Korku Tüneli

Korkmaya ihtiyacı vardı. Yemeğini yemiş, suyunu içmiş ve uyumuştu. Artık filmler yetmiyor, insan yiyen böcekler, dinozorlar, vampirler, uzay yaratıkları ve zombiler heyecanlandırmıyordu onu. Mısırını yerken perdeden pençeler fırlıyor, gazozunu içerken ...


Ağaç Şeklinde Aç5Beğeni
  • 1 gönderen mina
  • 1 gönderen safer82
  • 2 gönderen Henna
  • 1 gönderen safer82

  1. Alt 01-30-2009, 21:23 #1
    mina Mesajlar: 162
    Korkmaya ihtiyacı vardı. Yemeğini yemiş,
    suyunu içmiş ve uyumuştu.
    Artık filmler yetmiyor, insan yiyen böcekler,
    dinozorlar, vampirler, uzay yaratıkları
    ve zombiler heyecanlandırmıyordu onu.
    Mısırını yerken perdeden pençeler fırlıyor,
    gazozunu içerken kan fışkırıyordu.
    Zarar vermeyen korku, ne gÜzel korkuydu.
    İşte emniyet içinde koltuğunda oturuyordu.
    Birazdan film bitecek, sinema,
    kalabalığı damperli bir kamyon gibi
    caddeye boşaltacaktı. Korkmak
    için para ödüyordu sinemalara.
    Korkmaya ihtiyacı vardı.


    Yeni açılan bir lunaparktan sözetmişlerdi.
    Korku tüneli müthişmiş.
    Bayılanlar oluyormuş heyecandan.
    Abartıyorlardır, dedi kendi kendine.
    Seyrettiği filmlerdeki en korkunç
    sahneler bile kılını kıpırdatmıyordu.
    Alışkanlığın elleri boğuyordu heyecanını.
    Yine de denemeye değerdi.
    Yemeğini yemiş, suyunu içmiş ve uyumuştu.
    Korkmaya ihtiyacı vardı.


    Lunapark rengarenk ışıklarıyla şehrin
    ortasında devasa bir gecelambası
    gibi yanıyordu. Bir balerin kulak
    zarlarını titreten müziğin eşliğinde
    dansediyor, uçuşan eteklerinden
    çığlıklar yükseliyordu. Donuk gözleri
    döndükçe kah bir palyaçoya,
    kah çocuğunun elinden tutmuş bir
    babaya, kah bir baloncuya değiyordu.


    Aynı müziği dinlemekten, aynı şekilde
    dansetmekten bıkmış gibiydi.
    Yüzünde korkunç bir ifade vardı.
    Eteğindeki insanları silkelemek
    havalara fırlatmak geçiyordu içinden.
    Ama kumanda odasındaki adam
    izin vermiyordu ona. Bir düğmeye
    basınca hızlanıyor, bir düğmeye
    basınca yavaşlıyordu. Durması
    için bir düğme yetiyordu.


    ‘Bu kez dinlemeyeceğim,’ dedi balerin.
    ‘Yavaşla’ düğmesine rağmen
    dönüşünü hızlandırdı. Kumanda
    odasındaki adam şaşırmıştı.
    Balerin gittikçe hızlanıyordu.
    ‚çığlıklar birbirine karıştı. ‘Yavaşla’
    düğmesi çalışmıyordu. Operatör
    bütün gücüyle basıyordu düğmeye.
    Balerin deli gibi eteklerini savuruyor,
    imdat sesleri yükseliyordu.


    Korkmaya ihtiyacı olan adam,
    bu işte bir tuhaflık olduğunu düşündü.
    Balerinin asit dolu gözleri üzerine
    değince yandığını farketti. Kendi
    etrafında bir tur daha atar atmaz
    gözünün içine bakmalı ve
    ‘Hadi ama yeter!’ diye azarlamalıydı onu.


    Birden kumanda odasındaki
    ‘yavaşla’ düğmesi Çalıştı.
    Balerin yavaşladı ve durdu.
    İnsanlar korku ve isyan içinde kumanda
    odasına doğru yürürken, balerinin
    dudaklarında hınzır bir gülümseme belirdi.


    Korkmaya ihtiyacı olan adam,
    ‘Bu lunaparkta bir gariplik var,’ dedi.
    Balerin ‘Hadi ama yeter!’ sözüyle
    yavaşlamIş olabilir miydi? Tesadüftü elbette.
    Ya gülümseme... ‘Bu kadar
    Çok korku filmi izlersen böyle olur,’
    dedi kendi kendine.


    Korku tüneline doğru giderken
    atlıkarınca çıktı karşısına. ‚çocuklar
    atlara binebilmek için sıra bekliyordu.
    Siyah, beyaz, kırmızı, mavi,
    yeşil, mor, rengarenk atlar yükselip
    alçalarak dönüyorlardı. Kalabalığın
    arasına karışıp çocukları seyretmeye başladı.


    Neşeyle atların kafalarını sallıyorlar,
    Çayırlarda dağlarda koşturuyorlardı.
    İnsanı yere atmayan at, ne güzel attı.


    ‚çocuklardan sadece biri gülmüyordu.
    Neredeyse ağlamak üzereydi.
    Dikkatle baktığında bir tek onun
    atının başını sallamadığını gördü. ‚çocuk
    başın iki yanındaki kulpları itmeye
    Çalışıyor, ama at inatla kafasını sallamıyordu.


    Başını sallamayan atı incelemeliydi.
    Döndüğü için sadece önünden geçtiği
    anlarda bunu yapabilirdi. Anneler,
    kendi Çocukları önlerinden geçtikçe
    el sallıyorlardı. işte onun atı da geliyordu.
    ‚çocuk hala başını sallamaya uğraşıyordu.
    Tam önünden geçerken atın başına
    eliyle hafifçe vurup ‘Aptal şey’ dedi.


    At aniden başını çevirdi. Garip bir ses
    Çıkartarak elini ısırmaya çalıştı.
    Sonra dişlerini göstererek uzaklaştı.
    Adam ‘Abarttın’ dedi kendi kendine ‘Abarttın’.


    O sırada bir palyaço yaklaştı yanına.
    Kocaman kırmızı burnu ‘Gondolu gördün
    mü, gel!’ derken bir aşağı bir yukarı oynuyordu.


    Gondol şeklindeki bir salıncaktı bu.
    Kayığın uçları sırayla gökyüzünü yokluyordu.
    Her inişte yere bir parça karanlık indiriyor,
    her yükselişte göğe bir parça çığlık taşıyordu.
    Palyaço ‘Sen de bin!’ dedi. O, lunaparka
    sadece korku tüneline girmek için gelmişti.
    Hesapta ‘gondol’ yoktu. Palyaço
    ‘Hadi!’ diye ısrar etti.
    Kıramadı. Gondol boşaldıktan sonra
    ucunda kaptan heykeli bulunan tarafa yerleşti.
    Bakalım yanına kimler oturacaktı.
    Hayret! Hiç kimse gondola binmek
    istemiyordu. Aşağıda biriken
    meraklı kalabalık, gondolun hareket
    etmesini bekliyordu. Tedirginlik
    içinde ‘Başka yolcu yok mu?’
    diye sordu. Palyaço ‘Hayır!’ dedi.


    Gondol hareket etmeye başladı
    . …önce ağır ağır, sonra hızlı hızlı sallandı.
    Daha sonra uçarcasına gidip gelmeye başladı.
    Bir önceki seferde yolcular beraber çığlık
    atarak heyecanlarını bölşüyorlardı.
    Korkuyu bile paylaşmak güzeldi.
    Oysa şimdi... Palyaço aklından
    geçenleri anlamış gibi elini havaya kaldırdı.
    Bunun Üzerine aşağıda biriken kalabalık
    ‘Heey!’ diye bağrıştılar.
    Artık kayığın her düşüşünde el kalkıyor,
    aşağıdakiler hep birlikte çığlık atıyordu.


    O kadar hızlanmıştı ki bir an yerinden
    fırlayacağını zannetti. Elleriyle yapışmıştı
    önündeki demire. Başı dönüyor,
    midesi bulanıyordu. Palyaço elini
    artık kaldırmıyor, kalabalıktan çıt çıkmıyordu.
    Ay ışığı gondolu ve yüzünü yalıyordu.
    Sarı bir yüzdü bu. aniden sırtında bir
    şey hissetti. Sırtına dokunuluyordu.
    ‘Yok canım!’ dedi. ‘Gondolda benden başka
    kimse yok’. Ancak arkadaki hareket Israrlıydı.
    Dürtükleme, neredeyse tekmeye dönüşecekti.
    Arkasına dönmeye cesaret edemiyordu.


    ‘Hey baksana buraya!’ diye bir fısıltıyla ürperdi
    kulağı ve vücudu birden buz kesti.
    Arkaya hala bakamıyordu. ‘Kimsin sen!’
    dedi kendi kendine ‘Kaptan!’ dedi arkadaki
    ses. ‘Gemimde ne işin var?’
    Bütün cesaretini toplayarak arkaya döndü.
    Tahtadan bir kaptan heykeli...
    Hiçbir hareket yoktu. ‘İnmeliyim!’
    diye bağırdı palyaçoya ‘İndir beni!’.
    Palyaço elini kaldırdı. Seyirciler son
    kez ‘Heey!’ diye bağrdılar. Gondol durdu.
    Fena halde dönüyordu başı.
    Hemen eve gitmeliydi. Vakit geç olmuştu.


    Palyaço: ‘Ya korku tüneli,’ dedi.
    ‘Oraya girmeyecek misin?’
    ‘Nereden biliyorsun?’ diye sordu
    Ürpererek. ‘Korku tüneli için geldiğimi
    nereden biliyorsun!’ Palyaço bu soruyu;
    ‘Bildiğim bir şey yok. Lunaparka gelen
    herkes korku tünelini görmek
    ister.’ diye cevapladI.


    ***


    RaylarIn Üzerinde yürüyen arabalar,
    yolcusunu alır almaz hareket ediyor,
    korku tünelinin kapısına Çarpıp içeri dalıyordu.


    Sonunda sırası gelmiş, arabası hızla
    karanlığa karışmıştı. Hiçbir şey görünmüyordu.
    YağlanmamIş tekerleklerin raylar
    Üzerinde çIkardığı metalik ses sinir bozucuydu.
    ‚çok geçmeden sirenler çalmaya, çığlıklar
    yankılanmaya başladı.Kendisinden
    öncekilerin çığlıkları olmalıydı.
    Demek sürprizler yaklaşıyordu.


    Arabası tam bir virajı alıyordu ki
    aniden yavaşladı. Karşısına, ağzını açıp
    kapayan ve pençesini sallayan bir ayı Çıktı.
    Kırmızı ışıkla yüzü aydınlatılmıştı ve garip
    sesler çıkarıyordu. Klasik korku tüneli numaraları,
    diye düşündü. çok geçmeden kervana
    başka vahşi hayvanlar da katıldı. Peşi
    sıra mumyalar, başına balta, göğsüne
    bıçak saplanmış adamlar, cadılar,
    hortlaklar, cüzzamlılar sökün etti. İskeletler
    ona el sallarken, gülüyordu. Aman ne korkunç!
    Niye girmişti ki tünele? aniden boynuna sarkan
    yılan dışında, hiçbir şeyden ürpermemişti.


    Araba hızlanmaya başladı. Artık garip yaratıklar
    çıkmıyordu karşısına. Demek tünel yolculuğu bitiyordu.
    İşte kendinden önceki araba da tünelden Çıkıyordu.
    İçeriye sızan ışık çıkış kapısını aydınlatıyordu.


    Tam kapının önüne gelmişti ki araba aniden durdu.
    Elektrikler mi kesilmişti acaba? Hayır!
    Araba geri geri gitmeye başladı. Ne oluyordu?
    Sistemde bir arıza mı vardı? Ya kendisinden
    sonra tünele giren arabalarla Çarpışırsa! Belki onlar
    da geri geri gidiyordur, diye düşünürken, araba daha
    önce yanından geçtiği bir mağaranın içine dalıverdi.
    Korkunç bir hızla yokuş aşağI gidiyordu.
    Siren sesi kesilmişti. Sadece tekerleklerin
    gıcırtısı duyuluyordu. Zifiri karanlıkta hiçbir
    şey görünmüyordu.


    Gözlerini yumup tünelden Çıkıncaya kadar
    açmamaya karar verdi. Ancak şiddetli bir
    gökgürültüsü, bu kararını bozmakta gecikmedi.
    Şimşekler Çakıyor, mağaranın duvarını yer
    yer aydınlatıyordu. Aydınlanan yerlere
    fotoğraflar yapışıyor ve düşüyordu...


    Caddenin ortasında kan kaybediyordu adam.
    Görünürde ambülans yoktu. Bir başka
    adam tezgahta böbreğini satıyordu.
    Vitrin camlarIna gözler yapışmıştı. Adama bak!
    Evini yıkmasınlar diye elini doğruyordu.
    Ya mavi elbiseli kız, neden okula alınmıyordu?
    Bir dede torunlarını boğuyor, bir Çocuk babasını
    tokatlıyordu. Beyaz, kanı ne çabuk sarıyordu!
    İlanlar yapıştırılıyordu duvarlara. Kasap Çengelleri
    için kuzu aranıyordu. Kapsama alanı
    dışındaydı herkes. Bütün tuşlardan aynı ses geliyordu.


    Sonunda fotoğraflar düştü, gökgürültüsü kesildi,
    şimşekler söndü Karanlık hakim oldu mağaraya.
    Yine hiçbir şey görünmüyordu. Araba hızla devam
    ediyordu yoluna. Ya bu ıslaklık?
    Yağmur mu yağıyordu? Ellerine, başına,
    yüzüne damlalar düşmeye başladI.
    Sık sık eliyle yüzünü siliyordu. Araba uçuyor, rüzgarı
    yüzündeki ıslaklığı soğutuyordu.


    VE DURDU...


    EVET ARABA DURDU!


    Karşısındaki duvarda cılız bir ışık yandı.
    Aman Allah’Im! Bu nasıl bir adamdı?
    Elleri, yüzü, her tarafı kan içindeydi.
    Kolunun biri kopmuş, gözleri oyulmuş,
    kalbi sökülmüştü. Hayır, bu bir oyun olamazdı.
    Kan kokusu duyuyordu. Bu kadar doğal
    bir maket olamazdı! Olabilir miydi yoksa?
    Ona dokunmalıydI. Korkudan kalbi yerinden fırlayacaktı.
    Dokunmalıydı ona. Elini yaklaştırdı.
    Titriyordu. Loş ışıkta duran adama dokundu.
    Kanın sıcaklığını neden duymuyordu?
    Etin yumuşaklığını neden hissetmiyordu?
    Soğuk, parlak bir yüzeydi dokunduğu.
    Biraz daha dikkatli baktı: AYNA!


    AYNAYA DOKUNUYORDU

    safer82 bunu beğendi.
  2. Alt 01-31-2009, 11:18 #2
    safer82 Mesajlar: 745
    İlginç

    mina bunu beğendi.
  3. Alt 01-31-2009, 14:07 #3
    mina Mesajlar: 162
    doğruyu söylemek gerekirse ilk okuduğum an çok korktum , ama bi zaman sonra kendime güldümm ve bunu sizinle paylaşmak istedim...

  4. Alt 01-31-2009, 20:13 #4
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    ben dün okuyacaktım baktım uzun...bir de gerilim içerikli sanırım...erteledim..şimdi bir cenazeden geliyorum...inşallah daha sonra okuyucam
    bizlerle paylaştığın herşey için teşekkürler ...
    ama şunu söyliyeyim, bıugün ilk defa bir kapağıı açık boş tabut gördüm, bu yaşıma rağmen ki büyüğüm sizlerden...
    Rahman Allah..bizleri hiç uzak etmesin rahmetinden.Yalan dünya derler ya hani....yalan bile az kalıyor değil mi?
    En Güzele emanet...

    mhmt ve mina bunu beğendiler.
  5. Alt 01-31-2009, 22:32 #5
    mina Mesajlar: 162
    amin... ölüm yaşa bakmıyo ki, ayrıca evet çook haklısın hakikaten yalan bu dünya ve ayrıca okuma canın sağolsun

    Konu mina tarafından (01-31-2009 Saat 22:39 ) değiştirilmiştir.
  6. Alt 02-01-2009, 01:26 #6
    safer82 Mesajlar: 745
    yine yapacağını yaptın mina ben şimdi nasıl uyurum yaw

    mina bunu beğendi.
  7. Alt 02-01-2009, 13:53 #7
    mina Mesajlar: 162

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.