Kardeşi Üneys’e ; var git neyin nesi öğren gel bana anlat ,dedi. Denilenleri yaptı , döndüğünde gördüklerini anlatınca merakı iyice arttı derhal yola çıktı. Mekke’ye geldiğinde beklemeye koyuldu O’ndan haber alırım düşüncesiyle bir kenarda bekledi.. O sırada bir çocuk Ebuzer El Gıfarinin yabancı olduğunu anlayıp:
- Buyur bize gidelim, dedi ve onunla gidiverdi. Sabah olunca yine aramaya koyuldu.
İkinci gün yine haber alamamıştı, akşam olduğunda köşede bekleyen aynı çocukla göz göze geldi, kalktı O’nunla gitti. Üçüncü gün olduğunda Arap geleneklerine göre misafirlik üç gün olması hasebiyle o süre içerisinde misafire ne için geldiği sorulmazdı. Artık misafirlik süresi dolduğunda misafirperver çocuk (HZ.Ali):
- Ne iştir Ey yabancı? Eğer anlatırsan yardım edebilirim.
Ebuzer El Gıfari:
- Buralarda bir peygamber çıktığı söyleniliyor , O’nunla görüşcem.
Çocuk:
- Aradığın amcamın oğlu Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. Arzu edersen görüştürebilirim.
Ebuzer:
- Peki dedi ve Çocuk yaşta Hz.Ali ile beraber huzuruna çıktı.
Böylece Ebuzer El Gıfari en birinci kaynaktan yüce dinimizi dinledi, dinledikçe kendinden geçti, sohbetin ardından İslamla şereflendi.
Habib-i Kibriya Efendimiz Kelimei Şehadet getiren Ebu Zer El Gıfari’yi uğurlamadan önce son kez şu uyarı da bulundu:
- Ey Ebuzer kabül ettiğin bu yeni din’i şimdilik gizli tut, yurduna dön, üstün geldiğimiz zaman gel ve bize katıl, dedi.
Ebuzer El Gıfari:
- Ya Rasulüllah ! vallahi bu dini ilan etmeden bir yere gitmem,dedi ve öylede yaptı.
Mescid-i Haramda ilk kelime-i Şehadeti açık lisanla duyurma şerefini yaşadı ama olanlar oldu. Ne oldu derseniz kızılca kıyamet koptu, senmisin Haremde Kelimei şehadeti haykıran, üzerine yürüdüler, sille tokatlar arasında üzerine çullandılar. O sırada imdatına Abbas yetişti linç etmek isteyen kalabalığa :
- Çekilin! Ne yaptığınızın farkında mısınız? Gıfar kabilesinden bir adamı öldürmek üzeresiniz. TicaretYolunuz Gıfardan geçtiğinde sizleri neler beklediğini düşünmüyor musunuz?
Bu sözler karşısında serbest bıraktılar. İkinci gün olduğunda yine aynı yabancı ve aynı ses:
-EŞHEDU ENLAİLAHE İLLALLAH VE EŞHEDU ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULUHÜ.
Harem halkının yüzüne karşı ilk TEVHİDİ ilan ve ilk haykırış. Bu haykırışla iman dairesine girer girmez hemen zühd ve takva emarelerini göstermiş oldu.
Rasulüllah(s.a:v) O’nu bir köşede yalnız başına gördüğünde:
- ‘’Allah Ebuzer’e acısın ki, O yalnız yaşar ve yalnız ölür ve yalnız haşr olur’’ beyan buyurdu.
Ebuzer El Gıfari Hz Ebubekir’in vefatından sonra Şam’a hicret etti ve orada Hz. Osman’ınhalifeliği zamanına kadar kaldı. Hayatını züht ve takva üzerine tanzim ederek yaşamaya çalıştı. Takva da okadar iler gitti ki etrafınıda aynen öyle yaşamasını arzuladı. Birgünlük naf akadan fazla mal biriktirmezdi. Halkında aynen böyle olmasını israr edince halk Şam valisine rahatsızlıklarını bildirdiler. Şikayetler artınca Şam valisi çaresiz O yüce sahabeyi Medineye gönderdi.
Medine’ye ayak basar basmaz yüksek binalar gözüne ilişti, sülü püslü binalar arasında yürümekten rahatsızlık duydu. Derhal Halife Hz.Osman’ın huzuruna çıkarak:
- Zenginler elinde nevar yok mallarını dağıtmadıkça buralarda kalmak bana zul olur. Dedi.
Hz.Osman:
- Ben ancak Allahü Tealanın belirlediği ölçüler çerçevesinde hareket etmek zorundayım, bu durumda ben nasıl ölçünün dışında zorla zenginlerin mal mülkünü ellerinden alabilirim, dedi.
Ebuzer El Gıfari bu sözlerden tatmin olmayınca O Yüce Halife civar köylerden birine gitmesine izin verdi.
Ebuzer El Gıfari son demleriydi artık. Kızına bir ara seslenerek:
- Dışarı çık bakalım gelen varmı?
Kızı:
- Babacığım üç, beş kişi var..
Ebuzer El Gıfari:
- kızım beni kıbleye doğru çevir.
Kızı babsını kıbleye doğru çevirdi ve ardından ruhunu teslim etti.
Gelenler Ebuzer El Gıfari’nin naaşını defnediyor ve içlerinde Abdullah b. Mesut:
- Ebuzer yalnız yaşar, yalnız ölür, yalnız haşrolunur hadisini arkadaşlarına aktardı.
Gerçektende O yalnız yaşadı, yalnız Allah’a kavuştu