İnsan emanetçi iken emanet edilenleri kendi malı zannetti. Bunca nimeti verene şükür etmesi gerekirken sırtını döndü. Çünkü insan kendine ve dolayısıyla Rabbine yabancılaştı. İnsan; mahlukatın en şereflisi, yani biz. Evet insan halife olarak yaratılmıştı yeryüzüne, varlık tesbihinin imamesi kabul edilmişti ve her şey onun emrine verilmişti..
Her şeye merhamet gösterecek ve rahmet soluklayacaktı. Allah'ın kendisine bahşettiğini Allah'tan saklamayacak ve O'nun yolunda sarf edecekti. Bilecekti bir fani olduğunu ve ölümün yanı başında dolaştığını ve bilecekti ecelinin emellerini çepeçevre sardığını. Hiçbir şey kalıcı değildi bu âlemde. Her doğan ölürdü elbet. Unutmayacaktı kul olduğunu. Peki ne olmuştu da insan böylesine değişmişti. Rabb'ine itaat edecekken Rablik iddiasına düşmüştü. Yağmurunu yağdıramadığı, güneşini doğduramadığı bir dünyada nasıl yağmura ve güneşe, sahip olmadığı bunca eşyaya sahiplik cüretinde bulunmuştu.
Hele emanetçi iken emanetleri kendi malı gibi bilip hak iddiasında bulunmak da nereden çıkmıştı?