Diyarbakır’da 3 Ocak 2008 tarihinde terör örgütü PKK/Kongra-Gel tarafından gerçekleştirilen hain saldırıya tüm dünyadan vicdan sahibi herkes tepki gösterdi. “Hiçbir vicdana sığmayan bir vahşet” olarak nitelenen kanlı saldırı, tüm kesimlerce kınandı. Tepkilerin arasında dikkatimi çeken bir tanesi, paylaşılmaya değer ve oldukça anlamlı. PKK’nın en çok zarar verdiği kesimlerden olan Kürtlerin bir temsilcisi, “Nasname” adlı sitede bakın duygularını nasıl ifade ediyor:
“03.01.2008 gecesinden beri, yani Amed’te sivil Kürt insanlarına karşı işlenen katliamdan beri haberleri izleyemiyorum. Evdeysem haberleri izlemiyorum, dışarıdaysam televizyon yanımda bangır bangır bağırırken, Kürt annelerinin çığlıkları kulaklarımı parçalarken kulaklarımı kapatmaya veya oradan uzaklaşmaya çalışıyorum. Artık beynim, mantığım, bilgim olayları anlamakta çaresiz kalıyor.
Böyle bir eylem ancak Kürt düşmanları tarafından yapılabilir. Bu eylem eğer Kürt halkına karşı işlenmiş bilinçli eylem değilse bile karşımızda Kürt halkı adına eylem yürüten yeteneksiz insanların olduğunu gösteriyor. Her iki koşulda da Kürt halkına karşı suç işlenmiştir.
Apo’cu grubun uzun süredir yürüttüğü politikanın Kürt halkının aleyhine olduğu, Kürtleri köşeye sıkıştırmak istediği son somut olaylardan da görülmektedir. Apo’cu grubun yol açtığı ve Kürt halkının aleyhine olan son gelişmelerden bazıları şunlardır:
1) Dağlıca saldırılarının sonuçta Kürt halkının aleyhine sonuçlandığını hepimiz yaşayarak gördük. Apo’cuların provokasyon kokan eylemi…Kürtler bu eylemler sonrasında zor durumda kalmışlardır.
2) Meclise seçtirdikleri temsilcilerin çoğunun Kürt halkı ve Kürt illerini temsil yeteneğine sahip insanlardan olmadığı ortaya çıkmıştır. 3-5 temsilci dışında çoğunun siyaset ve diplomasi yeteneği olmayan parti militanlarından olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yeteneksiz temsilciler yüzünden Kürt insanı teslim alınmış, hareketsiz bırakılmıştır. Bir kısım seçtirilmiş militanlar yüzünden sivil siyaset alanı tahrip edilmiştir.
3) Apo’cular, Kürt kitlelerini sadece Öcalan için harekete geçirmeye çalışmışlardır. Avrupa ve Türkiye’deki eylemlerinin temel amacı hep Öcalan’ın sağlığı ve tutukluluk şartları olmuştur.
4) Öcalan’ın her avukat görüşmesinden sonraki açıklamalarla sıradan Kürt insanının düşüncesi arasında fark olduğu ortaya çıkmıştır. Öcalan’ın tavır ve açıklamaları, Kürt insanının, Öcalan’a bağlılığını da azaltmıştır.
5) Amed katliamı, doğrudan Kürt insanını hedef alan bir saldırıdır. Sivil insanlara saldırının savunması olamaz, hele Kürt sivillerine saldırının savunması hiç olamaz. Bana göre, güvenlik güçleri Apo’cuların eylemlerini artık kontrol edebiliyorlar. Bu aşamada İstanbul, İzmir gibi şehirlerde eylem koyamamaları veya eylem koyacakların eylem öncesi yakalanması örgütün kolayca izlendiğini gösteriyor.
Kürtlerin yaslarını tutacak kimseleri bile kalmadı… Tavırsız kalmak, Kürtlerin kadim düşmanlarına hizmettir….”
Türkiye’de PKK, bugüne kadar sürdürdüğü katı ideolojik yapısı ve silahlı mücadele yöntemleri ile varlık sebebini kaybetmektedir. Gerçekleştirdiği katliamlar ve terör eylemleriyle Türk kamuoyunda haklı bir nefret uyandıran ve terör örgütü olduğu gerçeği birçok yabancı ülke tarafından resmi düzeyde kabul edilen PKK’nın, vazgeçmediği şiddet kullanma tehdidi ve ırkçı görüşleri, terörist kimliğini açıkça ifade etmektedir. Diyarbakır’daki hain eylem ise, barış ve demokrasi karşıtı PKK’nın, Kürt halkına yönelik imha amaçlı saldırılarından sadece bir tanesidir.