksin? Oğlu şöyle cevap vermiş:
— Babacığım, bunlar için gecikmeyeceğim. Definden sonra ilk işim, senin vasiyetini yerine getirmek, senin için hayır, hasenat yapmak olacaktır.
Büyük zat, üzüntüsünü bu defa şu cümle içinde ifâde etmiş.
— Demek, sen mezardan dönüp de eve gelinceye kadar ben bekleyeceğim? Benim için ne zor zamandır o...
Demek oluyor ki, öyle kırkıncı, yahut elli ikinci günü beklememeli, yapılacak hayırlar bir an evvel yapılmalıdır. Yâni, ne kadar önce yapılırsa o kadar hayırlı ve makbuldür. Gerçek olanı budur.
Gelelim elli ikinci gecenin tercih edilip şüyu bulmasına.
Kimin yazdığı, kimin bastırdığı, hangi dinî delile dayandığı bilinmeyen broşür misâli Türkçe bir esercikte bu iddia ortaya atılmış. Bu yazıya göre, her ölünün vefatından sonra elli ikinci gecesinde, kemikleri ile etleri biribirinden ayrılırmış, ölü bu hâdiseninin vâki oluşunda müthiş azab çekermiş. Bu azâbı duymaması için ayrılmanın vâki olduğu elli ikinci gecede özel dua okunurmuş?.. Elliikinci gecenin şüyu bulup yaygınlaşmasının sebebi, bu Türkçe risâledeki arz ettiğim iddiadır.
Âlimlerimiz bu iddianın üzerinde durmuş, elli ikinci gecede mevtanın etiyle kemiklerinin biribirinden ayrıldığı, bu azâbı duymamak için de elli ikinci gece duâsı diye bir duâ olduğu yolunda sıhhatli dinî bir emire rastlamamışlardır.
Demek ki, merhum için duâlar okunmalı, her türlü hayırlar yapılmalı. Ama, aslı olmayan et, kemik hikâyeleri yüzünden ve mutlaka o geceye mahsus olarak değil...
Bulunan her fırsatta, elde edilen her imkânda geçmişler unutulmamalı, bizlerden vefâ bekledikleri hatırdan çıkarılmamalıdır. Bilinmeli ki:
— Vefâ gösteren vefâya lâyık olur. Vefasızlıkta bulunan da vefasızlığa mâruz kalır.
Ahmed ŞAHİN