Örnek İslam Kadını Hz. Aişe

Örnek İslam Kadını Hz. Aişe Annemiz İslam’da kadının yerini ve değerini belirleyecek çok önemli bir rol oynamıştı. Parlak bir ışık, adeta bir bilgi bankasıydı. Hayatını incelediğimizde enerjisinden, azminden, olaylara bakış ...


Ağaç Şeklinde Aç3Beğeni
  • 2 gönderen (cennet)
  • 1 gönderen (cennet)

  1. Alt 07-31-2012, 16:00 #1
    (cennet) Mesajlar: 113
    Örnek İslam Kadını Hz. Aişe Annemiz
    İslam’da kadının yerini ve değerini belirleyecek çok önemli bir rol oynamıştı. Parlak bir ışık, adeta bir bilgi bankasıydı. Hayatını incelediğimizde enerjisinden, azminden, olaylara bakış açısından, yorum biçiminden, ilmi ve irfanından anlıyoruz ki, tarihte benzerine rastlanmayan büyük bir hazineydi.
    Gerek tarih gerek edebiyat bilgisi ile zirvede idi. Ayet ve hadis yorumları yaparken bilgisini ustaca kullanıyordu. Özellikle Fıkıh ve İslam hukukunu çok iyi biliyordu. Bu konularda pek çok talebe yetiştirmiş, seminerler vermiş, ashabı kirama konuşmalar yapmıştı. Yani O, tek başına bir akademi idi.
    Akıl almaz bir hafızanın, güçlü bir zekânın, yorum kabiliyetinin ve ilmin örnekliği idi. Bu mükemmel hanımefendi sevgili peygamberimizin eşi, Hz. Aişe (r.a.) idi.

    Aişe annemiz, ahlak ve fazileti ile örnek bir hayat yaşadı. Peygamber evinde büyüdü. Onun nuruyla yetişen en büyük talebelerinden oldu.
    Hz. Aişe, babası Hz. Ebu Bekir'in daveti ile küçük yaşta müslüman olmuştur. Hicretin 2. yılı Şevval ayında (M. 624) Hz. Peygamberle evlendi.
    Varlıklı bir aileden gelen Aişe, Hz. Peygamber ile dokuz yıl birlikte yaşadı. Ekonomik açıdan sıkıntılı günler geçirdi. Evlerinde yiyecek bir şeyin olmadığı, ateşin yanmadığı çok günler oldu. Ama bir kez olsun bu halinden şikâyet etmedi. Çok genç olmasına rağmen, ahlaken oldukça olgun biriydi. Kendisine bir hedef çizmişti, İslam’ı öğrenip anlamak istiyordu. Hedef çıtasını yüksek tutmuştu. Bu ilme sahip olmak için azmetmişti. Sevgili eşi ile birlikte geçirdiği dokuz yılda İslam dininin bütün hükümlerini, edep ve adap konularını öğrenmişti.

    Hz. Aişe ile Hz. Peygamber arasındaki aile bağı, sevgi, anlayış ve hürmet esası üzerine kurulmuştur. Kendisine büyük yakınlık ve sevgi gösteren Hz. Peygamber ile koşu yaptığı, O'nun omuzuna dayanarak, Mescid-i Nebevi'de mızraklarıyla savaş oyunları oynayan Habeşliler'i seyrettiği ve Hz. Peygamber'e nazlanmaktan hoşlandığı bilinmektedir. Hz. Peygamber de onunla bir arada bulunmaktan, bilhassa gece seyahatlerinde kendisiyle sohbet etmekten, davetlere onunla birlikte katılmaktan, sorularına cevap vermekten pek memnun olurdu.
    Ev işlerini kendisi yapardı. Hz. Peygamberle beraberken sohpet eder ve nafile ibadetle meşgul olurdu. Kadınlarla namaz kılarken onlara imamlık ederdi.

    Hz. Peygamber'e karşı beslediği derin sevgi yanında O'na, itaat ve emirlerine dikkat etmekle de temayüz etmişti. Geceleri namaz kılar, günlerinin çoğunu oruçla geçirirdi. Kimsenin aleyhinde konuşmayı sevmezdi. Kanaatkar, mahviyetkar, mütevazı, aynı zamanda vakur ve cömertli idi.
    Henüz çok gençti ama vaktin kıymetini biliyordu. Sürekli araştırıyor, soruyor ve öğrenip uyguluyordu. Zaman israfını Aişe bilmiyordu. Zaman israfı acilen tedavi edilmesi gereken salgın bir hastalığa dönüştü. Kendi tabirleri ile zaman öldürmek(!) için saatlerini boş lakırdılarla, oyunlarla geçiren, ideali olmayan, hayatı eğlence ve cinsellik olarak gören pek çok gencimiz var. Bu noktada Hz. Aişe’nin hayatının özellikle genç bayanlar için ufuk açıcı olmaktadır.

    Hz. Aişe Allah Resulü’nün ağzından çıkan her sözü ezberliyordu. Öğrenmeye ve araştırmaya meftun bir yüreği vardı. Hz. Peygamber’i ve Kuran’ı anlamak için gayret ediyordu. Nitekim bu çabalarının semeresini ileriki yıllarda görecekti. Müslüman kadınların birçok meselesi onun rivayetleri sayesinde halledilecekti. Yine pek çok fıkhî konu görüşleri ile çözümlenecekti. Özellikle miras hukuku ve nikah hukukunu çok iyi öğrenmişti. Pek çok sahabe ondan fıkıh dersleri alarak ilim ehli olmuşlardı. Allah Resulü’nün vefatından sonra sahabeler, anlayamadıkları bir konu olduğunda Hz. Aişe’ye gelip sorarlardı. O, yedi büyük fıkıh âlimi arasında yer aldı.

    Aişe ilmî üstünlüğü ile kendini Hz. Peygamber’e de sevdirmişti. Bir gün Allah Resulü’ne sordu: “Ya Resulullah, beni nasıl seviyorsun?” Cevap çok açıktı: “Kör düğüm gibi ya Aişe.” Aişe bu cevaba çok sevinmişti!
    Sevgili Peygamberimiz hayattayken, ona beyaz tenli kadın anlamına gelen “Hümeyra” diyerek iltifat ederdi. Bir defasında “Dininizin üçte birini Hümeyra’dan öğreniniz” buyurmuştu. Aişe’yi ne denli sevdiğini bilen insanlar bir şey isteyeceklerinde ya da bir hediye vereceklerinde Peygamber’in Aişe’nin yanında olduğu zamanı beklerlerdi.
    Bir insan genç olur, zeki olur, azimli olur da neşeli olmaz mı? Aişe de çok neşeli ve esprili bir insandı. Sevgili Peygamberimiz Aişe’nin meşru eğlence isteğine karşı her zaman anlayışlı davranır ve izin verirdi.
    Hz. Aişe’nin bir başka özelliği bildiği doğruyu hiç çekinmeden söylemesi idi. Resulullah’a karşı bile inandığını savunacak kadar cesur, ilmine ve ihlâsına güvenen, iyi niyetli bir hanımefendi idi. Bu kararlılığı ile bazı ayetlerin gelmesine sebep olmuştur. Bunların en mühimlerinden biri teyemmüm ayetidir.
    Hz. Aişe Resulullah’la birlikte sefere çıkmıştı. Zâtu’l-Ceyş denilen yere geldiklerinde Aişe kolyesinin kaybolduğunu fark etti. Allah Resulü kolyenin aranması için kafileyi durdurdu. Kalınan bölgede su kaynağı olmadığı gibi insanların yanındaki su da bitmişti. Abdest almakta zorlanan kişiler Aişe’yi babası Ebubekir’e şikâyet ettiler. Hz. Ebubekir doğruca kızının yanına geldi ve kızgınlıkla: “Senin yüzünden burada kalındı, insanların yanındaki su da bitti” diyerek göğsüne vurdu. Aişe’nin dizinde uyumakta olan Resulullah uyandı ve Ebubekir’i sakinleştirdi. Sabah olunca “Su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla mesh edin” (Maide,6) mealindeki ayet inzal olundu. Sonra Aişe’nin devesini kaldırdıklarında kayıp kolyenin devenin altında olduğunu gördüler.
    Yine meşhur İfk hadisesinde münafıklar Aişe annemize iftira atma cüretini göstermişlerdi. Hz. Aişe bir ay baba ocağında kalmış, gözyaşı ve sabırla Allah’ın kendisini temize çıkarmasını beklemişti. Resulullah “Ey Aişe, sen bu sözlerden uzak isen Allah seni temize çıkarır; yok eğer bu günaha yaklaştınsa Allah’tan mağfiret dile ve tövbe et” buyurdu. Aişe ise çok hikmetli bir yanıt verdi: “Vallahi ben bilirim ki, siz halkın dedikodusunu işittiniz ve nefsinizde büyütüp ona inandınız. Ancak Yusuf’un kardeşleri Yusuf’un gömleği üzerinde yalan bir kan lekesi getirdiklerinde Yakup oğullarına, “Hayır, nefisleriniz size bu işi süslemiş, bir fitneye sevk etmiş. Şimdi bana düşen sabrı cemildir ve söylediklerinize karşı sığınağım Allah’tır” demişti. Ben de bu sözü söylerim.” Aişe’nin bu ferasetli cevabı üzerine Cenabı Hak Nur Suresi’nin (11-21) ayeti kerimelerini inzal buyurdu. Mealen, “(Peygamberin eşine) Bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın. Aksine bu sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye günah olarak ne işlemişse onun karşılığında ceza vardır. Onlardan (elebaşılık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır. Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği ve kötülüğü emreder…”
    Bu ayetlerin inişi ile Aişe annemizin günahsız oldu ortaya çıktı. Yine bu ayetlerin ışığında anlıyoruz ki, herhangi bir insan hakkında gözümüzle görmedikten sonra olumsuz şeyler konuşmak büyük bir vebaldir. Şayet görsek bile bir Müslüman’a yakışan tavır, başkasının ayıplarını gizlemek olmalıdır.
    Hz. Aişe’nin en önemli özelliklerinden biri de cömert olmasıydı. Öksüz ve fakir çocukları himayesine alır, onların terbiyesine ve yetişmelerine özen gösterir, düğünlerini bizzat yapardı. Kendisine herhangi bir ganimet (savaşta elde edilen mal) verildiğinde kabul etmez, bunları ehli beyte götürün, derdi. Kendisini dünya nimetlerine kaptırmadan her şeyini dağıtması, İslam kadınlarının örnek alması gereken bir hususiyettir.

    Dünyasını değiştirmeden evini satıp acele parasını dağıttı ve “Şimdi Resulullah’ın yanına rahatça gidebilirim” dedi.
    Sadece maddi cömertliği değil, manevi boyuttaki cömertliği ile fazilet timsali idi. Resulallah’ın ve babası Ebubekir’in yanında kendisine yer ayırmıştı, vefat edince oraya defnedilmek istiyordu. Onun bu niyetinden habersiz olan Hz. Ömer yaralandığı vakit Aişe’ye haber gönderdi: “Ya Aişe, müsaade eder misin, ben de baban ve Resulallah’ın yanında yatayım?” Bu talebe olumlu yanıt veren Aişe, davranışı ile cömertliğin sırrı olan “mutluluğun en güzelini kendisi için değil bir başka mümin kardeşi için istemek” güzelliğine erişmişti. Resulullah’ı nasıl seveceğini anlamış ve onun yanına giderken hiçbir engel kalmasın diye mezar yerini bile cömertçe vermişti. Hz. Aişe, Peygamberimiz ve¬fat ettiği zaman Efendimiz’in yan odasında sadece 2 metrelik bir odada yaşamıştır,daha sonra babası defnedilmiştir,daha sonrada hz. Ömer, Hz. Ömer defnedildiği zaman kabirlerin yanına geçerken başına örtüsünü almadan geçmemiştir. Hz. Aişe ben vefat edeceğim zaman beni gelin gibi defnedin , çünkü Resulullah’a varacağım demiştir. Resulullah’ın cennette Hz. Aişe il evli olacağı bilinmektedir.

    - Hz. Aişe'nin hayatı günümüz kadınlarına neler hatırlatmalıdır?
    - Hz. Âişe annemiz, her açıdan mümtaz bir kadındı. Hayatı boyunca Efendimizin gözlerinin içine bakmış ve ona sadık bir eş ve talebe olmaya çalışmıştı. Pek çok konuda söz söyleyebilecek bilgi birikimi olan bilge ve entelektüel bir insandı. İnandığı değerlere taklidi değil tahkiki olarak inanırdı. Öğrendiklerini test eder öyle kabullenirdi.

    Onun bariz bir özelliği de hayatını sade yaşamasıydı. Hiçbir zaman israf etmez, kendisine yetecek miktarla iktifa eder kalanı hemen elinden çıkarırdı. Lüks ve şatafat onun dünyasında hiçbir zaman yaşama hakkı bulamamıştı. Gerek Peygamberimizin sağlığında gerekse daha sonraki hayatında eskilerin “kût-u lâ yemût” dedikleri ölmeyecek miktarla geçinerek hayatını idame ettirdi. Olur da eline imkân geçerse hemen infak ederdi. Köle azat etmek ve fakirleri sevindirmek en hoşlandığı davranışların başında geliyordu.

    Hayatı boyunca bilgisini hiçbir zaman insanlardan esirgemedi. Öğrendiğini başkalarıyla paylaşmasını bildi ve çok büyük insanlar yetiştirdi. Allah Resûlü’nden öğrendiklerini diğer insanlara aktarma konusunda gayet titiz ve gayretliydi. Onun bu aşk ve şevki neticesinde kadınlarla ilgili pek çok husus Allah Resûlü’ne sorulmuş ve cevabı alınmıştı. Bu anlamda kadınların Hz. Âişe annemize özel bir teşekkür borçları vardı.

    Hz. Âişe’nin özellikle tesettür konusundaki hassasiyeti bir başkaydı. Bu hususta hayatı boyunca en ufak bir taviz vermemişti. Bu hassasiyeti o kadar ileri derecede idi ki Hz. Ömer vefat edip kendi odasına defnedildikten sonra kabirle arasına bir perde çektirmişti. Yeğeni Hafsa kendisini ziyarete geldiğinde takmış olduğu başörtüsünü ince bulmuş onu ikiye katlayarak nasıl örtünmesi gerektiğini göstermişti. Tesettür konusunda kadınları her zaman ikaz eder ve Nur Suresi’nde emredildiği gibi örtünmelerini hatırlatırdı.

    Onun hayatında öne çıkan başlıklar şöyle idi:
    1. Sadelik
    2. Cömertlik
    3. İlim sevgisi
    4. Dini yaşamada hassasiyet
    5. Fedakârlık
    6. İffet ve nezahet
    7. Sadakat

    (alıntıdır.)

    alptraum ve safinaz bunu beğendiler.
  2. Alt 08-03-2012, 18:27 #2
    (cennet) Mesajlar: 113
    Allah Resulü Hz. Muhammed (sav)'e ilk iman eden onun en sadık arkadaşı Hz. Ebu Bekir es-Sıddık'ın kızı ve Hz. Peygamber'in zevcesi. Hicret'ten dokuz veya on sene önce Mekke-i Mükerreme'de doğdu. Annesi Ümmi Rûmân binti Âmir ibn Umeyr'dir. Hz. Âişe çok küçük yaşta müslüman olmuştur.
    Resulullah, ilk zevcesi Hatîcetü'l Kübrâ hayatta iken başka bir kadınla evlenmemişti. Onun vefatından sonra, bir süre daha evlenmedi. Resulullah, Hatice (ra)'ın ölümüne çok üzüldü. Osman ibn Maz'un'un hanımı Havle binti Hakim, Resulullah'a gelerek Ebu Bekr es-Siddîk'in kızı Âişe ile evlenmesini teklif etti. Sonra da Resulullah adına Ebu Bekr'e giderek kızı Âişe'yi istedi.
    Hz. Âişe'nin Resulullah'a nikâhlanması Hicret'ten iki veya üç sene önce oldu. Âişe validemizden rivayet edilen bir hadiste, Hz. Cebrail Âişe'nin resmini ipek bir hırka içinde Resulullah'a getirmiş ve "Bu, senin dünya ve ahirette zevcendir." demişti. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bakire olarak nikahladıkları tek zevcesi validemiz Hz. Âişe'dir. Hazret-i Âişe, Medine'de Peygamberimizin muharebelerine katıldı ve diğer sahabe hanımları gibi harpte yaralıların tedavisiyle bizzat meşgul oldu. Uhud gazasında sırtında su ve yiyecek taşıyıp yardım için Peygamber Efendimizin hep yanında kalmıştı. Hatta, peygamberimizin Uhud'da müşriklerin taslarıyla yaralanan mübarek yüzlerine, hasır yakıp, külünü basarak kanlarının durmasını sağlamıştı. Hz. Âişe bir ara Uhud'da kılıçla cepheye gitmek istemişse de, Resulullah buna müsade etmemiştir.
    Peygamberimiz (s.a.v.) 632 senesinde hastalanınca son gününü Hz. Âişe validemizin evinde geçirdi. Rebiü'levvel ayının onikinci pazartesi günü öğleden önce mübarek başı, Hz. Âişe validemizin göğsüne yaslanmış olduğu halde vefat etti. Resulullah'ın vefatından sonra Ashâb-ı Kiram, Hz. Aişe validemize müminlerin annesi adını vererek, ona büyük hürmet göstermişlerdir. Hz. Âişe de, sahabe içinde, kırk yıla yakın bir müddet daha yasamış ve pek çok hadis rivayet etmiştir.
    Hz. Âişe'nin bu son kırk yıllık hayatındaki en önemli olay; Cemel Vak'ası'dır. Hz. Osman'ın karışıklık çıkaran entrikacı asiler tarafından şehit edilmesinden sonra halîfe olan Hz. Ali, katilleri bulmak ve kısas yapmak hususunda günün şartları gereği olarak sabırla hareket etmeyi uygun bulmuştu. Bu yumuşak davranıştan yüz bulan asiler taskınlıklarını artırarak fenalıklarına devam ettiler.
    Durum böyle endişe verici bir hâl alınca Ashab-i Kiram'ın büyüklerinden bir kısmı (Talha, Zübeyr...) Mekke'ye giderek o sırada hac için orada bulunan Hz. Âişe'yi ziyaret edip, olaylara el koymasını ve kendilerine yardımcı olmasını istediler. Hz. Âişe de; acele etmemelerini, sabırla bir köşeye çekilip Hz. Ali'ye yardımcı olmalarını tavsiye etti. Ashab-ı Kirâm'ın büyükleri de Hz. Âişe'nin tavsiyesine uyarak, askerleriyle Irak ve Basra'ya gitmeyi uygun gördüler. Hz. Âişe'ye de: "Ortalık düzelinceye ve halifeye kavuşuncaya kadar bizimle beraber bulun, bize destek ol, çünkü sen müslümanların annesi ve Resulullah'ın muhterem zevcesisin, herkes seni sayar dediler. Hz. Âişe de, müslümanların rahat etmesi ve Ashab-ı Kirâm'ın korunması için onlarla birlikte Basra'ya hareket etti. Bu gidişi asiler, Hz. Ali'ye başka türlü anlattılar. Bu arada Hz. Ali'yi de zorlayarak Basra'ya gitmesini sağladılar. Hz. Ali de Basra'ya gelince Hz. Âişe'ye bir haberci yollayarak, olaylar ve yolculuğu hakkındaki düşüncelerini sordu. Hz. Âişe, fitneyi önlemek ve sulhu sağlamak için Basra'ya geldiğini; öncelikle katillerin yakalanmasını istediklerini halife Hz. Ali'ye bildirdi. Bu görüşü Hz. Ali’de uygun bularak sevindi. Memnun olan her iki taraf üç gün sonra birleşmeyi kararlaştırdılar.
    Bu barış haberini ve memnunluğu işiten münafıklar birleşmeye engel olmak için, gece karanlık basınca, her iki tarafa da ayrı ayrı askerlerle saldırdılar. Taraflara da: "Bakın, karşınızdakiler sözünde durmadı" deyip bu gece baskını ile ortalığı karıştırdılar. Karanlıkta neye uğradıklarını bilemeyen müslümanlar harb etmeye başladılar. Her iki tarafta karşısındakini suçluyordu. İşte bu iki müslüman grup arasında meydana gelen çatışmaya Cemel vak'ası denir.
    Bu vak'ada Hz. Aişe'nin ictihadı Hz. Ali'nin ictihadına uymamıştı. Buna rağmen galip olan Hz. Ali, müminlere anneliği Kur'an-ı Kerim ayeti ile sabit olan Hz. Aişe'ye ikram ve izzette bulundu. "Ali'yi sevmek imandandır." hadisini haber veren Hz. Âişe de Hz. Ali'yi çok severdi. Daha sonra Hz. Ali'nin şehadetine üzüldü ve çok ağladı. Çünkü, sahabiler birbirlerini çok severlerdi.
    Hayatının son devrelerini müctehid olarak bilhassa kadınlara mahsus hallere dair fikhi hükümlerde fetvalar vererek geçirdi. 676 yılında Medine-i Münevvere'de vefat etti. Cenazesini Ashabtan Ebû Hureyre (r.a.) kıldırdı. Vasiyeti üzerine Medine'de el-Bakî' kabristanına defnedildi. Küçük yaslarda iken Âişe'nin eğitim ve öğretimiyle bizzat babası Hz. Ebû Bekir (r.a.) ilgilenmiştir. Bütün müminlerin annesi olan Âişe validemiz daha küçük yaşlarda iken okuma yazma öğrenmiş, zekası ve kabiliyeti ile etrafının dikkatini çekmiştir. Öğrendiklerini unutmaz, ezbere tekrar ederdi. Hafızası çok kuvvetli idi. Akıllı, zeki, âlime, edibe, iffet sahibi bir hanım idi. Pek çok konuları şiirle anlatan sanatkârca bir ifadeye sahipti. Ashâb, karakter ve hâfızasına güvendikleri ayet-i kerime ile övüldüğünü bildikleri için birçok meseleyi ondan sorar ve öğrenirlerdi.
    Hz. Âişe validemiz babası Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, Hz. Osman'ın hilâfetleri zamanında Hz. Peygamber'den işittiklerini müslümanlara anlattı. Devamlı oruç tutar ve daima gece namazı kılardı. Hz. Âişe fıkıh ve ictihadda keskin, kuvvetli görüşe sahipti. Fıkıh ilminin kurucularından sayılır. Devrinin üstün âlimlerinden ve Fukahâ-i Seb'adandir.
    Hz. Âişe, güzel ahlâklı, merhamet dolu, cömert ve ibadete düşkün, çok zeki bir sahabiydi. Hepsinin başında en mümtaz vasfi ise islâm'a ve ilme olan büyük hizmeti idi. Müslüman bilginler arasında yaygın bir rivayete göre fıkıh ve dinî ilimlerin dörtte birini Hz. Âişe nakletmiştir.
    Ebû Mûsa el-Es'ârî: "Bizler, müşkül bir mesele ile karşılaştığımızda gider Hz. Âişe'ye sorardık." demistir.
    Abdurrahman b. Avf'ın oğlu Ebû Seleme: Resulullah'ın sünnetini Hz. Âişe'den daha iyi bilen; dinde derinleşmiş, Ayet-i Kerîme'lere bu derece vâkıf ve sebeb-i nüzulleri bilen, feraiz ilminde mahir bir kimseyi görmedim." demiştir.
    İmam Zühri: "Eğer zamanının bütün âlimlerinin ve peygamberimizin diğer zevcelerinin ilmi bir araya toplansa, Hz. Âişe'nin ilmi yine daha ağır basardı" derdi.
    Atâ b. Ebî Rebâh; "Hz. Âişe, ashâb içinde en çok fıkıh bilen, isabetli rey bakımından en ileri gelen bir kimse idi." demiştir.
    Tabiinden Mesruk; "Allah'a yemin ederim ki, Ashâb-ı Kirâm'ın ileri gelenlerden bir çoğu gelir Hz. Âişe'den Feraiz'e ait sorular sorar ve öğrenirlerdi." demiştir.
    Hz. Âişe, Peygamberimizden ikibinikiyüzon hadîs rivayet etmiştir. Kendisinden de Ashâb ve Tabiin'den bir çok kimse hadîs nakletmişlerdir. Sahih hadis kitapları Hz. Âişe'nin fetvaları ile doludur.
    (alıntıdır.)

    safinaz bunu beğendi.
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.