Kişinin nefsini arındırıp yüceltmesinden maksat, kendisini kötü düşünce, söz ve eylemlerden uzaklaştırmasıdır. Yüce Allah, nefsini arındırıp, yücelten kişilerin ahirette felaha ereceklerinden Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
“Nefse ve onu şekillendirene, sonra da ona kötülüğünü ve sakınmasını bildirene yemin olsun ki, nefsini arındıran felaha ermiştir. Onu alçaltıp karanlığa gömen ise kaybetmiştir.” (Şems, 91/7-10.)
Bu ayette, nefs kavramının “benlik, şahsiyet, karakter” gibi anlamlara geldiğini söylemek mümkündür. Yüce Allah, “nefsi” yani insan benliğini, şahsiyetini, karakterini yaratırken ona şekil vermiştir. Ruh ile bedenin buluşmasını gelişigüzel yapmamış, bu buluşmadan pek çok karakter özellikleri ortaya çıkmıştır. Akıl, kabiliyet, yetenek, sevgi, inanç, zeka, iffet ve cesaret gibi unsurlar bu ruh-beden buluşmasında insan karakterine kazandırılmıştır.
İnsan, birbirine zıt kutuplar olan fücur ve takva özelliğine sahip çift yönlü bir varlıktır. Fücur, kötülüğü bilme ve seçme yeteneği, kötülüğe eğilim duyma, bir anlamda da kötülüğün kendisidir. Takva ise iyiliği bilme ve seçme, kötülükten sakınıp korunma yeteneği, iyiliğe eğilim duyma, bir anlamda da iyiliğin kendisidir. Bunları, insana ilham eden Allah’tır, ama nefsini arındırma veya kirletme fiilini yapan insanın kendisidir.
Fücur, insana, günaha, yanlışa ve kötüye açık olma özelliği vermiştir. Şeytan, işte bu özelliğin eşiğinden insana yaklaşmaktadır. Öte yandan Allah, nefse “takvasını” yani korunma sistemini koymuştur. Her canlının kendini koruma sistemi olduğu gibi insanın da bir korunma sistemi vardır. Böyle bir korunmayı gerçekleştiren sistem kişinin takvası olmaktadır
Sonuç olarak, böyle bir korunma sistemini faaliyete geçirebilenler, kurtuluşa, zafere, mutluluğa ve umduklarına ulaşmış olacaklardır. Buna, kurtuluş denilmesinin sebebi, şeytana karşı verilmiş en büyük mücadelenin kazanılmış olmasındandır. Cehalet, düşüncesizlik, günah ve imansızlığın korkunç zincirinden kurtuluşun zaferi olmaktadır. Bu sebeple, kurtuluşu sağlayan bir bakıma Allah değil, insanın kendisidir diyebiliriz.
NURULLAH DAĞ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ