YAĞMUR yağıyor, önce havayı temizliyor... Havada savrulan tozlar, biriken gazlar yere iniyor... Pırıl pırıl oluyor atmosfer... Sonra yere düşüyor damlalar, bütün kiri söküp çıkartıyor... Ardından akışa geçiyor, küçük derecikler oluşturuyor... Önüne gelen süprüntüleri alıp ırmaklara götürüyor... Irmaklar da denizlere taşıyor yükünü... Bu maddeler denizdeki canlılara rızık oluyor...
Yeryüzünde kullanılan suyun temizlenmesi gerek... Nasıl olacak bu iş? Bizi aşar... Bu da gerçekleşiyor... Yeryüzünün buhar kazanları olan denizler, göller, su birikintileri buhar olup göklere çıkıyor... Her gün milyarlarca metre küp su... Bir pompalama işi var yerden göğe... Akıllara hayret veren bir biçimde çalışıyor bu pompalar... Göğe yükselen buhar, bulut oluyor... Sonra yağmur olup suluyor yerin yüzünü... Üstelik karalara geliyor bu bulutlar... Rüzgâr adlı başka bir görevli işini o kadar güzel yapıyor ki... Koyunlarını güden bir çoban gibi güdüyor bulutları, taşıyor karaların üstüne... Sonra damlalara dönüşüyor buhar kümeleri... Temiz, damıtılmış bir su iniyor yerin yüzüne... Her adımında mucizeler gerçekleşiyor... Bu yağmur dağları yıkıyor, ovaları, tepeleri, vadileri, ağaçları, hayvanları, yerleşim birimlerini temizliyor...
Rüzgâr da temizlik görevlisi... O da üfleyerek temizliyor her yerin tozunu... Şehirlerde kullanılıp kirlenen havayı alıp götürüyor, yerine temiz hava getiriyor... İnsanın kirli elleri kirletmemişse her yer tertemiz... Nerde insan varsa orda kir var, pislik var...
Yalnız gökte ve yerde mi bu temizlik? Denizlere bak, orada deniz canlılarının cenazelerini temizleyen görevliler var... İçindekileri et yiyici hayvanlar temizliyor, üste çıkanları da martılar ve benzerleri... Ve daha bir sürü temizlik erleri... Deniz de parlıyor insanı âşık edercesine... Karaların kartalları, akbabaları, karıncaları, bakterileri de birer temizlik memuru... Nerde bir hayvan cenazesi olsa gidip yiyor, çevreyi kirletmesine engel oluyorlar...
Şimdi uzaya bak... Sürekli yıldızlar ölüyor, dev gibi küreler yıkılıyor... Ama feza da tertemiz... En uzak yıldızları bile teleskoplarla görmek mümkün... Gök cisimleri tesadüflerle hareket etmiyor, hepsi bir düzenin esiri... Aksi halde dünyayı harap edecekti, senin de o güzel başına taşlar inecekti...
Temizlik işleri bu kadar mı? Hayır, bitmedi... Çünkü her yeri kaplayan bir iş, bir eylem var... Tüm varlıkları kapsayan bir fiil... ALLAHın ?Kuddus? isminin varlık aynalarında yansımasından söz ediyoruz... Evet, temizlik fiilinin öznesidir, ALLAH... Bu iş için de nice varlıklar yaratmış... Yerleri, gökleri, denizleri, uzayı temizletir, kendini temizlik diliyle de tanıtır tanımak isteyenlere...
Şimdi sen kendini incele... Göz kapakların nasıl da temizliyor gözlerini... Gözyaşında eritici bir özellik var, gözüne giren tozu yok ediyor... Sen de görebiliyorsun... Her an kanın temizleniyor... Minnacık askerler, alyuvarlar ve akyuvarlar her an hizmette... Havanın zerreleri de boş durmuyor, kanı temizliyor... Hepsi düzenli, uyumlu, hikmetli...
Bu işler hiç tesadüf eseri olur mu? Görünmez bir el öyle bir düzen kurmuş, öyle güzel işletiyor ki, her yer temiz oluyor. Elbette temizlik fiili de bir özne ister... Bir küçük ev bir ay temizlenmese içinde durulmaz... Bir fabrika da süprüntüler temizlenmese içinde çalışılmaz... İnsan bir ay kendini temizlemese yüzüne bakılmaz, kokusundan yanına yaklaşılmaz... Peki, bir fabrikaya, bir otele, bir büyük eve benzeyen şu görkemli evreni, şu güzel dünyayı kim temizliyor... Bütün varlıkların içini, dışını...
Bir de manevi kirler var... Şüpheler, kuşkular, kuruntular... Ve günahlar... Bunlar da kalbin, ruhun kirleri... İnsanı iç sıkıntısına iten paslar... Bunalıma sürükleyen karanlıklar... Onları temizleyen de, ALLAH... Yeter ki arınmak istesin insan, pişman olsun, tevbe etsin... Kuddus ismi orada da tecelli ediyor, beliriyor, görünüyor... Bize maddi yağmurlar gerek temizlenmek için... Ve manevi yağmurlar, kalbimizin kirlerini silecek...
Ömer Sevinçgül
Yeryüzünde kullanılan suyun temizlenmesi gerek... Nasıl olacak bu iş? Bizi aşar... Bu da gerçekleşiyor... Yeryüzünün buhar kazanları olan denizler, göller, su birikintileri buhar olup göklere çıkıyor... Her gün milyarlarca metre küp su... Bir pompalama işi var yerden göğe... Akıllara hayret veren bir biçimde çalışıyor bu pompalar... Göğe yükselen buhar, bulut oluyor... Sonra yağmur olup suluyor yerin yüzünü... Üstelik karalara geliyor bu bulutlar... Rüzgâr adlı başka bir görevli işini o kadar güzel yapıyor ki... Koyunlarını güden bir çoban gibi güdüyor bulutları, taşıyor karaların üstüne... Sonra damlalara dönüşüyor buhar kümeleri... Temiz, damıtılmış bir su iniyor yerin yüzüne... Her adımında mucizeler gerçekleşiyor... Bu yağmur dağları yıkıyor, ovaları, tepeleri, vadileri, ağaçları, hayvanları, yerleşim birimlerini temizliyor...
Rüzgâr da temizlik görevlisi... O da üfleyerek temizliyor her yerin tozunu... Şehirlerde kullanılıp kirlenen havayı alıp götürüyor, yerine temiz hava getiriyor... İnsanın kirli elleri kirletmemişse her yer tertemiz... Nerde insan varsa orda kir var, pislik var...
Yalnız gökte ve yerde mi bu temizlik? Denizlere bak, orada deniz canlılarının cenazelerini temizleyen görevliler var... İçindekileri et yiyici hayvanlar temizliyor, üste çıkanları da martılar ve benzerleri... Ve daha bir sürü temizlik erleri... Deniz de parlıyor insanı âşık edercesine... Karaların kartalları, akbabaları, karıncaları, bakterileri de birer temizlik memuru... Nerde bir hayvan cenazesi olsa gidip yiyor, çevreyi kirletmesine engel oluyorlar...
Şimdi uzaya bak... Sürekli yıldızlar ölüyor, dev gibi küreler yıkılıyor... Ama feza da tertemiz... En uzak yıldızları bile teleskoplarla görmek mümkün... Gök cisimleri tesadüflerle hareket etmiyor, hepsi bir düzenin esiri... Aksi halde dünyayı harap edecekti, senin de o güzel başına taşlar inecekti...
Temizlik işleri bu kadar mı? Hayır, bitmedi... Çünkü her yeri kaplayan bir iş, bir eylem var... Tüm varlıkları kapsayan bir fiil... ALLAHın ?Kuddus? isminin varlık aynalarında yansımasından söz ediyoruz... Evet, temizlik fiilinin öznesidir, ALLAH... Bu iş için de nice varlıklar yaratmış... Yerleri, gökleri, denizleri, uzayı temizletir, kendini temizlik diliyle de tanıtır tanımak isteyenlere...
Şimdi sen kendini incele... Göz kapakların nasıl da temizliyor gözlerini... Gözyaşında eritici bir özellik var, gözüne giren tozu yok ediyor... Sen de görebiliyorsun... Her an kanın temizleniyor... Minnacık askerler, alyuvarlar ve akyuvarlar her an hizmette... Havanın zerreleri de boş durmuyor, kanı temizliyor... Hepsi düzenli, uyumlu, hikmetli...
Bu işler hiç tesadüf eseri olur mu? Görünmez bir el öyle bir düzen kurmuş, öyle güzel işletiyor ki, her yer temiz oluyor. Elbette temizlik fiili de bir özne ister... Bir küçük ev bir ay temizlenmese içinde durulmaz... Bir fabrika da süprüntüler temizlenmese içinde çalışılmaz... İnsan bir ay kendini temizlemese yüzüne bakılmaz, kokusundan yanına yaklaşılmaz... Peki, bir fabrikaya, bir otele, bir büyük eve benzeyen şu görkemli evreni, şu güzel dünyayı kim temizliyor... Bütün varlıkların içini, dışını...
Bir de manevi kirler var... Şüpheler, kuşkular, kuruntular... Ve günahlar... Bunlar da kalbin, ruhun kirleri... İnsanı iç sıkıntısına iten paslar... Bunalıma sürükleyen karanlıklar... Onları temizleyen de, ALLAH... Yeter ki arınmak istesin insan, pişman olsun, tevbe etsin... Kuddus ismi orada da tecelli ediyor, beliriyor, görünüyor... Bize maddi yağmurlar gerek temizlenmek için... Ve manevi yağmurlar, kalbimizin kirlerini silecek...
Ömer Sevinçgül