Dar koridorlarında devlet dairelerinin, dosya gibi dizilmiş gölgelerin arsından geçişlerim olmuştur aldırmadan. Otoriteye dair mesafe bilincinin sorunsallaştırılması kurultayına kurgusal bir katılımın zihinsel hazırlık aşamalarında bulunuşum deneysel çabalarımdan yalnızca biridir sadece. Teneffüs meselesi, asrın meselesi olurken; şahitliğimize şahadet edecek olana ilişkin iyimserliğimiz, her defasında bozguna uğramıştır kent meydanlarında.
Şu ak çadır kara çadır ayrımı; şu acayip bozkır töresi, sanki her yerinden neşet ediyor yaşamın. Alameti olmayan azaba tercüman olacak lisana ilişkin arayış; varış çizgisi yoklukta asılı bir maratonda koşmayı zorunlu kılıyorsa eğer, izah denen safsatanın rasyonelliği vallahi yalandır kanımca.
Şaka, durumsallığın sahici tek ismi olarak metastaz yapıyor günün içinde ve aynı karenin sayısız tekrarına katlanma lüksümüzün olduğu düşünülüyor hâlâ. Uzun cümlelere olan tutkum inanın okuyucuya saygımdandır, Jean Paul Richter; Almanların büyük yazarı da öyle düşünüyordu, tam olarak onun söyleyişi şöyleydi “Bir tek uzun cümle, okuyucuya saygı açısından yirmi kısa cümleye bedeldir. Nasıl olsa okuyucu bunları yeniden okuyacak, hatırlayacak ve sonunda tek bir cümle halinde birleştirecektir. Yazar konuşmacı değildir; okuyucu da dinleyici değildir.”

ALİ AYDIN