Dayanılmazlığın en demlenmiş saatlerinde yazıyorum. Uzun zaman oldu yüreğimin şehirlerinde yağmursuz bir zamanın kaldırım taşlarını adımlamayalı. Şimdi huzura inat üşüyorum bu şehirde. Daha bir yorgun daha bir kederli. Her şey bir yana da sevdiğim vefasızlığındı beni vuran kış gibi. Neyi nasıl anlatacağıma fırsat verilmemişti oysa.
Şimdi bu dünyaya bile fazla geldiğimi düşünürken hak etmediğim acıların derin yaralarında sızlıyorum. Üzerime yıkılan suçsuzluğumun ağırlığı altında ezilirken insanların karanlık bakışlarına hedef oldum sebebsiz. Bir sürü tevil bir sürü neden bir sürü bahanelerle kırıldı kalemim zalim ellerde.
Ben bu fırtınalı denizde senin mücadeleni verirken gemiden ilk ayrılanın sen olacağını da düşünmemiştim hiç. Sen sustun hicranım büyüdü sen sustun başkaları konuştu. Şimdi neyin bedelidir bana ödettiğin. Ne yapmıştım ki sana? Giden sendin, mücadele etmeyen sen. Söyle sana nasıl anlatayım yüreğimin derin acılarını. Bir ömür boyu hapsolduğum sevdamın zindanlarından sana nasıl sesleneyim.
Canımın yangınlarıdır acıyla kıvranıp sonsuzluğa gebe. Bitik bir tümcenin sen hecesinde asılta yaftam. Herkes idamına rey verirken sen kırdın hayat kalemimi. Senin için neleri feda ettiğimi bilemedin. Hiç bilemeyeceksin?.Bir ilkbahar sevdasında bulmuşken seni kış denen zemheri ayazların zincirlenmiş vakitlerine hapsettin.
Yüreğimdeki kor soğukluğu nereye sığdırsam eliflenmiş duygularımın asmalarına tutunup Her gece gözlerim buğulanırken isbahın fısıtltısıyla sesleniyorum sana Ve hala direniyorum yokluğuna tüm mevsimsizliğime rağmen. Çağıl çağıl akan nehirlerin hıçkırırcasına yağan yağmurların en hızlı takipçisi oldu gözlerim. Hala gözlerimde taze kalan bir nem. Hala söylemekten bıkmadığım hazin bir beste.
Anlamadığın...
-Mercandede