Kur’an bilgimiz ne durumda?
Kur’an ne demektir?
Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Cebrâil (as) vâsıtasıyla Efendimiz’e toplam 23 senede Arapça olarak indirdiği, bize kadar ilk nâzil olduğu şekilde tevâtürle, yani yalan söylemeleri mümkün olmayan üstün vasıflı insanların ortak rivayetleriyle gelen ve mushaflarda yazılı olup, okunması ile ibâdet edilen, hiçbir kimsenin bir benzerini getiremediği ve getiremeyeceği son ilâhî kitaptır.
Sûre nedir?
Kur’an’ın ayrıldığı 114 bölümden her birine sûre denir. Kur’an-ı Kerim, Fatiha sûresiyle başlar, Nas sûresiyle son bulur. Ayrıca Mekke döneminde inen sûrelere Mekkî, Medine döneminde inen sûrelere ise Medenî sûreler denilir.
Vahiy kâtipliği nedir?
Vahiyleri yazıya geçiren, Efendimiz’in devamlı yanında bulunan kişilere vahiy kâtibi denir. Sayıları 42’ye kadar yükselen kâtiplerden bazıları şunlardır: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Zeyd b. Sabit.
Hafız nedir?
Kur’an’ın tamamını ezberleyen kimselere hâfız denir.
Hatim nedir?
Hatim, mühürlemek, sona erdirmek ve bitirmek anlamlarına gelmektedir. Terim olarak ise Kur’an’ı sonuna kadar okuyup bitirmek demektir. Bir kimsenin Kur’an-ı Kerim’i hatmetmesi demek, Kur’an’daki 114 sûrenin tamamını okuyup bitirmesi demektir. Hatim, Kur’an’ı yüzünden okumak suretiyle yapılabileceği gibi ezberden okunarak da yapılabilir.
“Mukâbele” nedir?
Ramazanlarda Efendimiz, Cebrail (as) ile o zamana kadar mevcut vahiy metinlerini karşılıklı okuyorlardı. Efendimiz, son Ramazan’ında ise Cebrail’le (as) Kur’an’ı iki defa mukâbele ettiklerini bildirdi. O zamandan beri Ramazan aylarında Kur’an mukâbele halinde (karşılıklı) olarak okunmaktadır.
Kaç senede nâzil oldu?
Miladi 610 senesinde inmeye başlayan Kur’an, yaklaşık 23 yıl sonra Miladi 632 senesinde inen Maide Sûresi’nin üçüncü ayeti olan, “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım.” ayet-i kerimesi ile tamamlandı.
Kitap haline getirilmesi
Kur’an, Efendimiz’in (sas) sağlığında kitap haline getirilemedi. Hz. Ebu Bekir bu iş için vahiy katiplerinden hâfız Hz. Zeyd bin Sabit’i görevlendirdi. Miladi 633 yılında Kur’an yazılı bir kitap haline getirildi. Hz. Osman zamanında da çoğaltıldı.
Kur’an dinliyor muyuz?
Kur’an’ı okumak kadar dinlemek de önemlidir. Kur’an-ı Kerim’i hem okuma hem de dinleme mevzuunda değişik seviyeler, farklı duyuş ve hissedişler vardır. Hak rızasına ulaştıracak bir okumada, okuyan insan her şeyi nazarından silip sadece Allah’a müteveccih olmalı; dinleyenler de, ses ve nağme kime ait olursa olsun, Kur’an’ın kendisini, İlahi kelamın mana ve muhtevasını dinlemeye çalışmalıdır. Okunan, Allah’ın kelamıdır; onu ruhanîler de dinler, melekler de. Kur’an’ı istenen seviyede dinleyebilmek için de, okuyan kim olursa olsun, önce onu zihnen ortadan kaldırmak ve tamamıyla okunan ayetlere, Allah’ın kelamına yönelmek gerekir.
Latin harfleriyle olsa olmaz mı?
Sadece Arapçasını öğrenene kadar okunuşu Latin harfleriyle yazılmış olanı okumakta çok mahzur görülmese de bir müslümana yakışan orijinalini öğrenmektir. Çünkü dünyadaki birçok dilde olduğu gibi Arapçada da sesi birbirine benzeyen bazı harfler vardır. Bunlar doğru telaffuz edilmediğinde anlam değişmekte, hatta bazı durumlarda kişinin dindeki konumunu bile zora sokmaktadır. Bu açıdan Cenab-ı Hakk’ın hoşnut olacağı şey orijinalini öğrenmektir. Zaten en fazla bir hafta sürecek ve ahirette bizim yoldaşımız olacak bir eğitimi gözümüzde büyütmenin pek fazla anlamı yoktur.
Kur’an her derde şifadır
Arş-ı azamdan gelen Kur’an’ın mübarek ilahi hitabı o kadar feyizlidir ki bir Asâ-yı Mûsa (as) gibi vurulduğu yerden oluk oluk nur, oluk oluk hidayet fışkırmaktadır. Tarihte hangi toplumda, hangi insanda bir meziyet bir kabiliyet bir zindelik varsa hep Kur’anî’dir. Hep onun apaçık dehlizlerden ulaşan ışığıdır, nurudur.
Cehaletin son noktasına ulaşmış bedevileri aleme muallim kılan, çocuklarını diri diri toprağa gömenleri bir şefkat abidesi eyleyen, söz sultanı olduklarını iddia edenleri kapıkulu yapan, kendi elleriyle yapıp ardından taptıkları putlardan onları halas eden yine Kur’an’dır. O sadece Arabistan’daki çöllere hayat vermekle kalmamış tüm alemi bir Nil-i mübarek gibi ihya etmiş. O çöldeki bir serap olmamış. Görenleri, duyanları yanına koşturan berrak bir ırmak gibi kaynağı Mekke’den tüm dünyayı dolaşmış.
İslamiyet’i insanların ruhuna, hissiyatına, düşüncesine nakış nakış işleyen bir Nur-u ezelidir. Onu dinleyelim! O nur ile nurlanalım.
Kur’an öğrenmemiz şart mı?
Kur’an, bizi cennete ulaştırıp, cehennemden koruyan merhamet ve şefkat dolu bir kitaptır. Asla zatını kavrayamayacağımız ama isim ve sıfatların tecellilerini kâinatta mutlaka bulmamız gereken Yüce Allah’ımızın bizi muhatap kabul edip bir mektup göndermesi eşsiz bir güzelliktir. Kur’an’ı okurken, insan bir nokta gelir ki, Cenab-ı Hak’la konuşur gibi olur. Ayetler bizzat ona ait olduğu için ağızdan çıkan her kelime O’nun emir, müjde ve yasaklarının yeniden canlanmasına vesile olur. Her bir kelimeye karşılık olarak yaratılan güzel ruhlar ve melekler hadislerin ifadesiyle kıyamete kadar o güzel kelimeyi zikreder ve sahibine sürekli sevap yazılır. “Şart mı?” sorusunu daha rahat anlayabilmek için şöyle de sormak mümkün: “Gurbettesiniz ve annenizden size mektup gelmiş. Okumanız şart mı?” “Bir sınava hazırlanıyorsunuz ve birisi size o sınavla ilgili en önemli kaynak kitabı göndermiş. ‘Canım başkası okusun!’ der misiniz?”
Âlemlerin Rabb’i olan Allah, bir lütuf eseri olarak kullarıyla konuşmuş ve onlara kitaplar göndermiş. O da yetmemiş izah etmesi ve yaşantısıyla da bire bir örnek olması için peygamberler göndermiş. Bazı vaatlerde ve uyarılarda bulunmuş, tâ ki insanoğlu imtihanını başarıyla verebilsin. Kekeleyerek, “çat pat” da olsa Kur’an okumaktan vaz geçmeyelim.
Kur’an’ın kalbi: Ayetü’l-Kürsî
Kur’an ne demektir?
Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın Cebrâil (as) vâsıtasıyla Efendimiz’e toplam 23 senede Arapça olarak indirdiği, bize kadar ilk nâzil olduğu şekilde tevâtürle, yani yalan söylemeleri mümkün olmayan üstün vasıflı insanların ortak rivayetleriyle gelen ve mushaflarda yazılı olup, okunması ile ibâdet edilen, hiçbir kimsenin bir benzerini getiremediği ve getiremeyeceği son ilâhî kitaptır.
Sûre nedir?
Kur’an’ın ayrıldığı 114 bölümden her birine sûre denir. Kur’an-ı Kerim, Fatiha sûresiyle başlar, Nas sûresiyle son bulur. Ayrıca Mekke döneminde inen sûrelere Mekkî, Medine döneminde inen sûrelere ise Medenî sûreler denilir.
Vahiy kâtipliği nedir?
Vahiyleri yazıya geçiren, Efendimiz’in devamlı yanında bulunan kişilere vahiy kâtibi denir. Sayıları 42’ye kadar yükselen kâtiplerden bazıları şunlardır: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Zeyd b. Sabit.
Hafız nedir?
Kur’an’ın tamamını ezberleyen kimselere hâfız denir.
Hatim nedir?
Hatim, mühürlemek, sona erdirmek ve bitirmek anlamlarına gelmektedir. Terim olarak ise Kur’an’ı sonuna kadar okuyup bitirmek demektir. Bir kimsenin Kur’an-ı Kerim’i hatmetmesi demek, Kur’an’daki 114 sûrenin tamamını okuyup bitirmesi demektir. Hatim, Kur’an’ı yüzünden okumak suretiyle yapılabileceği gibi ezberden okunarak da yapılabilir.
“Mukâbele” nedir?
Ramazanlarda Efendimiz, Cebrail (as) ile o zamana kadar mevcut vahiy metinlerini karşılıklı okuyorlardı. Efendimiz, son Ramazan’ında ise Cebrail’le (as) Kur’an’ı iki defa mukâbele ettiklerini bildirdi. O zamandan beri Ramazan aylarında Kur’an mukâbele halinde (karşılıklı) olarak okunmaktadır.
Kaç senede nâzil oldu?
Miladi 610 senesinde inmeye başlayan Kur’an, yaklaşık 23 yıl sonra Miladi 632 senesinde inen Maide Sûresi’nin üçüncü ayeti olan, “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım.” ayet-i kerimesi ile tamamlandı.
Kitap haline getirilmesi
Kur’an, Efendimiz’in (sas) sağlığında kitap haline getirilemedi. Hz. Ebu Bekir bu iş için vahiy katiplerinden hâfız Hz. Zeyd bin Sabit’i görevlendirdi. Miladi 633 yılında Kur’an yazılı bir kitap haline getirildi. Hz. Osman zamanında da çoğaltıldı.
Kur’an dinliyor muyuz?
Kur’an’ı okumak kadar dinlemek de önemlidir. Kur’an-ı Kerim’i hem okuma hem de dinleme mevzuunda değişik seviyeler, farklı duyuş ve hissedişler vardır. Hak rızasına ulaştıracak bir okumada, okuyan insan her şeyi nazarından silip sadece Allah’a müteveccih olmalı; dinleyenler de, ses ve nağme kime ait olursa olsun, Kur’an’ın kendisini, İlahi kelamın mana ve muhtevasını dinlemeye çalışmalıdır. Okunan, Allah’ın kelamıdır; onu ruhanîler de dinler, melekler de. Kur’an’ı istenen seviyede dinleyebilmek için de, okuyan kim olursa olsun, önce onu zihnen ortadan kaldırmak ve tamamıyla okunan ayetlere, Allah’ın kelamına yönelmek gerekir.
Latin harfleriyle olsa olmaz mı?
Sadece Arapçasını öğrenene kadar okunuşu Latin harfleriyle yazılmış olanı okumakta çok mahzur görülmese de bir müslümana yakışan orijinalini öğrenmektir. Çünkü dünyadaki birçok dilde olduğu gibi Arapçada da sesi birbirine benzeyen bazı harfler vardır. Bunlar doğru telaffuz edilmediğinde anlam değişmekte, hatta bazı durumlarda kişinin dindeki konumunu bile zora sokmaktadır. Bu açıdan Cenab-ı Hakk’ın hoşnut olacağı şey orijinalini öğrenmektir. Zaten en fazla bir hafta sürecek ve ahirette bizim yoldaşımız olacak bir eğitimi gözümüzde büyütmenin pek fazla anlamı yoktur.
Kur’an her derde şifadır
Arş-ı azamdan gelen Kur’an’ın mübarek ilahi hitabı o kadar feyizlidir ki bir Asâ-yı Mûsa (as) gibi vurulduğu yerden oluk oluk nur, oluk oluk hidayet fışkırmaktadır. Tarihte hangi toplumda, hangi insanda bir meziyet bir kabiliyet bir zindelik varsa hep Kur’anî’dir. Hep onun apaçık dehlizlerden ulaşan ışığıdır, nurudur.
Cehaletin son noktasına ulaşmış bedevileri aleme muallim kılan, çocuklarını diri diri toprağa gömenleri bir şefkat abidesi eyleyen, söz sultanı olduklarını iddia edenleri kapıkulu yapan, kendi elleriyle yapıp ardından taptıkları putlardan onları halas eden yine Kur’an’dır. O sadece Arabistan’daki çöllere hayat vermekle kalmamış tüm alemi bir Nil-i mübarek gibi ihya etmiş. O çöldeki bir serap olmamış. Görenleri, duyanları yanına koşturan berrak bir ırmak gibi kaynağı Mekke’den tüm dünyayı dolaşmış.
İslamiyet’i insanların ruhuna, hissiyatına, düşüncesine nakış nakış işleyen bir Nur-u ezelidir. Onu dinleyelim! O nur ile nurlanalım.
Kur’an öğrenmemiz şart mı?
Kur’an, bizi cennete ulaştırıp, cehennemden koruyan merhamet ve şefkat dolu bir kitaptır. Asla zatını kavrayamayacağımız ama isim ve sıfatların tecellilerini kâinatta mutlaka bulmamız gereken Yüce Allah’ımızın bizi muhatap kabul edip bir mektup göndermesi eşsiz bir güzelliktir. Kur’an’ı okurken, insan bir nokta gelir ki, Cenab-ı Hak’la konuşur gibi olur. Ayetler bizzat ona ait olduğu için ağızdan çıkan her kelime O’nun emir, müjde ve yasaklarının yeniden canlanmasına vesile olur. Her bir kelimeye karşılık olarak yaratılan güzel ruhlar ve melekler hadislerin ifadesiyle kıyamete kadar o güzel kelimeyi zikreder ve sahibine sürekli sevap yazılır. “Şart mı?” sorusunu daha rahat anlayabilmek için şöyle de sormak mümkün: “Gurbettesiniz ve annenizden size mektup gelmiş. Okumanız şart mı?” “Bir sınava hazırlanıyorsunuz ve birisi size o sınavla ilgili en önemli kaynak kitabı göndermiş. ‘Canım başkası okusun!’ der misiniz?”
Âlemlerin Rabb’i olan Allah, bir lütuf eseri olarak kullarıyla konuşmuş ve onlara kitaplar göndermiş. O da yetmemiş izah etmesi ve yaşantısıyla da bire bir örnek olması için peygamberler göndermiş. Bazı vaatlerde ve uyarılarda bulunmuş, tâ ki insanoğlu imtihanını başarıyla verebilsin. Kekeleyerek, “çat pat” da olsa Kur’an okumaktan vaz geçmeyelim.
Kur’an’ın kalbi: Ayetü’l-Kürsî
Bakara Suresi’nin 255. ayeti, ayette geçen kürsî tabirinden dolayı bu ismi almıştır. Kur’an-ı Kerim’in bütünü içinde ayrı bir fazîleti olan bu ayet hakkında Resulullah’tan bazı hadisler nakledilmiştir. Muhammed b. İsâdan nakledildiğine göre İbnü’l-Aska’ şöyle der: “Adamın biri Hz. Peygamber’e gelip Kur’an’ın en faziletli ayeti hangisidir?” diye sordu. Resulullah (sas) şöyle buyurdu: “Âllâh’u lâ ilâhe illâ huve’l-Hayyu’l-Kayyûm...” (Müslim, Müsafirîn, 258). Başka bir hadiste de: “Kur’an’ın en faziletli ayeti Bakara Suresi’ndeki Âyetü’l-Kürsî’dir. Bu ayet bir evde okunduğu zaman Şeytan oradan uzaklaşır.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 2) Resulullah (sas) bir defa Kab’ın oğlu Ubey’e, ezberinde olan ayetlerden hangisinin daha yüce olduğunu sormuş, “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” cevabını alınca, soruyu tekrar etmiş, bunun üzerine Ubey, bildiği en yüce ayetin “Âllâh’u lâ ilâhe illâ huve’l-Hayyu’l-Kayyûm...” olduğunu söylemiştir. Resulullah (sas) aldığı cevaptan memnun olarak Ubey’in göğsüne vurarak “Ey Ebû Münzir! İlim sana kutlu olsun.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Vitr, 17) Ayrıca Hz. Peygamber (sas) “Âyetü’l-Kürsî Kur’an âyetlerinin şahıdır.” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 2)
Bu ayet-i kerîmede Cenâb-ı Allah’ın yüceliği, sıfatları, kâinatta meydana gelen büyük olayların tamamen O’nun iradesi doğrultusunda vukû bulduğu, O’nun isteği ve izni olmadan hiçbir kimsenin başkasına şefaat edemeyeceği anlatılmaktadır.
Ailem Degrisi /Ali Demirel
Ailem Degrisi /Ali Demirel