Şeytan, Nefs ve İman Üçgeninde İnsan

İnsan, beden ve ruhtan müteşekkil olup kendisine bahşedilen akıl, ilim, irade ve lisan cihetiyle diğer varlıklardan üstün yaratılmıştır. İnsana bu üstünlüklerin verilmesinin sebebi, bu dünya hayatında imtihana tabi tutulmasıdır. İnsanın ...


Ağaç Şeklinde Aç2Beğeni
  • 1 gönderen Unnecessary
  • 1 gönderen THEHAFIZ

  1. Alt 07-03-2009, 23:25 #1
    Unnecessary Mesajlar: 726
    İnsan, beden ve ruhtan müteşekkil olup kendisine bahşedilen akıl, ilim, irade ve lisan cihetiyle diğer varlıklardan üstün yaratılmıştır. İnsana bu üstünlüklerin verilmesinin sebebi, bu dünya hayatında imtihana tabi tutulmasıdır.

    İnsanın bu dünyada yaşayacağı hayatın; ancak yaratılış gayesi olan kulluk ile eş değer olması gerekir ki, ruhlar aleminde Yüce Yaratanı'na vermiş olduğu sözünü yerine getirmiş olsun. Çünkü insan ancak Allah'a karşı kulluk vazifesinin bilincinde olup, yeryüzünde O'nun kanunlarını uygulayınca ve buna uygun yaşayınca verdiği sözüne riayet etmiş olur.

    Ayeti kerimede; "Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zâriyât, 51/56) buyurulmaktadır. Ayette geçen kulluğun/ ibadetin özü, doğrudan insan varoluşunun gayesini teşkil etmektedir. Bundan dolayıdır ki, insanın yeryüzünde tek hedefi ve tek amacı; Allah'ı layıkıyla bilmek, bu bilmeyle birlikte O'na itaat ve ibadet etmektir. Bu amaç ve hedefin dışında kişi, ne Rabbi'ne kulluğunun ne de insan olduğunun bilincine erebilir.

    Kur'anı Kerim'de Allah; insanoğlunun cahilliğinden, zalimliğinden, nankörlüğünden, aceleciliğinden, zora dayanamayışından vs. bahsetmiştir. Bütün bu olumsuz özelliklere rağmen insanoğlu, Yüce Allah'ın ona vermiş olduğu akıl ve irade sayesinde, diğer bir ifadeyle Allah'a olan imanıyla bütün bu olumsuz durumlardan sıyrılarak Allah'ın rızasına ulaşabilir. Çünkü insan sadece salih ameller ve güzel niyetler sayesinde Allah'ın rahmetine ve rızasına nail olabilir. Yüce Allah da insanı, yaratılışına yakışır eylemler ortaya koyduğu vakit eşref-i mahlukat olarak niteler.

    O Kur'an ki, akıl sahiplerine inmiştir. Kur'an'ın muhatabı insandır. İnsanın bu dünyada nasıl yaşaması gerektiğini Kur'an'dan öğreniyoruz. Şimdi Kur'an-ı Kerim'de insanın görevlerine dair ayetlere bakalım:
    "O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir."(En'am, 165)

    "Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir." (Araf, 172)
    " İnsanların fırka fırka olacağı, Allah katından kaçınılmaz o günün gelmesinden önce, kendini dosdoğru dine yönelt." (Rum, 43)

    "Doğrusu Biz, sorumluluğu göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Pek zalim ve çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir." (Ahzab, 72)

    "Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yarattım."(Zariyat, 56)

    "O, senden; sen de O'ndan hoşnut olarak Rabbine dön!" (Fecr, 28)

    Ve daha birçok ayette insana verilen görev ve sorumluluklardan bahsetmektedir. Buna rağmen insan, kendini tanımayarak ve görevlerini unutarak zalim olur. Allah'ın kendisine sunmuş olduğu nimetleri görmezlikten gelerek, yeryüzünde taşkınlık eder. Bu taşkınlık hali, Kur'an'ın tarifiyle; "esfel-i safilin" haline gelir. Bu durumu Kur'an, net bir şekilde insana sunar. Ayette olduğu gibi: "Onlar hayvan gibidir, hatta hayvandan daha aşağıdırlar." (A'râf, 179)

    Kur'an, mümin, münkir ve münafık vs gibi özellikleri gruplara ayırmış ve bunların özelliklerini belirterek insanları uyarmıştır. Biz biliyoruz ki Kur'an, biz insanlara gelmiş ilahi bir rahmettir. Ne yazık ki biz insanlar bunun pek de farkında değiliz. Çoğu zaman kendi yaratılış gerçekliğimizden uzaklaşarak nefsimizin ve şeytanın tuzaklarına düşüyoruz.

    Islah edilmediği takdirde insanın başına büyük belalar açan, onu kendi arzu ve isteklerinin kulu kölesi yaparak şeytanın oyuncağı haline getiren ve Yüce Allah'tan uzaklaştıran nefis üzerinde duracak olursak;
    Nefis, insanın özünü oluşturmakla birlikte insandaki her türlü istemin merkezidir. Bunun için nefsin başıboş bırakılmaması gerekir, bırakıldığı zaman, aşırı istekler söz konusu olur ve insan bu temelde hataya düşmüş olur. Celâl ve ikram sahibi Allah-u Teala insanın nefsine bir sınır koymuştur. Yani bu nefsin, Allah'ın hükümleri dâhilinde ıslah edilmesi gerekiyor. Nefis olgusu, insanı aşırı isteklere götürdüğü vakit onu hataya ve Allah'ın sınırlarını aşmaya götürür. Nefsin dünyayla ilgili herhangi bir istemi doğaldır, ancak bu hali kişiyi haramlara götürmemelidir.

    Her insan nefis taşır ve bu nefsi de yaratan Allah'tır. Nisa süresinin 1. ayetinde nefislerin yegane sahibi olan Allah'tan korkulması/sakınılması emredilmektedir.

    "Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının..."

    "İslam dininde insan ile nefsinin istekleri arasında bir denge vardır. İnsanın meşru isteklerini tatmin etmesine imkân sunulmuş, gayrı meşru isteklerine sınır konmuştur. Kur'an'da bu durum şöyle izah edilmektedir:

    "Elbette nefsini temizleyip arındıran kurtulmuştur. Onu (isyanla, günahla) örtüp saran da elbette ziyan etmiştir (yıkıma uğramıştır)." (Şems, 9-10)

    Kur'an nefsin kötülüğü emretmesine dikkat çeker. Ayette olduğu gibi:
    "Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü nefis muhakkak kötülüğü emreder." (Yusuf, 53)

    Dolayısıyla nefis, daima kötülüğü emreder. Kişi, nefsin kötülüklere yönelmemesi için onu daima terbiye etmeli; onun her istediğini yapıp da onu şımartmamalıdır.

    Kim nefsine hâkim olup onu hayırlara yöneltirse, sürekli sağlam bir imanla terbiyesini eline alırsa ve nefsinin bencil tutkularına karşı sakınırsa Allah-u Teala ona ecrini verecektir. Ayette belirtildiği gibi:
    "Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi hevâ (istek ve tutkular)dan sakındırırsa, artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir." (Nâziât, 40-41)

    Nefsini bencil tutkularından arındırıp temizlemiş, dolayısıyla Allah'ın sevgisine/hoşnutluğuna kavuşmuş olan kişinin nefsi; Kuran'da, tatmin olmuş nefis olarak bildirilmiştir. Ayette zikredildiği gibi:
    "Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir." (Fecr, 27-30)

    Bunun içindir ki, akıl sahibi; nefsini kontrol altına alan, heva ve hevesine uymayan ve nefsini kendisine uyduran kimsedir. Resulullah (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurur:

    "Akıllı kimse, nefsini muhasebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz de, nefsini hevâsının peşine takan ve Allah'tan (kendisini nasıl olsa affedeceğine dair, kuru kuruya) temennide bulunan kimsedir." (Tirmizi)

    İnsanın nefsini, gayri meşru istemlere çağıran şeytandır. Şimdi insan nefsinin en büyük düşmanı olan şeytanın, insan üzerindeki etkisinden bahsedelim:

    Şeytan, insanın yaratılışını kıskanıp Allah'a karşı isyan eden ve O'nun huzurunda kibirlenen/gururlanan ve bu yüzden de Allah'ın rahmetinden kovulan, insanın en büyük düşmanıdır.

    Onun, insanın yaratılışında sergilemiş olduğu tavrı Kur'an'da şöyle dile getirilir:
    "Allah, meleklere: "Ben, balçıktan işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım; onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın." demişti. Bunun üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi. Allah: "Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?" dedi. O: "Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem." dedi. "Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır." dedi. İblis: "Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar ertele." dedi. Allah: "Sen bilinen gün gelene kadar bırakılanlardansın." dedi. İblis: "Rabbim beni saptırdığın için and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım." dedi. Allah söyle dedi: "Benim gerekli kıldığım dosdoğru yol budur; kullarımın üzerinde senin bir nüfuzun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır ve cehennem onların hepsinin toplanacağı yerdir." dedi. (Hicr, 28-43; İsra, 61)

    "Böylece İblis, Âdem'e secde etmekten kaçındı, büyüklük tasladı ve inkâr edenlerden oldu." (Bakara: 34; A'raf: 11)

    Ayetlerde de geçtiği gibi şeytan o isyanından sonra insanlara karşı düşmanca bir tavır içerisine girmiştir. Daha birçok ayette şeytanın içine girmiş olduğu akıbet anlatılmaktadır. O insana kıyamete kadar daima düşman olacağını ilan etmiştir. Şeytan insanları haramlara düşürmek için kendi silahlarını sürekli kullanmaktadır.

    Allah'tan almış olduğu mühlet içerisinde şeytan sürekli, amacı gereği insanları dosdoğru yoldan alıkoymak ister ve bunun için her türlü yola başvurur. Biz insanların nefsinin zayıf bir yönünü gördüğü zaman, oradan yaklaşarak bizi elem verici azaba götürmek için çaba sarf eder. Oysa Yüce Rabbimiz biz insanları ilahi buyruklarıyla sürekli ikaz ederek, şeytanın insanın en büyük düşmanı olduğunu bildirmiştir. Şeytanın görevi insanlara düşmanca yaklaşarak, insanların nefislerine zulmetmelerini sağlamaktır.

    Özcesi, şeytan insanı yaratılış gayesinden uzaklaştırarak, insanın Allah'a vermiş olduğu sözü unutturarak saptırmaya çalışmaktadır. Eğer şeytan bizlerin Allah'ın rahmetinden umut kesmemizi istiyor ise, biz insanların da şeytanın bu telkinlerine karşı sağlam bir imanla karşı durmamız gerekir. İnsanın hem nefsin şerrinden hem de şeytanın tuzaklarından uzak kalması için güçlü bir imana sahip olması gerekir.
    Nefsinin şerrinden ve şeytanın tuzaklarından kurtulmak için insana gerekli olan iman ve bu imanın insana verdiği gücün, dünya ve ahiret kurtuluşu için ne kadar önemli olduğunu idrak etmek gereklidir..

    İman, doğrulamaktır, gerçeği kabullenmektir, hakikatı onaylamaktır, hakkı tasdik etmektir, hakkaniyeti gönülden benimsemektir.
    İman, insan olarak kalmanın, yaratılış gayesini bilmenin, nefsin ve şeytanın istemlerine karşı kendini muhafaza etmenin ifadesidir.
    İman, kişinin yüreğine bir sevda olarak işlenmelidir ki, o insanın yaşantısında nefse, şeytana ve kafirlere karşı sağlam bir duruş oluşsun.
    Ve iman, insanda sürekli tazeleme isteyendir. Bir ayeti kerimede Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler iman ediniz." Bu ikazla birlikte bilinmesi gerekir ki her daim kişi imanını bu ikaz süzgecinden geçirmelidir.

    İman, insanı sapasağlam bir bağ ile Rabbi'ne bağlar ve onun boşluklara yuvarlanmasını önleyerek güç sahibi kılar. İnsan sahip olmuş olduğu iman bağıyla şeytanın arkadaşı olmaz. İnsan, bu vesileyle Allah'ın hükümlerine bağlı kalarak haramlara karşı durur. Bilinen bir gerçekliktir ki, hakiki bir imana sahip olan kişi her zaman zorluklar, sıkıntılar, musibetler vs. durumlarla karşı karşıya kalır. Tarih boyunca, bu tür imtihanlarla karşılaşan gerçek iman sahipleri; karşılaştıkları sıkıntılara karşı sarsılmaz imanlarıyla direnmişlerdir. Allah(c.c)'ın kendilerine cenneti vaad ettiği mü'minler bunlardır.

    Evet, şeytanı kendine dost edinenler ve nefsinin bencil tutkularına mahkum olanlar, Kabil, Nemrut, Firavun, Ebu Cehil, Ebu Leheb gibilerinin izinde gidenler olmuşlar. Bunlar aydınlık rehberi olan Kur'an'da, Allah tarafından lanetlenerek küfür ehli oldukları belirtilen ve cehennemi boylayan kişilerden olmuşlardır. Diğer taraftan Allah'ı kendine dost seçip, nefsine hakim olanlar ise, Hz. Habil, Hz İbrahim, Hz. Musa, Hz. Muhammed ve onların izinde yürüyenler olmuşlardır. Bunlar da Kur'an-ı Kerim'de vurgulandığı gibi hak taraftarları olup cennet ile müjdelenenlerdirler. Ve gerek dünyada gerekse ahirette kazananlar bunlar olmuşlardır. Bugün bize düşen bu onurlu/kutlu şahsiyetlerin izinden gidip karlı ticaret sahiplerinden olabilmektir.

    3rd eng bunu beğendi.
  2. Alt 07-04-2009, 11:23 #2
    THEHAFIZ Mesajlar: 135
    Yazınızdaki iki çelişkiye dikkat çekmek istiyorum.
    Birincisi..


    "Doğrusu Biz, sorumluluğu göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Pek zalim ve çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir." (Ahzab, 72)


    Fussilet Suresi 11 Sonra buhar/duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle dediler: "İsteyerek geldik!"

    İkiayete iyi bakınız, birinde İSTEYEREK GELDİK diyen melekut alemi, ilkinde niye kabullenmesin görevi, ki, üstelik görev yaratıcı tarafından veriliyor, kimin İSTEMEM deme hakkı olabilir.

    ve ikincisi..

    "Böylece İblis, Âdem'e secde etmekten kaçındı, büyüklük tasladı ve inkâr edenlerden oldu." (Bakara: 34; A'raf: 11)

    Bu ayeti aşağıdaki bilgiyi okuduktan sonra tekrar tefekkür edelim, yapılan meal hatasını göreceğiz inş.




    İblis, ilk yaratılışından beri kâfirlerdendir, yoksa Âdem’e (insana) secde etmediği için kâfir olmamıştır. Arapça dilinin özelliklerini bilmeyenler, ayetteki söz akışına göre ve kulaktan dolma bilgilerle İblis’in Âdem’e secde etmediği için kâfir olduğunu sanmaktadırlar. Oysa ayetin orijinali konunun bu şekilde anlaşılmasına engeldir. Az seviyede bile olsa Arap diline vakıf olanlar hemen fark ederler ki, ayette “fe” değil, “vav” bağlacı kullanılmış ve; “ve kane minel kâfirin (ve o kâfirlerden idi/ o, kâfirlerdendir)” denilmiştir. Şayet “fe” bağlacıyla “fekane minelkâfirin (…de kafirlerden oldu)” denilmiş olsaydı, ancak o zaman İblis’in kâfirleşmesi, secde etmemesine bağlanabilirdi. Nitekim Rabbimiz Kur’an’da kendisini nitelerken yüzlerce yerde “vekanellahü alimen hakima, vekanellahü gafuran rahımen …” tarzında ifadeler kullanmıştır. Bu ifadelerin hiçbiri “Allah şimdi Alim, Hakim oldu veya Allah şimdi Gafur ve Rahim oldu” şeklinde anlaşılmaz, “Allah Alim’dir, Hakim’dir, Allah Gafur’dur, Rahim’dir” şeklinde anlaşılır.

    Unnecessary bunu beğendi.
  3. Alt 07-04-2009, 13:23 #3
    Unnecessary Mesajlar: 726
    Bu kadar donanıma sahip değilim kusura bakmayın! artık düzelttiğiniz içinde teşekkür ederim.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.