Abdurrahman Dilipak
Gazeteci, Yazar
Ben de Kemalist'im. Adalet, barış, özgürlük, insan hakları, hukuk devleti istemek Kemalizm'se, herkes Kemalist'tir. Dünyada Kemalist olmayan hiç kimse yok. Gerçekte ise, böyle bir Kemalizm yok. Kemalizm'i böyle yorumlayan insanlar var. Aslında tabii baştan hemen şunu ayırmak gerekiyor. Atatürk ile Atatürkçülüğü, Atatürkçüleri ayırmak gerekiyor. Atatürk yasalarla korunmuştur ve bu konu üzerinde tartışmak, mayınlı tarlada top oynamak gibidir. Her zaman doğru söyleseniz bile, yanlış anlaşılabilirsiniz. Bu riskli bir konudur. Onun için Kemalizm korunmadığından, Kemalistler korunmadığından bu konu üzerinde konuşmak daha doğrudur.
Bizi ilgilendiren de bu. Kemalistler öyle bir Atatürk tanımı yaptılar ki, soğuk savaşın bir militanı olarak ta yakın zamana kadar, hatırlarsınız "Türk aleminin en büyük düşmanı Komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir". Ne oldu o tabelalar? Soğuk Savaş bitti, Atatürk'ün bir sözü de gitti. Onun değildi. Ama üretildi. Çünkü öyle bir Mustafa Kemal'e ihtiyaç vardı. Diyanetin kendine göre bir Mustafa Kemal'e ihtiyacı var. Öyle Kemalizm tipleri üretildi ki, Nadir Nadi gibi biri "Ben Kemalist değilim diye, bir kitap yazma gereği duydu". Atilla İlhan gibi biri "Hangi Atatürk" diye sordu. Lütfen. Kemalizm'in bugün özgün bir modelini bulmak mümkün değil.
Kemalizm'in bulunduğu şartlar Birinci Dünya Savaşı şartlarıydı. Bu şartların sonunda oluşan dünya sistemi içerisinde şekillendi. O günkü meclise bakın. Millet mi seçti o milletvekillerini? Hayır. Merkezden atanıyordu. Açık oy, gizli tasnif yöntemiyle tek parti tarafından seçiliyordu. Ve bu çok önem verdiğimiz bazı yasalar parti kongresinde kabul edildiği şekilde, gerekçesiz olarak meclise getirilip müzakeresiz olarak oy birliği ile kabul ediliyordu. Evet demokrasi bu. Bu da böyle demokrasi.
Onun için biz bir türlü taşları yerine oturtamıyoruz. Murat Belge Bey dedi ki, neredeyse din haline getireceklerdi. Evet, evet yani Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakarsanız görürsünüz. 1950'li yıllardaki Türk Dil Kurumu sözlüğünün din maddesinde Türk'ün dini Kemalizm'dir. Sadece bununla bitmiyor. Türk'ün yeni amentüsünü de yayınladılar ve bunu da din halinde, birileri de Kemalizm'i din haline getirmek istiyordu. Hatta bu konuda öyle ileri gidildi ki, 1960'lı yıllara geldiğinde Osman Nuri Çerman'ın Kemalizm'inde Kur'an'dan ayetler çıkartıp yerine Nutuk'tan parçalar koyma, ahkam ayetlerini de Kuran metni dışına çıkartmaya kadar saçma sapan şeyler ileri sürüldü Kemalizm adına.
Kemalizm adına bunlar da yapıldı. Yani bunlar Osman Nuri Çerman'ın "Dinde Reform" kitabına bakarsanız, işte bu şeriat bizi şöyle, böyle yapacaktı, Kemalizm bizi kurtardı, deniyor. Türkiye'de Mustafa Kemal Atatürk'ün önder olarak varlığı, Kemalizm olarak nitelendirilen ideolojinin açık bir oryantasyon bunalımı içinde olduğunu gizleyemez. En azından ülkede yaşayan birçok gözlemci bu görüştedir.
Atatürk'ün altı prensibinden günümüze ne kalmıştır diyor ve daha sonra soruyor. Ebeveynlerine okul çağındaki çocukların okul zamanı dışında Kur'an kurslarına gönderilmesini genel olarak yasaklayacak kadar ileri gidilmesi, benim için zor anlaşılır bir husustur. Böyle bir durum Avrupa'da düşünülemez. Komünist Doğu Almanya'da dahi çocukların öğleden sonra Kilise tarafından organize edilen din derslerine katılıp katılmamalarını ebeveynlerine dikte ettirmeye devlet cesaret edememiştir. Bu örnek laiklik konusunun çarpıcı politik güncelliğini göstermektedir. İslamcı Köktendinci bir Türkiye Avrupa'ya yakışmaz diyor, Theo Sommer. Ancak Silahlı Kuvvetlerini özgürlükçü demokrasisine izin verilen ölçüsü üzerinde belirleyici olduğu Kemalist bir Türkiye'nin de bir şeriat ülkesi Türkiye gibi, Avrupa Birliği içerisinde yeri yoktur. Kişiye tapma ve ölümsüz önder, eşsiz kahraman gibi tumturaklı açıklamalarla anayasa metnine kadar giren Cumhuriyetin kurucusuna Avrupa'dan çok Kuzey Kore'ye yakışmaktadır diyor.
Birilerinin ürettiği, Atatürk, gerçek Atatürk ile örtüşmüyor. Bakın, Mustafa Kemal'in ömrünün önemli bir kısmı Osmanlı paşası olarak geçti. Biz o dönemi çok iyi bilmiyoruz. Çanakkale Savaşının Genel Komutanı Liman von Sanders'ti. Mustafa Kemal Çanakkale'den sonra Filistin Müdafaasına gitti. Kudüs Müdafaasında. Yine Liman von Sanders komutandı üç ordumuza, 5., 6. ve 7. ordularımızdı sanıyorum, Liman von Sanders kumanda ediyordu. Acaba Liman von Sanders ile Mustafa Kemal'in ilişkisi neydi. Tarihi de çok iyi bilmiyoruz. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir, tarihten ders alınır. Tarih sadece kahramanlar ve hainlerden ibaret değildir. Bizim gibi normal insanlar da vardır ve onlar soru sorarlar, cevabını ararlar, yanılırlar; Doğruya ulaşırlar konuşarak. Kavga ederek değil ama. Birbirimizi dinlemeye, birbirimizin korkularını ve umutlarını anlamaya çalışmamız gerekiyor. Bakın dünya değişiyor.
Birinci Dünya Savaşı sonunda kurulan ülkelerin rejimlerinde bugün çok radikal değişiklikler oldu. Sadece Almanya'da değil. Bütün Avrupa ülkelerinde. Amerika'da. Ve önümüzdeki on yıl içerisinde de radikal değişiklikler olacak. Türkiye'yi Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşan siyasi ve ideolojik ortamın dar kalıpları içerisinde dondurmaya kimsenin hakkı yok. Atatürk'ün altı okundan bugün yaşayan sadece İnkılapçılıktır. Bugünkü Kemalist mantık, yaygın Kemalist mantık İnkılapçılığın önünde de engeldir. Çünkü statükocudur. Bu bir çelişkidir.
Artık bağımsızlık yerine karşılıklı bağımlılık. Ne bileyim, toplum yerine birey, emek yerine paranın öne geçtiği yeni bir dünya düzeninden söz ediyoruz. Paranın, bilginin, emeğin serbestçe dolaştığı, malın serbestçe dolaştığı bir dünyada kendimizi Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ulus devlet mentalitesiyle açıklayamazsınız. Geleceği bu şekilde fethedemezsiniz. Sadece bugünkü Avrupa'yı da idealize edemezsiniz. Avrupa da değişiyor. Değişecek. Biz gelecek projeksiyonumuzu elbette tarihten aldığımız tecrübelerle, bilgi birikimiyle şekillendireceğiz. Geçmişin bilgi birikimi, geleceğin umudu ve bugünün sorumluluğu ile hareket etmemiz gerekiyor. Hiçbir yerde tarihi durduramazsınız. Tarih akar. Tarih devam eder. Hiç kimseyle bir ulusu bağımlı kılamazsınız. Onu aşılamaz mutlak bir çizgi haline getiremezsiniz. Bu anlamda Kemalistlerin, eğer bu ideolojiyi yeni dünyaya taşımak istiyorlarsa, Kemalizm'e ihanet etmemesi gerekir. Aksi davranışlar Kemalizm'i yok edecektir.
İnterneti taradım. İnternette kaç tane site var diye, Atatürk ile ilgili. Kaç tane de Konrad Adenauer ile ilgili site var diye baktım. Atatürk ile ilgili 14.903 tane site var. Adenauer ile ilgili 20.382. Microsoft'un searchünden baktım. Bizdekilerin hepsi birbirinin kopyası. Ve çoğu da resmi kuruluş. Belediyelerimize varana kadar hepsi Atatürk sayfası yapmışlar. Dolayısıyla searche girmiş. Konrad Adenauer Vakfında ise Konrad Adenauer Gymnasium'un sayfasına girdim, resmi yok Konrad Adenauer'in. Bizde baştan sona resim var. Yani ilk yaptığımız şey onun resmini basmak. Hemen bu toplantının organizatörlerinden Türk Demokrasi Vakfının dışarıdaki kataloğuna bakın, yayınladığı en temel şeylerden bir tanesi Atatürk resimleridir. Çünkü en çok ihtiyaç duyduğumuz şey odur. Fikirleri nerede? Adenauer biraz yakışıksız anlaşılan. Ama yani lütfen, bir kıyaslayalım bakalım, Neler var? Ne oluyor dünyada? 80 ülkede bu KAV vakfı örgütlenmiş. 80 ülkede buna benzer tartışmalar yapıyorlar. Ve bu tartışmaların içerisinde Konrad Adenauer, Alman Politikası, Almanya'nın dünü bugünü tartışılıyor. Evet Atatürk'ün kurduğu bir cumhuriyet var. Türkiye'yi tartışırken de geçmişi ve geleceği tüm olarak görmemiz lazım. Tarihi yasak kapsamına alamazsınız. Tarihimizi bilmiyoruz. O zaman Kemalizm'i de doğru tanımlayamazsınız. Kemalizm'i kim tanımlıyor? Darbeciler tanımlıyor. Kim tanımlıyor? Parası olanlar. Medyayı manipule edenler, iktidarlar tanımlıyor. Her iktidar kendi meşruiyetini Kemalizm'de bulacağına göre, Kemalizm'i kendine benzetiyor. Kendine göre bir Kemalizm icat ediyor. Yani hiç kimsenin Kemalizm'i birbirine benzemiyor. Kenan Evren'in Kemalizm'i ile Toktamış Ateş'in Kemalizm'inin birbirine benzediğini hiç sanmıyorum. Akraba bile olamazlar. Bunu görmemiz gerekiyor. O zaman Kemalizm'i 21. yüzyılda yeniden tartışacaksak, sorgulayacağız da.
Lozan sadece bizim ulusal tercihimiz değildi. Mustafa Kemal'de katılmadı. Rıza Nur katıldı, İsmet Paşa katıldı. Uluslararası konsorsiyumun bize oynattığı bir modeldi aynı zamanda. Onun rasyonel bir dengesini kurduk. Niye Lozan'a takılıp kalıyoruz. Lozan'da iki şey temelden radikal şekilde değiştirildi. Bir tanesi dini oryantasyonu yok ettiler. İşte Almanya'da Cemalettin Kaplan, şurada bu, burada bu. Kendine göre herkes bir din icat etmeye çalıştı. Dünyada ekümenik temsilciliği olmayan tek din İslam'dır. Biz Allah'ın temsilcisini ya da İslam'ın temsilcisini aramıyoruz. Ama Müslümanların kendi aralarında birlikteliğini daha barışçı, insancıl eğitimi, öğrenimini sağlayacak, Müslüman dünyasının evrensel sorumluluklarını örgütleyecek seküler bir işbirliğine ihtiyacımız var. Tamam hilafet yozlaşmıştı, ama bakın dini oryantasyonu yok ederek bir yere gidemezsiniz. Laiklik yanlış bir şekilde uygulanarak bugüne kadar getirildi. Laiklik din devlet ayrılığı değildir. Dünyada böyle bir laiklik de yok. Kilise devlet ilişkisini düzenleyen laiklik. Almanya'da kontrat esasları uygulanır, Fransız laikliği kilise ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenler. Birinin diğerine egemenliği, devletin dine egemenliği Bizantinizmdir, laiklik değil ki. Din devlete egemen olursa, Teokrasidir. Evet bunlar olmayacak, başka bir şey olacak. Bir de bunların hepsi geçmişte kaldı. Bakın Euro-İslam ortaya çıkıyor. Sadece Euro-Dolar çıkmıyor. Belçika'da, Avusturya'da, yarın Almanya'da Müslümanlar kendi cemaat temsilcilerini seçecekler. Avrupa Birliği içerisinde Avrupa İslam Merkezi oluşacak, Avrupa Müslümanlarını temsil eden. Çünkü hukuk sistemleri öyle. Hıristiyanlığı temsil eden bir Vatikan var ya da Kiliseler Birliği var. Şu var, bu var.
Türkiye'nin tarihi misyonu ve sorumluluğudur bu, İslam Dünyasının manevi önderliğini yapmak. Zaten Türkiye'de hilafet bildiğiniz gibi kaldırılmamıştır. Hilafet makamı kaldırılmıştır. Hilafet makamı yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi kayyımdır. Şimdiki Türkiye Büyük Millet Meclisi frak giymiş bir şeyh-ül-İslam'dır aslında. Yasaya göre öyle. Bir defa bu dini oryantasyon bozukluğunu düzeltemezsek, Türkiye'nin de gelecekte çok ciddi sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdır.
İkincisi biz bir imparatorluğun varisiyiz. Ülkemizde bu kadar halk yaşıyor. Bir Osmanlı milletler topluluğu vardır. Osmanlının boşluğunu biz burada dolduramadık. Bir ağırlık merkezi oluşturamadık. Bir bölge politikası üretemedik. Dünya devletlerinin ciddiye aldığı, muhatap kabul edeceği, pazarlık yapan, bölge ülkelerini kanatları altında toplayan bir güç merkezi olmak için tekrar biz sadece Amerika'nın ve Avrupa'nın gözüne bakarak değil, bölgedeki Osmanlı Commonwealth'ini, milletler topluluğunun manevi liderliği içerisinde bir bölge siyaseti üretmek zorundayız. Eğer Atatürk'ü, onun kurduğu cumhuriyeti geleceğe güçlü olarak taşımak istiyorsanız, yeni bir strateji belirlemek zorundasınız. Türkiye Müslüman kimliği ile güçlü olmak zorundadır. Bizim Müslüman kimliğimiz Batıyla çatışmamızı gerektirmiyor. Yani 1500 yıldır burada şeytana tapan insanlar yaşar. Hiç de aramızda savaş falan olmamıştır. Ermenilerle, Süryanilerle, son dönemin Osmanlı belirsizliği içerisinde ortaya çıkan birtakım mugalatalar dışında bir şey olmamıştır.
Tarihteki misyonumuzu ve sorumluluğumuzu yeniden geleceğe taşımak üzere yeni bir disipline ihtiyacımız var. Yine aynı şekilde laikliğin yanlış yorumunun kesinlikle ortadan kaldırılması gerekir. Böyle bir laiklik tanımı yoktur ve Avrupa Topluluğunun oluşma süreci içerisinde Fransız laikliği de zaten bir daha kendini yeniden gözden geçirmek zorundadır.
Ümit ediyorum ki biz insanca barış içinde bir arada yaşamayı başaracağız ve geleceğe güvenle bakmayı kendi aramızda bir sinerjik ortamda üreteceğimiz değerlerle mümkün kılacağız.