Doğru ve yanlış kavramlarını, biz o zamanki kitaplarımızdan böyle öğrendiğimiz için, o resimdeki çarşaflı kadının da yanlış bir şeyler yaptığını bize anlatmaya çalışıyorlardı sanırım. Peki, ama o kadın ve yaptığı şey niye yanlıştı? Oysa benim annem de, o çarşaftan giymese de, başını örtüyordu ve bize doğru bir davranış yaptığı söylenilen o açık saçlı ve kısa etekli kadından çok farklıydı. Ne yani, o zaman benim “ilk öğretmenim” olan annem de mi bir şeyleri yanlış yapıyordu? O resme ve ardından öğretmenimizin anlattığı konulara göre, benim annemin de üzerine kırmızı bir “X” işareti mi çizilmesi gerekiyordu?
Öğretmenimiz bize derste Atatürk ilke ve inkılâplarını anlatırken, mesele kılık kıyafet inkılâbına geldiğinde, hep inceden inceye bir üzüntü hissederdim. O bir kahramandı bize öğrettiklerine göre, çünkü yurdumuzu düşmanlardan kurtarmıştı Peki, ama neden insanların kıyafetlerini değiştiriyordu? Hem ben de büyüyünce annem gibi olacaktım, o zaman ben de mi yanlış yapanlar ve cumhuriyete karşı çıkanlar listesine girecektim? Ama annem hiç de kötü bir insan değildi, üstelik çok da bilgiliydi!
Ve yine öğreniyordum ki, medreseler, tekkeler ve zaviyeler bir bir kapatılmıştı. Bu kavramların ne demek olduğunu tam olarak bilmesem de, bir şekilde Allah ile ilgili olduğunu düşünüyordum o çocuk dünyamda. Çünkü torunlarının her birine çok düşkün olan Hafız Hoca Dedemiz bize hatıralarını anlatırken içinde mutlaka medrese ifadesi geçerdi. Daha okula gitmezden evvel Kur’ân okumayı bize dedemiz ve ananemiz öğretmişti. Ama yine okuldan aldığımız bilgilere göre Kur’ân harfleri yasaklanmış, yerine Latin harfleri gelmişti. Dedem hatıralarında, insanların bir gecede nasıl cahil kaldığından da söz etmişti. Dedemin o güzel sesiyle okuduğu ezan da bir zamanlar yasaklanmıştı. O zamanları anlatırken çok duygulanır ve dedemin gözleri dolardı, bense bir türlü niçin üzüldüğünü anlayamaz, ama dedemin gözlerinden yaşlar aktığı için çok üzülürdüm...
Ben de onun niçin üzüldüğünü öğretmenime sormaya karar verdim. Ne de olsa onlar her şeyi biliyorlardı.
“Öğretmenim, benim dedem dedi ki, insanlar bir gecede cahil kalmışlar Hem dedemin okuduğu ezan da yasaklanmış eskiden. Peki, ama neden yasaklanmış öğretmenim? Ezan kötü bir şey mi?”
Öğretmenimden aldığım cevap çocuk aklımdaki çelişkilerime bir yenisini daha ekledi:
“Galiba senin deden Atatürk’ü sevmiyor Tuba’cığım. Sevseydi öyle şeyler anlatmazdı sana. O, yurdumuzu düşmanlardan kurtardı Ona bunun için teşekkür etmeliyiz”
“?”
Ciddi bir hayal kırıklığı yaşamıştım o vakit. Dedem benim için çok özel bir insandı, ama öğretmenim ona da, tıpkı resimdeki gibi, bir çarpı işareti koyuvermişti
Sorularım sonraki zamanlarda hayatımda tek güvendiğim ve en çok sevdiğim erkek olan babama oldu;
“Babacığım, Atatürk Kur’ân okumuş mudur sence?”
“Babacığım, ezan okumak neden suç olmuş?”
“Babacığım, dedem Atatürk’ü seviyor muymuş?”
“Peki, ama babacığım, örtünmek niye kaldırılmış?”
Babamın bu yöndeki sorularıma verdiği cevapsa her seferinde benzer oldu:
“Büyüyünce öğrenirsin Bu konular biraz daha büyük sınıflar için Üniversiteye gidince kendin araştırırsın Olmaz mı benim güzel kızım?”
***
Zaman babamı haklı çıkardı Büyüdüğümde sorularımın cevaplarını, hatta daha da fazlasını öğrendim Ancak babamın dediği gibi üniversitede değil, çünkü üniversiteye gitme teşebbüsünde bulunduğumda, başörtülü olduğum için, benim de üzerime kırmızı bir çarpı işareti koymuşlardı, tıpkı resimdeki o kadın gibi…
alıntıdır
selam ve dua ile