Ateizm Nedir?

Doğa üstü varlıkların ve dolayısıyla da tanrının varlığını, mantık, akıl, ve bilim yoluyla değerlendiren/ neden sonuç ilişkisi içerisinde doğa üst güçlerin olamayacağını ispat eden görüş... Ateizm, ruh, ölümden sonra yaşam ...


Ağaç Şeklinde Aç1Beğeni
  • 1 gönderen köylü

  1. Alt 01-07-2008, 02:25 #1
    N u M a N Mesajlar: 492
    Doğa üstü varlıkların ve dolayısıyla da tanrının varlığını, mantık, akıl, ve bilim yoluyla değerlendiren/ neden sonuç ilişkisi içerisinde doğa üst güçlerin olamayacağını ispat eden görüş... Ateizm, ruh, ölümden sonra yaşam vb. her türlü metafizik inançların akıl ve mantıkl yoluyla yadsınmasını kapsar. Ateizm, Tanrıyı ve tinsel (ruhsal) varlıkları kabul eden teizmin karşıtıdır.

    Ayrıca ateizm, Tanrının var olup olmadığı sorusunu karşılıksız bırakan, bu sorunun yanıtsız ya da yanıtlanamaz olduğunu savunan agnostizimden ayrılır. Ateistlere göre, tanrının var olmadığı kesin bir doğrudur. Ateizmin felsefesel temeli, özdekçiliktir.

    Ateizm i inkarcılıkla birbirine karıştırmamak gerekir. Ateizm tanrıyı inkar etmez; tanrının olmayacağına bilimsel yaklaşım sunarlar...

    Ateizm, bazılarımızın sandığı gibi nefret ve kinden yani duygusallıktan doğan düşünce akımı değildir; mantıksal ve akılcı yaklaşımla tanrının varolup olamayacağını sorgulayan ve sonuca ulaşan düşüncedir.

    Kara değik teorisini ortaya atan ünlü bilim adamı Stephen Hawking'ı ateist bilim adamlarına örnek olarak verebiliriz.

  2. Alt 01-27-2008, 14:10 #2
    Ziyaretci
    köylü Mesajlar: n/a
    umumî meselelerde ispata karşı nefyin kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır. Meselâ, Ramazan-ı Şerîfin başında hilâli görmek hususunda, iki âmi şahit hilâli ispat etseler ve binlerle eşraf ve âlimler "Görmedik" deyip nefyetseler, onların nefiyleri kıymetsiz ve kuvvetsizdir. Çünkü, ispatta birbirine kuvvet verir; birbirinde tesanüd ve icmâ var. Nefiyde ise, bir olsa bin olsa farkları yoktur; herkes kendi başına kalır, infirâdî olur. Çünkü ispat eden harice bakar ve nefsü'lemre göre hükmeder. Mesela, misâlimizde olduğu gibi, biri dese "Gökte ay vardır." Diğer arkadaşı parmağını oraya basar, ikisi birleşip kuvvetleşirler. Nefiy ve inkârda ise, nefsü'l-emre bakmaz ve bakamaz. Çünkü, "Hususi olmayan ve has bir yere bakmayan bir nefiy ispat edilmez" meşhur bir düsturdur.
    Meselâ, birşeyi dünyada var diye ben ispat etsem, sen de "Dünyada yok" desen, benim bir işaretimle kolayca ispat edilebilen o şeyin, sen nefyini, yani ademini ispat etmek için, bütün dünyayı aramak ve taramak ve göstermek belki geçmiş zamanların her tarafını dahi görmek lâzım geliyor. Sonra "Yoktur, vuku bulmamıştır" diyebilirsin.

    Madem nefiy ve inkâr edenler nefsü'l-emre bakmazlar; belki kendi nefislerine ve akıllarına ve gözlerine bakıp hükmediyorlar. Elbette birbirine kuvvet veremezler ve zahîr olmazlar. Çünkü, görmeye ve bilmeye mâni olan perdeler, sebepler ayrı ayrıdırlar. Herkes "Ben görmüyorum, benim yanımda ve itikadımda yoktur" diyebilir. Yoksa "Vâkide yoktur" diyemez. Eğer dese, hususan umum kâinata bakan İmân meselelerinde, dünya kadar büyük bir yalan olur ki, doğru diyemez ve doğrultulmaz.

    Elhasıl: İspatta netice birdir, vâhiddir; tesanüd olur. Nefiyde ise bir değildir, müteaddittir. Ya "yanımda ve nazarımda" veya "itikadımda" gibi kayıtların herkese göre taaddüdüyle neticeler dahi taaddüt eder; daha tesanüd olmaz.

    İşte bu hakikat noktasında, imana karşı gelen kâfirlerin ve münkirlerin kesretinin ve zâhiren çokluğunun kıymeti yoktur. Ve mü'minin yakînine ve imanına hiç tereddüt vermemek lâzımken, bu asırda Avrupa filozoflarının nefiy ve inkârları, bir kısım bedbaht meftunlarına tereddüt verip yakînlerini izale ve saadet-i ebediyelerini mahvetmiş. Ve insandan her günde otuz bin adama isabet eden ölümü, mevt ve eceli bir terhis mânâsından çıkarıp idam-ı ebedî sûretine çevirmiş. Kapısı kapanmayan kabir, daima idamını o münkire ihtar etmekle lezzetli hayatını elîm elemlerle zehirliyor. İşte, İmân ne kadar büyük bir nimet ve hayatın hayatı olduğunu anla!

    İkinci mesele: Bir fennin veya bir san'atın medar-ı münakaşa olmuş bir mes'elesinde, o fennin ve o san'atın haricindeki adamlar ne kadar büyük ve âlim ve san'atkâr da olsalar, sözleri onda geçmez, hükümleri hüccet olmaz; o fennin icma-ı ulemasına dahil sayılmazlar. Meselâ büyük bir mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde bir küçük tabip kadar hükmü geçmez. Ve bilhassa, maddiyatta çok tevağğul eden ve gittikçe mâneviyattan tebâud eden ve nura karşı gabîleşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir filozofun münkirâne sözü mâneviyatta nazara alınmaz ve kıymetsizdir.

    Acaba yerde iken Arş-ı âzamı temaşa eden, harika bir deha-yı kudsî sahibi olan ve doksan sene mâneviyatta terakki edip çalışan ve hakaik-ı imaniyeyi ilmelyakîn, aynelyakîn, hatta hakkalyakîn sûretinde keşfeden Şeyh Geylâni (k.s.) gibi yüz binler ehl-i hakikatın ittifak ettikleri tevhidî ve kudsî ve mânevî meselelerde, maddiyatın en dağınık ve kesretin en cüz'î teferruatına dalan ve sersemleşen ve boğulan filozofların sözleri kaç para eder? Ve inkârları ve itirazları, gök gürültüsüne karşı sivrisineğin sesi gibi sönük olmaz mı?

    safinaz bunu beğendi.
  3. Alt 01-27-2008, 14:17 #3
    safinaz Mesajlar: 3.348

    Konu kipchak tarafından (02-13-2008 Saat 16:09 ) değiştirilmiştir.
  4. Alt 01-31-2008, 05:57 #4
    zoom18 Mesajlar: 25
    bu tür konular hoştur,çoğu kez boştur önemli olan insanlıık mutluluktur

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.