Gecenin orta yerindeyim.Kemiğe dayanmamış bıçakları beklerken ben,ruhum sırtından hançerlendi Anne! Hırçın vakitlerin zindanındayım şimdi. Çaresizliğin denizinde sığınacak bir çare aramaktayım. Unutulmuş düşleri yazamamanın ızdırabını yaşamıyorum Anne! Her gece kendi ruhumun zindanındayım ben, sen uykunun en derin yerindeyken. Sana yazılacak o kadar çok şey var ki. Korkular,suskunluklar...
Anne,kaybolduğumu hissedebildin mi? Gözlerinin önünde esir alındığımı. Neden bu kadar çok sustuğumu sordun mu hiç kendine? Neden her gece her şeyden kopup kendime sığındığımı düşündün mü? Karanlıkların ortasında bütün umutlarımı bir bir kurşunlayan o karanlık adamları gördün mü?Duyabiliyor musun her gece feryatlarımı? Anne!Ne olur tut elimden!Kalabalıkların arasında yalnızlığın girdabına düşüyorum. Ruhumun kanatlarını kırdılar Anne! Biricik oğlunun yüreğini susturdular. Esir ettiler bakışlarını. Sen,ben tam vaktinde eve geldiğim için sevinirken ben vakitsiz esaretlerde kıvranmaktayım. Sen yaşadığıma sevinirken her akşam,ben ruhumun gölgesinden damlayan sıcacık kanları silmekteydim ruhumun zindanından. Anne oğlun düşecek ellerinden.Umudu elinden alınmış ruhu şimdi şekeri elinden alınmış çocuklarla sırdaş.
Neden sustuğumu soruyor herkes Anne! Neden konuşmadığımı. Sanki konuştuğum zaman tercümansız beni anlayacaklar. Geçmişin hesaplaşmalarını bugüne sarkan soruları ruhumu zincire vurmuşken. Soramadığım hesapların muhasebe günü yaklaşırken neden konuşmadığımı soruyor. Tut ellerimi sen,yoksa düşeceğim girdabına gecenin.
Ve gelelim neden sustuğuma. Dostlar.Bunca suskunluk bunca korkular kuşatmışken meydanları. Benim konuşacağım ne kaldı ki. Kemiğe dayanmamış bıçaklar,biz onların kemiğimize dayanmasını beklerken sırtımıza saplandı. Sen söyle Anne, söylenecek ne kaldı?
Çıldırmak üzere olan bir hasta için acilen bir yudum özgürlük aranmaktadır.İlgilenenlerin ........ numarayı aramaları önemle rica olunur diye bir anons duyarsan televizyonlardan Anne. Bil ki tutsak edilmişim ve hiçliğe gitmekteyim süratle. Anne kayboluşumun başladığı günlerdeyim ben. Ruhumun zindanından o günleri seyretmekteyim. Yıkılışımızı yaşıyorum yeniden,kendi depremlerimi. Saat gecenin üç buçuğu ,sen yan odada uykunun en derin yerindeyken ben ruhumun zindanında işkenceyi solumaktayım.
Halam çocuğuna şöyle ufak bir tokat attığında;beni göstererek kızmıştın : Bak Abdullah yirmi yaşına geldi daha bir fiske vurmadık,hiç vurulur mu el kadar çocuğa?. Ben sustum, söylenecek çok şey yoktu zaten.Bilmiyorsun kaç kere sürüklendi bu genç beden yerlerde. Kaç kurşun delip geçti ruhumu. Ne kadar acı varsa ordu olup işgal ettiler yüreğimin her köşesini bilmiyorsun. Kaç ızdırabı taşıdı bu yorgun ceset? Kaç kuşatmaya direndi? Fiske vurulmamış bir çocuk zannediyorsun beni Anne. Bilmiyorsun kaç kere dövdüler oğlunu.Kaç depremin enkazını taşırım sırtımda? Bilmiyorsun. Yıkıntılar şehrinde ve bunca ölü hayatın arasında nasıl tutuşur yanarım bilmiyorsun. Bilmediklerinin içinde yaşadığından nasıl kayıp düşüyorum hiçliğe gözlerinin önünde. Görmüyorsun.
Açıkçası işte böyle güzel Annem! Yağmurlarda ıslanmış bir ruhun ve kalbinin ayakları prangalanmış bir garip çocuğun yanında yaşamaktayım. İşgal edilmiş bir ülke taşırım içimde. Gözlerime bak Anne... Üzerime hayaller kurma olur mu? Unut torununu seveceğin güzel ve bembeyaz yarınları. Mezuniyet törenine gidip gururla alkışlayacağın bir çocuğu unut. Mezuniyet töreni yaklaşmıştır oğlunun. Meydanları ihanet kokan bu karanlık okuldan. Bir yudum özgürlük için acımasızca harcandığım bu şehirden korkularımı alıp yanıma, ruhumun zindanından yüreğimin hücresine gidiyorum.
Güzel cümlelerle anlatacaktım düşlerimi. Korkuları değil umutları, hazan mevsimlerini değil baharları yazacaktım Anne! Masum çocukların gülen yüzünden yansıyacaktı dizelerim. Olmadı. Olamazdı da. Bunca garipseyeceğin düşüncenin içerisinden belki yadsıyacağın ve Ne demek şimdi bunlar? ya da Yazamadıysan yazamadın ne olacak?Sen okuluna bak. diyeceğin cümlelerin arasından her şeye rağmen ve bilinenlerin pek çoğuna aykırı haykırışlarla sana sesleniyorum. Saat gecenin bilmem kaçı. Her gece olduğu gibi sen yine uykunun koynunda bense ruhumun zindanında.
Şimdilerde kendi işine bakar oldu herkes. Oysa biz çok şey istememiştik. Yalnızca inanmak ve inandığımız gibi yaşamak. Anlamadılar. Anlayamazlardı da. İstediklerimizi vermedikleri gün, izin almak için değil Anne, gerçekleri yüzlerine buruşturup fırlatmak için çıktık meydanlarına şehrin . Evler,binalar,karakollar,hastaneler aklına gelen ne varsa onlarındı. Meydanlar kalmıştı bize. Milyon kere tekrarlamışımdır ne olduğunu. Bir kere daha söylemeyeceğim Anne. Ağlamak değil istediğim. Sadece düşlerimi bıraksınlar. Düşlerim benim olsun.
Güzel Annem! Bu kaçıncı mektubum oldu sana. Duymadığın sözcüklerle dert yandım sana. Sen de olmasan...Zihnimde canlanan hayalin olmasa...Bir kere daha yıkılırdım meydanlara. Bu sefer bir cinnet anının ardından,bir daha kalkmamacasına. Bunca hayal kırıklığının arasında içimde küçücük bir umut taşıyorum. Sesler,yankılar ve suskunluklar arasında düşlerime tutundum. Ellerimden alma düşlerimi. Onlarla yaşıyorum.
İnsan yandığı kadar anlarmış Anne! İnsan anladığı kadar yanarmış Anne! Ben sokakların prangalı özgürlüğünden zindanımın gerçek esaretine kaçtığımdan beri senden yana ne varsa ruhumda kuşattı dört yanımı. Basit cümlelerle anlatamalıyım sana ne kadar muhtaç olduğumu. Ancak konu sen olduğunda içimde kurulabilecek bütün cümleler bir anlayış yangınına tutuluyor. En çok neyi özledim biliyor musun Anne? Küçüktüm sen benim tek limanımdın.Hangi kış mevsiminde hangi yıkıcı fırtınaya tutulsam...Sen yetişirdin ruhum alabora olmadan.
Çok zaman olmadı Anne. Bir yanda fırtına, öteki tarafta korsanların amansız saldırıları sarsarken ruhumun gemisini. Bir umutla uzandım tek limanıma. Tam tutacakken sımsıcak ellerini. Araya giriverdi hayatın dalgaları. Kaç kış geçti üzerinden gözlerine son kez hasretle bakışımın üzerinden? Kaçıncı kez gelmedi o beklediğimiz baharlar? Ben sustum köşeme çekildim Anne! Sen benim ızdırabsız olduğum sevinciyle hayatının baharını yaşarken. Sırf büyük bir şevkle tutunduğun bu hayalin yıkılmasın diye mutlu insan taklidi yaptım. Ben sessiz ve sakince kendi kıyametime doğru giderken. Seni de yanımda sürüklememek için bütün çabam.
Bırak beni kendi yalnızlığımla,korkularımla ve umutlarımla başbaşa. Sen bensiz bir baharı yaşa,yanında ben olduğum zannıyla. Ben meydanların hesap soran bakışları altında kendi kışımı alayım omuzuma.Sen odanda uykunun derinliklerinde kendi düşlerinle kolkola. Ben ellerimden alınmış düşlerimin hayaliyle ruhumun zindanında.
Ve güzel Annem. Sen bu acıdan damıtılmış satırlarda ağlarken ben kaderimin hangi rüzgarlarında savruluyor olurum kimbilir. Neden yazıyorum anlamsız bunca satırı? Sana belki hiç okuyamayacağın bu mektupları niye yazıyorum?Anne,inan kağıda kondurulan her öznede,her fiilde başımı dizine koymuş gibi bir hisle titriyorum. Senden yana ne varsa bende, sarıyor tüm benliğimi. Ben seni yaşıyorum kısacası bu satırların köşe başlarında.
Anne! Onca sorunun içinde nasıl hala düşünebiliyorum? Anne bütün sorulardan daha önemli bir soru. Sence ben bunca ince sızının,yürek savaşının arasında nasıl hala bu ülkenin sokaklarında yürüyebiliyorum? Hala nasıl Anne?Hala nasıl...
[SES]http://mubtela.net/fon/Yesil.mp3[/SES]