Dünyada yaşanan hayat, insanlardan hangilerinin iyi, hangilerinin kötü davranışlarda bulunduklarının belirlenmesi için Yüce Allah'ın yarattığı bir deneme süresidir. Bu süre boyunca insanlar pek çok hata yapabilir, kusurlu davranışlarda bulunabilirler. İman eden insanların amacı bu hatalarından, kusurlarından, eksikliklerinden bir an önce arınarak Allah'ın rızasını kazanmak ve cennete yakışır bir ahlaka ulaşmaktır.
İman eden samimi ve vicdanlı insan her türlü kötülükten ve eksiklikten kurtulmayı içten arzu eder, Allah'ın sınırlarını korumaya çalışır, kendini Rabbinin rahmetinden yoksun bırakabilecek çirkin davranışlardan kaçınır. Kötü bir davranışta bulunup yaptığı hatayı farkettiğinde ise, hemen Allah'tan bağışlanma diler, tevbe ederek O'na yönelir. Bu nedenlerle mümin masumdur, saf ve temizdir. Ve müminin masumiyeti yüzünden okunur.
Kesin bilgiyle iman eden müminin en önemli özelliklerinden biri de, içiyle dışının bir olması, kalbinde hissettiklerini karşısındaki insana olduğu gibi yansıtması, alabildiğine dürüst, açık ve net, kısacası samimi olmasıdır. Samimiyet, kişinin gerçek düşüncelerini ve gerçek kimliğini hiç saklamadan, hiç hesap yapmadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan açıkça ortaya koymasıdır. Samimiyet, kalpte yaşanmadığı takdirde hiçbir şekilde taklidinin yapılamayacak bir özelliktir. Samimi insanın tüm tavırları doğal ve içinden geldiği şekildedir ve bu doğallık da insanlar üzerinde çok derin ve olumlu bir etki oluşturur. Samimi insanın bakışları, konuşması, üslubu, mimikleri çok doğal ve etkileyicidir.
Her şeyin başı samimiyettir çok candan olmaktır, çok güzel huylu olmaktır. İnsanın derinliği olması ve o insanın içindeki derinliği keşfetmek çok güzeldir, yüzeysellik insanları mahvetmektedir. Günümüzde dünyada maddeci, suni, yapmacık bir yapı meydana gelmiştir ve insanlar kendi bedenleri kendi elleriyle öldürmektedirler. Kendi sevgilerini kendi elleriyle yok etmektedirler.
Her şeyin başı samimiyettir çok candan olmaktır, çok güzel huylu olmaktır. İnsanın derinliği olması ve o insanın içindeki derinliği keşfetmek çok güzeldir, yüzeysellik insanları mahvetmektedir. Günümüzde dünyada maddeci, suni, yapmacık bir yapı meydana gelmiştir ve insanlar kendi bedenleri kendi elleriyle öldürmektedirler. Kendi sevgilerini kendi elleriyle yok etmektedirler.
Sevgi ve samimiyet gittikten sonra geriye ceset kalır. Yani kokuşmuş bir ceset kalır ve artık o zaman insan için çile günleri, acı günleri ve sürünme başlar.Gün boyu çalışır para kazanır, o parayla gider ,akşam yemeğini yer, biraz televizyon seyreder, dedikodu yapar, tartışır ve uyur. Ertesi gün yine işe gider, yine çalışır, yine bir parça yemek yer, yine bir parça dedikodu ve kavga.Kısacası, samimiyetsiz kişi çile dolu bir hayat yaşar.
İnsan dünyada olabilecek en kolay şeyi düşünürse, en zevkli ve en kolay, insanı rahatlatacak şey olarak samimiyeti bulacaktır. En kolay, en zevkli, insanı en rahatlatan, Allah'la bağlantısını çok güçlü hale getiren gücün adı SAMİMİYETTİR. Ama samimiyette insanlar genellikle maddi yönden çok şey kaybederler, buna karşı da mantık kullanırlar. Mesela, kişi doğruyu fark eder ama mantığını kullanır. Mantık insana çok şey kazandıracak gibi görünür ama mantığı kullananlar hep sürünürler. Hep acı içinde, hep aşağılanarak ve eziyet içinde yaşarlar. Kısacası mantık kullananlar,hep bir hayat mücadelesi ve boğuşma içindedirler.
İnsan dünyada olabilecek en kolay şeyi düşünürse, en zevkli ve en kolay, insanı rahatlatacak şey olarak samimiyeti bulacaktır. En kolay, en zevkli, insanı en rahatlatan, Allah'la bağlantısını çok güçlü hale getiren gücün adı SAMİMİYETTİR. Ama samimiyette insanlar genellikle maddi yönden çok şey kaybederler, buna karşı da mantık kullanırlar. Mesela, kişi doğruyu fark eder ama mantığını kullanır. Mantık insana çok şey kazandıracak gibi görünür ama mantığı kullananlar hep sürünürler. Hep acı içinde, hep aşağılanarak ve eziyet içinde yaşarlar. Kısacası mantık kullananlar,hep bir hayat mücadelesi ve boğuşma içindedirler.
Mantıkla insanlar çok şey kazanacağını zannederler, Allah orada gizli bir tuzak kurmuştur. Samimiyete de Allah bir tuzak kurmuştur; samimiyet insana ateş gibi görünür. Halbuki insan onun içine girdiğinde, onun tertemiz su olduğunu anlar.
Mantık da insana cennet gibi görünür, içine girdiğinde insan cehenneme girdiğini anlar. Yani, mantık Allah'ın kurduğu bir tuzaktır. Genellikle samimiyetin çevresi böyle zorluklarla dolu gibi görünür. Yani insan samimi olduğunda çok şey kaybeder gibi görünür. Gerçekten de kaybeder ama kaybettikçe de kazanır. Mesela, insan fakir görür, bolca para verir. Allah kat kat fazlasını nasip eder ve sağlık sıhhat olarak karşılığını alır. Ama diğeri mantığını kullanır, fakirlere para vermez. Ancak o parayı, hastalandiğında hastane parası yapar, hastanede harcar.
Din ahlakını yaşamanın temel şartı samimiyet ve doğallıktır. Bir insanın İslam ahlakını yaşaması ve dolayısıyla gerçek mutluluk ve kurtuluşa ulaşması, ancak Allah'a, kendisine ve diğer insanlara karşı son derece samimi olmasıyla mümkün olabilir. Çünkü iman, ancak samimiyet zemini üzerine kurulabilir.
Ahiretteki sonsuz hayata karşılık dünyada geçirilen sürenin kısalığı, insanın kendisini kandırmasını değil, son derece açık bir şuurla ve dikkatle kulluk görevini yerine getirmesini gerektirir. Bu da, kişinin her an vicdanının sesini dinlemesi ve Kuran ahlakına uyması ile mümkündür. Samimi olarak iman eden bir insan için başka bir yol yoktur. İnsanın dünyada yaşadığı süre boyunca her geçen saniye ölüme ve hesap gününe biraz daha yaklaştığını, yaptığı her davranışın, aklından geçen her düşüncenin Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu ve bunlardan sorumlu tutulacağını düşünmesi, kendisi için en güzel ve kazançlı olan yoldur.
"Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azab apansız size gelip çatmadan evvel." (Zümer Suresi, 54-55)
Pek çok insan samimiyetin bu gücünden ve etkisinden habersizdir. Bu nedenle de, ancak samimiyet ile kazanılabilen bu özellikleri çok farklı tavırlarda ararlar. Kimi insanlar karşılarındaki kişileri etkilemek için yapmacık tavırlara başvururlar. Karşılarındaki kişinin en çok hangi tavırlardan, hangi düşüncelerden etkileneceğini düşünüyorlarsa, içlerinden gelmediği ya da o şekilde düşünmedikleri halde, karşı tarafı hoşnut edebilmek için o şekilde görünmeye çalışırlar. Her insanın birbirinden çok farklı karakter özelliklerine sahip olması nedeniyle de, herkesin yanında farklı bir kişiliğe bürünmeye, farklı tavırlar sergilemeye, farklı düşünceleri savunuyormuş gibi görünmeye çalışırlar. Oysa bu samimiyetsiz yaklaşım onları ikiyüzlü davranmaya yöneltir. Öte yandan içten gelmeyen bu yapmacık tavırlar, kişinin gerçek karakterini yansıtmadığı için karşı taraf üzerinde de beklenilen etkiyi oluşturmaz.
Pek çok insan samimiyetin bu gücünden ve etkisinden habersizdir. Bu nedenle de, ancak samimiyet ile kazanılabilen bu özellikleri çok farklı tavırlarda ararlar. Kimi insanlar karşılarındaki kişileri etkilemek için yapmacık tavırlara başvururlar. Karşılarındaki kişinin en çok hangi tavırlardan, hangi düşüncelerden etkileneceğini düşünüyorlarsa, içlerinden gelmediği ya da o şekilde düşünmedikleri halde, karşı tarafı hoşnut edebilmek için o şekilde görünmeye çalışırlar. Her insanın birbirinden çok farklı karakter özelliklerine sahip olması nedeniyle de, herkesin yanında farklı bir kişiliğe bürünmeye, farklı tavırlar sergilemeye, farklı düşünceleri savunuyormuş gibi görünmeye çalışırlar. Oysa bu samimiyetsiz yaklaşım onları ikiyüzlü davranmaya yöneltir. Öte yandan içten gelmeyen bu yapmacık tavırlar, kişinin gerçek karakterini yansıtmadığı için karşı taraf üzerinde de beklenilen etkiyi oluşturmaz.
Hatta tam tersine iticilik, soğukluk ve uzaklık meydana getirir. Bu kişinin gerçek kişiliğini gizlediğini ve her tavrının yapmacık olduğunu bilmek, karşısındaki kişi üzerinde bir tedirginlik ve güvensizlik oluşmasına neden olur. İman eden bir insanda ise, asla bu ahlak özelliklerine rastlanmaz. Müminler, yalnızca Allah'ın rızasını gözetirler, Kuran'da tavsiye edilen üstün ahlak özelliklerini üzerlerinde taşırlar ve bu özellikleri yüzlerine de temiz ve güven veren bir görünüm olarak yansır.
Yapmacık tavır, Kuran ahlakının dışında bir yaşam çizildiğinde ortaya çıkar. Bu da kişileri Allah'ın rızasını değil, insanların rızası gözeten dolayısıyla kayıpta olan bir yaşama sürükler. Yüce Rabbimiz Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını affetmeyeceğini Kuran'da şöyle bildirmiştir:
"Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur." (Nisa Suresi, 48)
Allah Kuran'da, kendilerini insanların rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaya adamış kişilerin durumunu ise şöyle bir örnekle açıklamıştır:
"Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar." (Zümer Suresi, 29)
H.Yahya
Canlılardaki Masumiyet
Dünyaya yeni gelmiş insan ya da hayvan, her canlı güçsüz ve çaresizdir. Çevresindeki tehlikelerden tümüyle habersizdir. Beslenebilmek, büyüyüp güçlenebilmek ve hayatta kalabilmek için kendisini gözetip-koruyacak birine muhtaçtır. Tek başına yaşama ihtimali neredeyse yoktur. Ancak doğduğu andan itibaren yanında hep ebeveynleri olacak, onu tehlikelerden koruyacak, besleyecektir.
Hayvanların zayıf ve güçsüz yavruları, ancak yetişkin ve güçlü olanlar tarafından bakılıp korunurlarsa hayatta kalabilirler.
Örneğin, doğduğu anda terk edilen bir ceylanın veya herhangi bir yere bırakılan kuş yumurtalarının kendi başlarına yaşama ihtimalleri çok düşüktür. Oysa hayvan yavruları yaşamlarını çoğunlukla sürdürebilirler çünkü ebeveynleri, hiçbir bıkkınlık göstermeden, hiç ihmal etmeden bu güçsüz yavruların bütün sorumluluğunu üzerlerine alırlar. Hatta birçoğu bunu, onlar daha yumurta halindeyken yaparlar. Yumurtaları için büyük zahmetlere katlanan birçok canlı vardır. Onları gizler, kırılmamaları için özenle bir yere yerleştirir, gerektiğinde ısıtır veya aşırı sıcaktan korurlar. Haftalarca yumurtaların başında nöbet bekler, gerektiğinde hiç incitmeden ağızlarında taşırlar.
Peki, kötülüklerden uzak ve masum bu canlılar neden yavruları için bu kadar çok çaba harcarlar? Neden onları kendi hallerine bırakmak yerine her türlü ihtiyaçları ile bıkmadan usanmadan ilgilenirler? Bunları kendileri bilinçli olarak mı yaparlar? Örneğin bir kuşun kendi bilinci ve iradesi ile yavrusunu korumak için ölümü göze aldığını iddia etmek akla ve mantığa uygun mudur? Elbette değildir çünkü söz konusu olan akılsız, bilinçsiz, şefkat, merhamet gibi duygulara kendi iradesiyle sahip olması mümkün olmayan hayvanlardır. Burada karşımıza tek bir gerçek çıkar: Bu canlılara yavru sevgisi, anne şefkati gibi mucizevi duyguları Allah ilham eder. Yetişkin hayvanların yavruları için gösterdikleri fedakarlıklar yeryüzündeki en büyük yaratılış mucizelerinden biridir.
Canlılar dünyasında gördüğümüz diğer bir mucizevi özellik ise yavruların sahip olduğu sevimliliktir. Yavru hayvanların tümü son derece sevimli bir görünüme sahiptir. Normale göre daha iri olan gözler, yuvarlak yüz hatları, yüzlerinde hakim olan şaşkınlık ve teslimiyetle karışık "bebek" ifadesi, cana yakın tavırlar, yavru hayvanların sevilmesini teşvik eden, koruma içgüdüsünü harekete geçiren özelliklerdendir.
Yavru hayvanlar bu masum dış görünümleriyle Rabbimiz'in tecellilerindendir. Bu canlılar evrendeki herşey gibi Allah'a teslim olmuşlardır. Allah bir ayette bu gerçeği bize şöyle haber vermektedir:
" Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülmektedirler. "(Al-i İmran Suresi, 83)
Allah, herşeyin yaratıcısıdır. O, herşey üzerinde vekildir.
(Zümer Suresi, 62)
Doğduklarında kedi yavruları kör ve son derece savunmasızlardır. Yaklaşık 100 gr ağırlığındaki bu minik yavrulara bakabilmek için anne kedi çok az uyur. Sürekli, yavrularının sıcak kalmaları ve acıktıklarında her an süt emebilmeleri için karnına yakın bölgelerde durmalarını sağlamaya çalışır. İlk hafta gözleri kapalı olmasına rağmen yavrular süt içecekleri yeri bulmakta hiç zorluk çekmezler. Dokuz gün sonra yavruların gözleri açılır. Annenin sütü yavruların büyümesi için tam gereken özelliklerdedir. Her türlü besin açısından zengindir, ayrıca yavruyu hastalıklardan koruyan özel bazı kimyasallar da bu sütte bulunur.
Yavru kediler kendilerine bakacak duruma gelinceye kadar anneleri büyük bir ihtimamla yavrularıyla ilgilenir. Onları daha güvenli gördüğü yerlere özenle taşır. Aklı ve bilinci olmayan bu canlıların yavrularına olan düşkünlükleri akıl ve vicdan sahibi her insanı düşünmeye yöneltecektir. Bu davranışlar ancak tüm canlıların hakimi olan Allah'ın ilham etmesi ile oluşabilir.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir...
(Haşr Suresi, 24)
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın.
Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir.
(Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?"
De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?"
De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?"
Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti?
De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."(Rad Suresi, 16)
Geyik yavruları diğer birçok canlının yavrularına oranla güçsüzdürler. Doğumdan sonra hemen ayağa kalkabilirler ancak çok daha sonra yürüyebilirler. Peki bu masum canlılar düşmanlarından nasıl korunurlar?
Gizlenme, annesi gibi hızlı koşabilene kadar yavru geyiklerin en iyi savunmasıdır. Vücutlarının rengi ve desenleri sayesinde bulundukları ortamda adeta görünmez hale gelirler. Anne geyik, ormanlık bölgenin çalılıkları içinde benekli yavru geyiği gizler. Yavru geyiğin kırmızımsı kahverengi postunun üzerindeki beyaz benekler güneş ışığıyla karışır; ayrıca annesi uzakta olduğunda yavru geyik hareketsiz uzanarak bekler. Anne geyik de genel olarak yavrunun yakınlarında bir yerlerdedir fakat dikkati yavrunun üzerine çekmemek için kısa ziyaretler dışında yanına çok fazla yaklaşmaz. (Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, s.47-48)
Yavru geyik gizlenerek korunması gerektiğini nasıl bilmektedir? Derisinin renklerinin, bulunduğu yerdeki otlarla uyumlu olduğunu ve hareketsiz kaldığında düşmanlarının kendisini göremeyeceğini nereden bilmektedir?
Elbette ki bunları yavrunun kendiliğinden bilmesine olanak yoktur. Bunları ona, her canlıyı koruyan, hepsinin ihtiyaçlarını bilen Yüce Allah ilham etmektedir:
Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, yücedir, büyüktür. (Şura Suresi, 4)
Tayland ormanlarında yaşayan yavru leylekler son derece dikkat çekici bir yöntemle sıcaktan korunurlar. Anne ve babaları gagalarında getirdikleri suyu henüz tüyleri çıkmamış yavrularının üzerine boşaltır. Bu soğuk duş yavruları biraz olsun rahatlatır, ama bu yeterli değildir. Yavruların gölgeye de ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlarını ise yine anne ve babaları karşılar. Kanatlarını açıp kızgın güneşe kendilerini siper ederek bu bakıma muhtaç saf ve masum yavrularını sıcaktan korurlar.
Doğayı inceledikçe, hep aynı gerçekle karşılaşırız: Tüm canlıları Allah yaratmıştır ve her masum canlı yaratılışın birer delilidir. Tüm bu muhteşem yaratılışın sahibi, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan herşeyin Rabbi olan Yüce Allah'tır. Akıl sahibi insanlara düşen ise, Allah'ın yaratması üzerinde düşünmek ve Rabbimiz'i övüp yüceltmektir.
O, Allah'tır, Kendisi'nden başka İlah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur...
(Kasas Suresi, 70)
Anne penguen yumurtladıktan kısa bir süre sonra kış bastırır. Bunun üzerine anne penguenler, yumurtaları erkek penguenlere bırakarak besin aramak için denize dönerler. Baba penguen yumurtayı donmaktan korumak için ayaklarının üstünde taşır. Kalın tüyleri yumurtayı soğuktan koruyacaktır.
Bu çok zorlu bir dönemdir. Çünkü erkek penguenler yerlerinden kıpırdayamadıkları için beslenemezler.Bahar aylarında minik penguen yavruları dünyaya gelir. Onları soğuktan koruyacak yağ tabakaları henüz oluşmadığı için hala babalarının ayaklarının üzerindedirler. Yavrunun ilk besini, babasının onun için kursağında sakladığı süttür. Baba penguen dört ay boyunca aç kaldığı halde olağanüstü bir fedakarlıkta bulunmuş, kursağındaki besini yemeyerek yavrusu için saklamıştır. Tam bu dönemde anne penguenler açık denizden kıyıya dönerler. Onlar da bu dört ay boyunca boş durmamış, sürekli avlanarak yumurtadan çıkacak yavru için kursaklarında besin depolamışlardır. Anne penguenler gelir gelmez, dört aydır aç bekleyen baba penguenler avlanmak için denize dönerler.
Penguenleri Yüce Allah eşsiz sanatıyla yaratmıştır. Masum yavruları için yaptıkları mucizevi davranışları bütün penguenlere Allah ilham eder.
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olan birini biliyor musun?(Meryem Suresi, 65)
Sincaplar yavrularını sarkık göbeklerinden dişleriyle kaldırırlar. Anne sincap, yuvası bozulduğunda yavrularını oldukça uzak bir mesafe de olsa hiç üşenmeden taşır. Her defasında bir yavrusunu taşır ve hepsinin güvenle taşındığına ikna olana kadar eski yuvasına geri dönüp, bakar.
Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır. (Zariyat Suresi, 20)
Yunusların yavruları üzerindeki koruması doğumla birlikte başlar. Doğumdan hemen önce, anne yunusun hareketleri ağırlaşır. Bu nedenle doğum anında ona yardım eden dişi yunuslar vardır. Yardımcı yunuslar, doğumdan önce bir zarar gelmemesi için anne yunusun iki yanında yüzer, yavru dünyaya gelince onun su üstüne çıkmasını ve nefes almasını sağlarlar.
İlk iki hafta yavru annesinin yanından hiç ayrılmaz. Küçük yunus doğduktan kısa bir süre sonra yüzmeyi başarır ve bu süre zarfında da yavaş yavaş annesinden uzaklaşmaya başlar. Ancak yeni doğum yapmış olan anne yunus, yavrunun hızlı ve atak hareketlerine ayak uyduramayacağı ve onu yeterince koruyup gözetemeyeceği için bu durumda yine devreye yardımcı dişi yunus girer ve yavruya mükemmel bir koruma oluşturur. (Hayvanlar Ansiklopedisi, (Memeliler), s.29)
... Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez..
(Enam Suresi, 59)
Anne zebra yavrusunu korumak için ölümü bile göze alır. Bir saldırı olduğunda kendisini yavrusu ile saldırganlar arasında siper eder. Yavrudan çok daha hızlı koşabildiği halde, özellikle yavrusundan daha yavaş koşar. Böylece yırtıcı hayvanların onlara yetişmesi halinde yavru kurtulacak ve kendisi ölecektir... Bu çok tehlikeli olayın sonunda anne zebranın hayatını kaybettiği de olur.
Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin...
(Hud Suresi, 123)
Foklar kalabalık sürüler halinde yaşarlar. Nasıl olup da bu kalabalık sürünün içinde anne fok yavrusunu tanır? Diğer pek çok canlı gibi anne fok da, doğumdan sonra yavrusunu koklar, dokunur. Bu sayede yavrusunun kokusunu tanır ve onu başka yavrularla hiç karıştırmaz.
Yavrular bebek yağı denilen bir yağla kaplı olarak doğarlar. Küçük vücutları bu yağ sayesinde sürekli sıcak kalır. Memelilerden çok azının yavrusu fok yavruları kadar hızlı büyür. Üç hafta içinde yavru, ağırlığının üç hatta dört katına çıkar.
Son derece aciz olan ve kendini koruması mümkün olmayan fok yavrularının her türlü ihtiyaçları anneleri tarafından karşılanır.
Allah yarattığı her masum varlığı en güzel şekilde rızıklandıran, her türlü ihtiyaçlarını eksiksiz olarak yaratandır:
Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir. (Ankebut Suresi, 60)
Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı).
Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? (Nahl Suresi, 8)
Sizin İlahınız tek bir İlah'tır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır,
Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir). (Bakara Suresi, 163)
Click this bar to view the full image.
Aslan doğadaki en güçlü canlılardan biridir. Düşmanlarına karşı son derece yırtıcı olabilen aslanlar yavrularına gelince çok hassas davranmaktadırlar. Aslan yavruları doğduklarında çok küçüktür. Üç aylıkken et yemeye başlamalarına rağmen anne ve gruptaki diğer aslanlar altı aylık olana kadar yavruları emzirmeye devam ederler.
Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında bir başka yaratıcı var mı? O'ndan başka İlah yoktur.Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz? (Fatır Suresi, 3)
Aslan ve leoparlar gibi kedigiller yavrularını boyunlarının arkasından ısırarak taşırlar ve yavrular da taşınırlarken tamamen hareketsiz kalırlar. Yavruların hareketsizliği annelerinin onları güvenli bir şekilde taşımalarına yardımcı olur. Aslanların yavrularına gösterdikleri şefkat ve ihtimam evrimcilerin iddialarını geçersiz kılan delillerden yalnızca biridir.
Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz.
(Nahl Suresi, 5)
Gelişmekte olan bir civcivin gereksinim duyduğu besin ve su yumurtada mevcuttur. Yumurtanın sarısı, protein, yağ, vitamin ve mineraller içerirken, akı da bir su deposu işlevini görür. Ayrıca civcivin oksijen almaya ve karbondioksitini dışarı atmaya, bir ısı kaynağına, kemiklerinin gelişmesi için kalsiyuma, suyunun korunmasına, bakterilerin bulaşmasını engelleyecek ve mekanik darbelere karşı koruyacak bir sisteme gereksinimi vardır. Tüm bunları da yumurtanın kabuğu karşılar.
Civciv, kabuk zarlarının iç yüzeyinde bulunan bol damarlı bir katman aracılığıyla oksijen alır ve karbondioksitini atar. Gaz alıp verme, erişkin hayvanlarda olduğu gibi akciğerlerle değil, kabuktaki küçük gözenekler yoluyla olur.
Bir yumurta kabuğunun, gaz, su ve ısı işlemini düzenlemesi gerektiği kadar sağlam da olması gerekir. Kabuk, gelişmekte olan civcivi dış darbelere karşı koruyacak ve kuluçkaya yatan annenin ağırlığını kaldırabilecek kadar dayanıklı olmalıdır.
Bütün bu özellikler yumurtada eksiksiz olarak mevcuttur. Gökten yere her işi kontrolü altında tutan Allah kusursuz yaratmasını bu gibi örneklerle bize tanıtır.
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur....(Bakara Suresi, 255)
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı
ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)
This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 538x371 and weights 27KB.
Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor.
Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.
(Nahl Suresi, 79)
Albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisindeki yumurtaların üzerinde yaklaşık 50 gün boyunca hiç kımıldamadan dururlar. Birçok canlı türü gibi albatroslara da masum yavrularının rahatını düşünmeyi, onları beslemeleri, korumaları gerektiğini öğreten Yüce Allah'tır. Allah yarattığı her canlıyı koruyan gözetendir.
Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü Kendisi'ne ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. (Sebe Suresi, 1)
Fillerin en önemli özelliklerinden biri, birbirlerine olan bağlılıklarıdır. Yardımlaşma sadece aile bireyleri değil, bütün sürü içinde görülür. Sürüde yeni doğmuş bir fil bütün diğer filler tarafından büyük bir sevgi ve şefkatle karşılanır. Eğer yavrunun annesi ölürse, sütü olan bir başka dişi fil yavruyu emzirmeye devam edecektir. (David Attenborought, Trials of Life, s.50)
Anne ilk 6 ay boyunca her yerde yavrusunu takip eder. İkisi de sürekli olarak birbirleriyle bağlantılı olduklarını ifade eden sesler çıkarırlar. Bir yavru fil az da olsa sıkıntı ya da herhangi bir tehlikeli durum içerisinde olduğunu belirten bir ses çıkarırsa, grubun bütün üyeleri durumu incelemek için biraraya gelirler. Bu, düşmanlara karşı oldukça caydırıcı bir davranıştır. (Janine M. Benyus, The Secret Language and Remarkable Behaviour Animals, s.155)
Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır.
Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 99)
Doğumdan sonraki birkaç gün içerisinde anne zürafa, zamanını yavrusunu yalayarak ve koklayarak geçirir, bu şekilde hem yavru temizlenmiş olur hem de annesinin kokusunu öğrenir. Bu koku, anne ve yavrunun kalabalık bir sürünün içinde birbirlerini bulmaları gerektiğinde işe yarayacaktır. Herhangi bir sıkıntılı durum içerisinde bulunan yavru, annesinin dikkatini çekmek için çeşitli sesler çıkarır. Annesi de onu sesinden hemen tanır ve yardımına koşar.
Küçük gruplar halinde yaşayan zürafalar bütün yavrulara birlikte bakarlar. Yetişkin zürafalar dönüşümlü olarak yavruların başında nöbet tutarlar. Bu güvenlik sistemi sayesinde diğer anneler rahatlıkla yavru zürafaları bırakıp kilometrelerce uzağa yiyecek aramaya gidebilirler.
Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar.
(Yasin Suresi, 71)
Kutup ayılarının yavruları genellikle kış ortasında doğarlar. Tüysüz doğan bu kör yavrular çok küçüktürler. Kışın soğuğunda yaşayabilmeleri için bir yuva gerekmektedir. Dişi kutup ayıları sadece hamile olduklarında ya da yavruları olduğunda yuva yaparlar.
Bu yuvaların genellikle birden fazla odası vardır ve kutup ayıları bu odaları yuvanın girişinden daha yüksek seviyede hazırlarlar. Böylece odalardaki sıcak havanın girişten dışarı çıkması engellenmiş olur. Ayrıca kutup ayısı yuvanın girişinde her zaman hava girecek kadar dar bir kanalı açık bırakır. (Thor Larsen, Polar Bear:Lonely Nomad of the North, National Geographic, Nisan 1971, s.574)
Anne ayı barınağının tavanını kimi zaman 75 cm'den başlamak üzere 2 m'ye kadar varan bir kalınlıkta inşa eder. Bu özel tasarım sayesinde yuvadaki mevcut ısı korunmuş olur. (International Wildlife, November- December 94, s.15)
Kutup ayısının böyle bir yuva yapmayı ve yuvadaki ısıyı korumak için çeşitli önlemler almayı kendiliğinden düşünmesi elbette ki imkansızdır. Bütün bunları masum canlılara öğreten herşeyi bilen üstün güç sahibi Allah'tır. Kuran'da, Allah'ın canlılar üzerindeki hakimiyeti şöyle açıklanır:
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)
Ayı yavruları kışın ortasında, anneleri kış uykusundayken, kör ve tüysüz olarak doğarlar. Sincap büyüklüğündeki yavru ayı yalnızca süt emeceği yere tırmanacak kadar güçlüdür. Dişi kahverengi ayının sütü yağ ve kalori bakımından çok zengindir, bu yüzden yavru, kış boyunca hızla büyür. Anne ayı ilkbaharda uyandığında yavru onu yuvanın dışında izleyecek kadar güçlenmiştir.
Son derece hareketli olan ayı yavruları yuva dışında çok korumasızdırlar. Bir yıl boyunca onları bütün tehlikelerden koruyan annelerinin yanında kalarak kendilerine bakmayı öğrenirler. Bu süre içinde sürekli beslendikleri için hızla büyürler ve sürekli oyunlar oynarlar.
Annelerinin üstüne tırmanmaya çalışır, diğer kardeşleriyle sürekli boğuşurlar. Ayı da diğer bütün ebeveyn hayvanlar gibi yavrusunun tehlikede olduğunu düşünürse düşmanlarına karşı çok yırtıcı olabilir. Anne ayı üç yıl boyunca yavrularıyla hiç bıkmadan ilgilenir, onların hayatını koruma altına alır.
Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.
(Bakara Suresi, 21)
Bu canlılara saflığı, masumiyeti veren, yavrularına karşı şefkatli ve merhametli olmayı, sürülerindeki diğer canlıları da koruyup kollamayı, tümüne ihtimam göstermeyi öğreten, herşeyin yaratıcısı olan Yüce Allah'tır.
Allah canlılarda yarattığı bu gibi özelliklerle bize sonsuz gücünü ve tüm varlıklar üzerindeki hakimiyetini tanıtır. Tüm canlıları bu temiz ve masum halleriyle yaratan, üstün güç sahibi olan Allah'tır. Allah gökteki ve yerdeki herşeyin sahibidir.
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'.
(Fatır Suresi, 28)
Harun Yahya
Dünyaya yeni gelmiş insan ya da hayvan, her canlı güçsüz ve çaresizdir. Çevresindeki tehlikelerden tümüyle habersizdir. Beslenebilmek, büyüyüp güçlenebilmek ve hayatta kalabilmek için kendisini gözetip-koruyacak birine muhtaçtır. Tek başına yaşama ihtimali neredeyse yoktur. Ancak doğduğu andan itibaren yanında hep ebeveynleri olacak, onu tehlikelerden koruyacak, besleyecektir.
Hayvanların zayıf ve güçsüz yavruları, ancak yetişkin ve güçlü olanlar tarafından bakılıp korunurlarsa hayatta kalabilirler.
Örneğin, doğduğu anda terk edilen bir ceylanın veya herhangi bir yere bırakılan kuş yumurtalarının kendi başlarına yaşama ihtimalleri çok düşüktür. Oysa hayvan yavruları yaşamlarını çoğunlukla sürdürebilirler çünkü ebeveynleri, hiçbir bıkkınlık göstermeden, hiç ihmal etmeden bu güçsüz yavruların bütün sorumluluğunu üzerlerine alırlar. Hatta birçoğu bunu, onlar daha yumurta halindeyken yaparlar. Yumurtaları için büyük zahmetlere katlanan birçok canlı vardır. Onları gizler, kırılmamaları için özenle bir yere yerleştirir, gerektiğinde ısıtır veya aşırı sıcaktan korurlar. Haftalarca yumurtaların başında nöbet bekler, gerektiğinde hiç incitmeden ağızlarında taşırlar.
Peki, kötülüklerden uzak ve masum bu canlılar neden yavruları için bu kadar çok çaba harcarlar? Neden onları kendi hallerine bırakmak yerine her türlü ihtiyaçları ile bıkmadan usanmadan ilgilenirler? Bunları kendileri bilinçli olarak mı yaparlar? Örneğin bir kuşun kendi bilinci ve iradesi ile yavrusunu korumak için ölümü göze aldığını iddia etmek akla ve mantığa uygun mudur? Elbette değildir çünkü söz konusu olan akılsız, bilinçsiz, şefkat, merhamet gibi duygulara kendi iradesiyle sahip olması mümkün olmayan hayvanlardır. Burada karşımıza tek bir gerçek çıkar: Bu canlılara yavru sevgisi, anne şefkati gibi mucizevi duyguları Allah ilham eder. Yetişkin hayvanların yavruları için gösterdikleri fedakarlıklar yeryüzündeki en büyük yaratılış mucizelerinden biridir.
Canlılar dünyasında gördüğümüz diğer bir mucizevi özellik ise yavruların sahip olduğu sevimliliktir. Yavru hayvanların tümü son derece sevimli bir görünüme sahiptir. Normale göre daha iri olan gözler, yuvarlak yüz hatları, yüzlerinde hakim olan şaşkınlık ve teslimiyetle karışık "bebek" ifadesi, cana yakın tavırlar, yavru hayvanların sevilmesini teşvik eden, koruma içgüdüsünü harekete geçiren özelliklerdendir.
Yavru hayvanlar bu masum dış görünümleriyle Rabbimiz'in tecellilerindendir. Bu canlılar evrendeki herşey gibi Allah'a teslim olmuşlardır. Allah bir ayette bu gerçeği bize şöyle haber vermektedir:
" Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülmektedirler. "(Al-i İmran Suresi, 83)
Allah, herşeyin yaratıcısıdır. O, herşey üzerinde vekildir.
(Zümer Suresi, 62)
Doğduklarında kedi yavruları kör ve son derece savunmasızlardır. Yaklaşık 100 gr ağırlığındaki bu minik yavrulara bakabilmek için anne kedi çok az uyur. Sürekli, yavrularının sıcak kalmaları ve acıktıklarında her an süt emebilmeleri için karnına yakın bölgelerde durmalarını sağlamaya çalışır. İlk hafta gözleri kapalı olmasına rağmen yavrular süt içecekleri yeri bulmakta hiç zorluk çekmezler. Dokuz gün sonra yavruların gözleri açılır. Annenin sütü yavruların büyümesi için tam gereken özelliklerdedir. Her türlü besin açısından zengindir, ayrıca yavruyu hastalıklardan koruyan özel bazı kimyasallar da bu sütte bulunur.
Yavru kediler kendilerine bakacak duruma gelinceye kadar anneleri büyük bir ihtimamla yavrularıyla ilgilenir. Onları daha güvenli gördüğü yerlere özenle taşır. Aklı ve bilinci olmayan bu canlıların yavrularına olan düşkünlükleri akıl ve vicdan sahibi her insanı düşünmeye yöneltecektir. Bu davranışlar ancak tüm canlıların hakimi olan Allah'ın ilham etmesi ile oluşabilir.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir...
(Haşr Suresi, 24)
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın.
Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir.
(Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?"
De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?"
De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?"
Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti?
De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."(Rad Suresi, 16)
Geyik yavruları diğer birçok canlının yavrularına oranla güçsüzdürler. Doğumdan sonra hemen ayağa kalkabilirler ancak çok daha sonra yürüyebilirler. Peki bu masum canlılar düşmanlarından nasıl korunurlar?
Gizlenme, annesi gibi hızlı koşabilene kadar yavru geyiklerin en iyi savunmasıdır. Vücutlarının rengi ve desenleri sayesinde bulundukları ortamda adeta görünmez hale gelirler. Anne geyik, ormanlık bölgenin çalılıkları içinde benekli yavru geyiği gizler. Yavru geyiğin kırmızımsı kahverengi postunun üzerindeki beyaz benekler güneş ışığıyla karışır; ayrıca annesi uzakta olduğunda yavru geyik hareketsiz uzanarak bekler. Anne geyik de genel olarak yavrunun yakınlarında bir yerlerdedir fakat dikkati yavrunun üzerine çekmemek için kısa ziyaretler dışında yanına çok fazla yaklaşmaz. (Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, s.47-48)
Yavru geyik gizlenerek korunması gerektiğini nasıl bilmektedir? Derisinin renklerinin, bulunduğu yerdeki otlarla uyumlu olduğunu ve hareketsiz kaldığında düşmanlarının kendisini göremeyeceğini nereden bilmektedir?
Elbette ki bunları yavrunun kendiliğinden bilmesine olanak yoktur. Bunları ona, her canlıyı koruyan, hepsinin ihtiyaçlarını bilen Yüce Allah ilham etmektedir:
Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, yücedir, büyüktür. (Şura Suresi, 4)
Tayland ormanlarında yaşayan yavru leylekler son derece dikkat çekici bir yöntemle sıcaktan korunurlar. Anne ve babaları gagalarında getirdikleri suyu henüz tüyleri çıkmamış yavrularının üzerine boşaltır. Bu soğuk duş yavruları biraz olsun rahatlatır, ama bu yeterli değildir. Yavruların gölgeye de ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlarını ise yine anne ve babaları karşılar. Kanatlarını açıp kızgın güneşe kendilerini siper ederek bu bakıma muhtaç saf ve masum yavrularını sıcaktan korurlar.
Doğayı inceledikçe, hep aynı gerçekle karşılaşırız: Tüm canlıları Allah yaratmıştır ve her masum canlı yaratılışın birer delilidir. Tüm bu muhteşem yaratılışın sahibi, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan herşeyin Rabbi olan Yüce Allah'tır. Akıl sahibi insanlara düşen ise, Allah'ın yaratması üzerinde düşünmek ve Rabbimiz'i övüp yüceltmektir.
O, Allah'tır, Kendisi'nden başka İlah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur...
(Kasas Suresi, 70)
Anne penguen yumurtladıktan kısa bir süre sonra kış bastırır. Bunun üzerine anne penguenler, yumurtaları erkek penguenlere bırakarak besin aramak için denize dönerler. Baba penguen yumurtayı donmaktan korumak için ayaklarının üstünde taşır. Kalın tüyleri yumurtayı soğuktan koruyacaktır.
Bu çok zorlu bir dönemdir. Çünkü erkek penguenler yerlerinden kıpırdayamadıkları için beslenemezler.Bahar aylarında minik penguen yavruları dünyaya gelir. Onları soğuktan koruyacak yağ tabakaları henüz oluşmadığı için hala babalarının ayaklarının üzerindedirler. Yavrunun ilk besini, babasının onun için kursağında sakladığı süttür. Baba penguen dört ay boyunca aç kaldığı halde olağanüstü bir fedakarlıkta bulunmuş, kursağındaki besini yemeyerek yavrusu için saklamıştır. Tam bu dönemde anne penguenler açık denizden kıyıya dönerler. Onlar da bu dört ay boyunca boş durmamış, sürekli avlanarak yumurtadan çıkacak yavru için kursaklarında besin depolamışlardır. Anne penguenler gelir gelmez, dört aydır aç bekleyen baba penguenler avlanmak için denize dönerler.
Penguenleri Yüce Allah eşsiz sanatıyla yaratmıştır. Masum yavruları için yaptıkları mucizevi davranışları bütün penguenlere Allah ilham eder.
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı ol. Hiç O'nun adaşı olan birini biliyor musun?(Meryem Suresi, 65)
Sincaplar yavrularını sarkık göbeklerinden dişleriyle kaldırırlar. Anne sincap, yuvası bozulduğunda yavrularını oldukça uzak bir mesafe de olsa hiç üşenmeden taşır. Her defasında bir yavrusunu taşır ve hepsinin güvenle taşındığına ikna olana kadar eski yuvasına geri dönüp, bakar.
Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır. (Zariyat Suresi, 20)
Yunusların yavruları üzerindeki koruması doğumla birlikte başlar. Doğumdan hemen önce, anne yunusun hareketleri ağırlaşır. Bu nedenle doğum anında ona yardım eden dişi yunuslar vardır. Yardımcı yunuslar, doğumdan önce bir zarar gelmemesi için anne yunusun iki yanında yüzer, yavru dünyaya gelince onun su üstüne çıkmasını ve nefes almasını sağlarlar.
İlk iki hafta yavru annesinin yanından hiç ayrılmaz. Küçük yunus doğduktan kısa bir süre sonra yüzmeyi başarır ve bu süre zarfında da yavaş yavaş annesinden uzaklaşmaya başlar. Ancak yeni doğum yapmış olan anne yunus, yavrunun hızlı ve atak hareketlerine ayak uyduramayacağı ve onu yeterince koruyup gözetemeyeceği için bu durumda yine devreye yardımcı dişi yunus girer ve yavruya mükemmel bir koruma oluşturur. (Hayvanlar Ansiklopedisi, (Memeliler), s.29)
... Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez..
(Enam Suresi, 59)
Anne zebra yavrusunu korumak için ölümü bile göze alır. Bir saldırı olduğunda kendisini yavrusu ile saldırganlar arasında siper eder. Yavrudan çok daha hızlı koşabildiği halde, özellikle yavrusundan daha yavaş koşar. Böylece yırtıcı hayvanların onlara yetişmesi halinde yavru kurtulacak ve kendisi ölecektir... Bu çok tehlikeli olayın sonunda anne zebranın hayatını kaybettiği de olur.
Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin...
(Hud Suresi, 123)
Foklar kalabalık sürüler halinde yaşarlar. Nasıl olup da bu kalabalık sürünün içinde anne fok yavrusunu tanır? Diğer pek çok canlı gibi anne fok da, doğumdan sonra yavrusunu koklar, dokunur. Bu sayede yavrusunun kokusunu tanır ve onu başka yavrularla hiç karıştırmaz.
Yavrular bebek yağı denilen bir yağla kaplı olarak doğarlar. Küçük vücutları bu yağ sayesinde sürekli sıcak kalır. Memelilerden çok azının yavrusu fok yavruları kadar hızlı büyür. Üç hafta içinde yavru, ağırlığının üç hatta dört katına çıkar.
Son derece aciz olan ve kendini koruması mümkün olmayan fok yavrularının her türlü ihtiyaçları anneleri tarafından karşılanır.
Allah yarattığı her masum varlığı en güzel şekilde rızıklandıran, her türlü ihtiyaçlarını eksiksiz olarak yaratandır:
Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir. (Ankebut Suresi, 60)
Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı).
Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? (Nahl Suresi, 8)
Sizin İlahınız tek bir İlah'tır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır,
Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir). (Bakara Suresi, 163)
Click this bar to view the full image.
Aslan doğadaki en güçlü canlılardan biridir. Düşmanlarına karşı son derece yırtıcı olabilen aslanlar yavrularına gelince çok hassas davranmaktadırlar. Aslan yavruları doğduklarında çok küçüktür. Üç aylıkken et yemeye başlamalarına rağmen anne ve gruptaki diğer aslanlar altı aylık olana kadar yavruları emzirmeye devam ederler.
Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında bir başka yaratıcı var mı? O'ndan başka İlah yoktur.Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz? (Fatır Suresi, 3)
Aslan ve leoparlar gibi kedigiller yavrularını boyunlarının arkasından ısırarak taşırlar ve yavrular da taşınırlarken tamamen hareketsiz kalırlar. Yavruların hareketsizliği annelerinin onları güvenli bir şekilde taşımalarına yardımcı olur. Aslanların yavrularına gösterdikleri şefkat ve ihtimam evrimcilerin iddialarını geçersiz kılan delillerden yalnızca biridir.
Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz.
(Nahl Suresi, 5)
Gelişmekte olan bir civcivin gereksinim duyduğu besin ve su yumurtada mevcuttur. Yumurtanın sarısı, protein, yağ, vitamin ve mineraller içerirken, akı da bir su deposu işlevini görür. Ayrıca civcivin oksijen almaya ve karbondioksitini dışarı atmaya, bir ısı kaynağına, kemiklerinin gelişmesi için kalsiyuma, suyunun korunmasına, bakterilerin bulaşmasını engelleyecek ve mekanik darbelere karşı koruyacak bir sisteme gereksinimi vardır. Tüm bunları da yumurtanın kabuğu karşılar.
Civciv, kabuk zarlarının iç yüzeyinde bulunan bol damarlı bir katman aracılığıyla oksijen alır ve karbondioksitini atar. Gaz alıp verme, erişkin hayvanlarda olduğu gibi akciğerlerle değil, kabuktaki küçük gözenekler yoluyla olur.
Bir yumurta kabuğunun, gaz, su ve ısı işlemini düzenlemesi gerektiği kadar sağlam da olması gerekir. Kabuk, gelişmekte olan civcivi dış darbelere karşı koruyacak ve kuluçkaya yatan annenin ağırlığını kaldırabilecek kadar dayanıklı olmalıdır.
Bütün bu özellikler yumurtada eksiksiz olarak mevcuttur. Gökten yere her işi kontrolü altında tutan Allah kusursuz yaratmasını bu gibi örneklerle bize tanıtır.
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur....(Bakara Suresi, 255)
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı
ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)
This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 538x371 and weights 27KB.
Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor.
Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.
(Nahl Suresi, 79)
Albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisindeki yumurtaların üzerinde yaklaşık 50 gün boyunca hiç kımıldamadan dururlar. Birçok canlı türü gibi albatroslara da masum yavrularının rahatını düşünmeyi, onları beslemeleri, korumaları gerektiğini öğreten Yüce Allah'tır. Allah yarattığı her canlıyı koruyan gözetendir.
Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü Kendisi'ne ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. (Sebe Suresi, 1)
Fillerin en önemli özelliklerinden biri, birbirlerine olan bağlılıklarıdır. Yardımlaşma sadece aile bireyleri değil, bütün sürü içinde görülür. Sürüde yeni doğmuş bir fil bütün diğer filler tarafından büyük bir sevgi ve şefkatle karşılanır. Eğer yavrunun annesi ölürse, sütü olan bir başka dişi fil yavruyu emzirmeye devam edecektir. (David Attenborought, Trials of Life, s.50)
Anne ilk 6 ay boyunca her yerde yavrusunu takip eder. İkisi de sürekli olarak birbirleriyle bağlantılı olduklarını ifade eden sesler çıkarırlar. Bir yavru fil az da olsa sıkıntı ya da herhangi bir tehlikeli durum içerisinde olduğunu belirten bir ses çıkarırsa, grubun bütün üyeleri durumu incelemek için biraraya gelirler. Bu, düşmanlara karşı oldukça caydırıcı bir davranıştır. (Janine M. Benyus, The Secret Language and Remarkable Behaviour Animals, s.155)
Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır.
Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 99)
Doğumdan sonraki birkaç gün içerisinde anne zürafa, zamanını yavrusunu yalayarak ve koklayarak geçirir, bu şekilde hem yavru temizlenmiş olur hem de annesinin kokusunu öğrenir. Bu koku, anne ve yavrunun kalabalık bir sürünün içinde birbirlerini bulmaları gerektiğinde işe yarayacaktır. Herhangi bir sıkıntılı durum içerisinde bulunan yavru, annesinin dikkatini çekmek için çeşitli sesler çıkarır. Annesi de onu sesinden hemen tanır ve yardımına koşar.
Küçük gruplar halinde yaşayan zürafalar bütün yavrulara birlikte bakarlar. Yetişkin zürafalar dönüşümlü olarak yavruların başında nöbet tutarlar. Bu güvenlik sistemi sayesinde diğer anneler rahatlıkla yavru zürafaları bırakıp kilometrelerce uzağa yiyecek aramaya gidebilirler.
Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar.
(Yasin Suresi, 71)
Kutup ayılarının yavruları genellikle kış ortasında doğarlar. Tüysüz doğan bu kör yavrular çok küçüktürler. Kışın soğuğunda yaşayabilmeleri için bir yuva gerekmektedir. Dişi kutup ayıları sadece hamile olduklarında ya da yavruları olduğunda yuva yaparlar.
Bu yuvaların genellikle birden fazla odası vardır ve kutup ayıları bu odaları yuvanın girişinden daha yüksek seviyede hazırlarlar. Böylece odalardaki sıcak havanın girişten dışarı çıkması engellenmiş olur. Ayrıca kutup ayısı yuvanın girişinde her zaman hava girecek kadar dar bir kanalı açık bırakır. (Thor Larsen, Polar Bear:Lonely Nomad of the North, National Geographic, Nisan 1971, s.574)
Anne ayı barınağının tavanını kimi zaman 75 cm'den başlamak üzere 2 m'ye kadar varan bir kalınlıkta inşa eder. Bu özel tasarım sayesinde yuvadaki mevcut ısı korunmuş olur. (International Wildlife, November- December 94, s.15)
Kutup ayısının böyle bir yuva yapmayı ve yuvadaki ısıyı korumak için çeşitli önlemler almayı kendiliğinden düşünmesi elbette ki imkansızdır. Bütün bunları masum canlılara öğreten herşeyi bilen üstün güç sahibi Allah'tır. Kuran'da, Allah'ın canlılar üzerindeki hakimiyeti şöyle açıklanır:
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)
Ayı yavruları kışın ortasında, anneleri kış uykusundayken, kör ve tüysüz olarak doğarlar. Sincap büyüklüğündeki yavru ayı yalnızca süt emeceği yere tırmanacak kadar güçlüdür. Dişi kahverengi ayının sütü yağ ve kalori bakımından çok zengindir, bu yüzden yavru, kış boyunca hızla büyür. Anne ayı ilkbaharda uyandığında yavru onu yuvanın dışında izleyecek kadar güçlenmiştir.
Son derece hareketli olan ayı yavruları yuva dışında çok korumasızdırlar. Bir yıl boyunca onları bütün tehlikelerden koruyan annelerinin yanında kalarak kendilerine bakmayı öğrenirler. Bu süre içinde sürekli beslendikleri için hızla büyürler ve sürekli oyunlar oynarlar.
Annelerinin üstüne tırmanmaya çalışır, diğer kardeşleriyle sürekli boğuşurlar. Ayı da diğer bütün ebeveyn hayvanlar gibi yavrusunun tehlikede olduğunu düşünürse düşmanlarına karşı çok yırtıcı olabilir. Anne ayı üç yıl boyunca yavrularıyla hiç bıkmadan ilgilenir, onların hayatını koruma altına alır.
Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız.
(Bakara Suresi, 21)
Bu canlılara saflığı, masumiyeti veren, yavrularına karşı şefkatli ve merhametli olmayı, sürülerindeki diğer canlıları da koruyup kollamayı, tümüne ihtimam göstermeyi öğreten, herşeyin yaratıcısı olan Yüce Allah'tır.
Allah canlılarda yarattığı bu gibi özelliklerle bize sonsuz gücünü ve tüm varlıklar üzerindeki hakimiyetini tanıtır. Tüm canlıları bu temiz ve masum halleriyle yaratan, üstün güç sahibi olan Allah'tır. Allah gökteki ve yerdeki herşeyin sahibidir.
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'.
(Fatır Suresi, 28)
Harun Yahya