Kutadgu Bilig
“selamı veren eman verir; selamı alan selamette olur”
der ve
“garibe bir selam, bir altın yerine geçer” diye ilave eder.
Barıştır selamın bir anlamı ve bir anlamı huzur.
Selim ile Salim, Selami ile Selamet, Süleyman ile Müslim, Müslüman ile İslâm...
Hep aynı kökten hep aynı çiçekten. Ilgıt ılgıt rüzgar, ışık ışık tebessüm.
Hiçbir şey iken biz, Elest Bezmi’nde bize can bağışlayana can verme sözüdür selam.
Gök kapılarını açan kutlu zamanlar güzeli... Temiz yüreklerin ve gülen yüzlerin artırır aydınlığını.
Doldurur beyaz heybemizi ve boşaltır kara defterimizi. Rahmetinden alır kuvvetini diller ve o söz ile silinir bütün suçlar.
Selam bir gülümseyiş, selam bir bakış, selam bir merhabadır;
selam tam vaktinde bir gönül alma, ta yürekten bir teşekkürdür.
Selam bir umman; sevgi saklar derinliklerinde.
Selam içten bir tebessüm, kalbî bir yakınlıktır. Selam ve aleyk, birbirini bütünleyen ikizler...
Selam geldi ve bütün yaslı çehrelerdeki kederlerin yerini en içten tebessümler aldı.
Onun sıcaklığıyla karanlık gönüllerimiz aydınlandı. Göz gözü görmez olduğunda ve ters düştüğünde birbirine bütün yollar ve dahası gönüller kapattığında birbirine çelikten kapılarını,
açtırmaz mı bahar çiçeklerini bir selam?
Adı sinelerimizden kazınmak ve namı yeni nesillere unutturulmak istendi. Ve şair:
Bir devrde geldik ki azîzân unutulmuş
Tutmuş yerini hurd u büzürgân unutulmuş. demek zorunda bırakıldı..
Hasretlerimiz düğüm düğüm selamlarda gizlenir ve seher yelleriyle gönderilir yar olan uzak diyarlara.
Selamların en güzeli ile başlar ve selam ile sona erer bütün mektuplar.
Heyhat!.. Ne selamlar ile rahmet dilediğimiz dualarımız, ne de satırlarında sevgi çiçekleri açan mektuplarımız kaldı.
Oysa o, kıyamda bir ayet; kaidede bir tahiyyattı. Küçük büyüğe, yürüyen oturana, süvari piyadeye, az çoğa...
Ama ne zaman ki ilâhi huzura selama durmayı unuttuk ve sağ cenahımızdaki meleği işsiz bıraktık, işte o zaman unuttuk selamı.
Belki içimizdeki yabanlıklardır veya yabancılıklardır bize selamı unutturan. Sahi, kalbimizin bütün paslı kapılarını ardına kadar açıp da, o vefalı dosta en son ne zaman bir salât u selam yolladık?
Oysa O, “sizden biriniz bir meclise girdiğinde evvela selam versin” ve “aranızda selamı yayınız” buyurmuştu.
Ve kutlu bir selam ile gelmişti dünyaya.
Oysa duymadı mühürlü kalpler teri gül kokanın selamını.
Oysa O, bir gün arkadaşlarının arasında, uzaklara bakıp, “kardeşlerime selam olsun!” demişti.
Yazık ki biz o kelimeyi onun söylediği yalınlıkta, onun söylediği sıcaklıkta ve tazelikte söyleyemedik.
Kurtuluşun, saadetin, barışın, sevginin, merhametin ve adaletin o bir kelimede saklı bulunduğunu dosdoğru anlayamadık ve anlatamadık.
Hatta “rüşvet değildir deyu” almadık.
Ne olur bugün Yunusleyin bir selam verelim onbir ay unutup bir ay hatırlayabildiklerimize.
Düşkünlere, yetimlere dullara, çocuklara, sevgililere, kimsesizlere...
Kalmasın selamın gönlünü okşamadığı bir yaralı yürek. Bir gülümseyişimizle ısıtalım ısıtamadıklarımızı.
Biz dünyadan gider olduk,
kalanlara selam olsun.
Bizim için hayır dua,
kılanlara selam olsun.
Ecel büke belimizi,
söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi,
soranlara selam olsun...