Nefsin Halleri
Mehmet ILDIRAR • 123. Sayı / DİĞER YAZILAR
Allah Tealâ Hazretleri, boş bir şey yaratmadığı gibi nefsi de boş yere yaratmamıştır. Nefs denilince yalnızca onun şerli yönü düşünülmemelidir. Nefs, şerleri üstünde topladığı gibi hayırları da celbeder. Mesela en başta gelen gazap ve şehvet kuvvetlerini ele alalım. Hayır yönüyle şehvet menfaati celbettiği gibi gazap da zararı defeder.
Nefs olmasa acıkmaz, kendimizi soğuktan korumak için giyinmezdik. Evlenerek nesli çoğaltmak şehvetin hayır yönü olurken, zina ise şer yönüdür. Gazap kuvveti olmasa vatanımızı savunup düşmanla başetme imkanı olmaz, ırzımızı, namusumuzu koruyamazdık. Nefs bu yönüyle hayır ve nimet olurken kin tutma, intikam, insanları tahkir etme ve zulmetmesiyle de şer olur.
Nefs, tek bir nefs olmasına rağmen sahip olduğu sıfatlarla farklılıklar gösterir. Yaptıklarıyla zulmanî de olur, rahmanî de... Mücahede ile terbiye edilerek ulvi makamlar kazanır. Allah Tealâ aklı yardımcı kılmış, dini, yolu bildirip, uyulması gereken ölçüleri göstermiştir.
Varlıklar, nefsli ve nefssiz olarak ikiye ayrılırlar. Melekler nefssiz olup mücahede ve riyazet etmezler. İbadet ve taatte zorlanma, yeme içme kavgası, mal mülk sevdaları olmadığından makamları sabittir, daha ileri gitmezler. İnsanlar ve cinler ise nefs sahibi olarak, dinin hükümleriyle dizginlenmeye, Kur’an-ı Kerim’le terakki ettirilmeye ve Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in muhabbet ve sünnet-i seniyesi ile terbiye edilmeye muhtaçtırlar ki, bizler bunun için yeryüzündeyiz.
Nefsin kötü sıfatlarını tezkiye ile değiştirmek mümkündür. Başıboş, terbiye edilmemiş, dini, hakikati kavrayamamış veya nefsinin sıfatlarıyla hakkıyla cihat etmemiş insanlar için nefs, “emmare” makamındadır. Kur’an-ı Kerim’de “Gerçekten nefs devamlı kötülüğü emreder.” (Yusuf, 53) buyurulan nefs budur. Emmare makamı, kin, hırs, gazap, kibir, ucub, hased gibi çirkin sıfatlarla insanları helake götürür. Bu sıfatların güzel ahlâka çevrilmesi için insanın mücahede etmesi gerekir.
Nefsin “emmare” makamının bir üstü “levvame”dir. Levvame, kötülemek, ayıplamak manasındaki “levm”den gelir. Bu makamda nefs, hatalarından pişmanlık duyar, kendini kınar. Kur’an-ı Kerim’de “Kıyamet gününe, nedamet çeken, kendisini kınayan nefse yemin ederim ki, diriltilip hesaba çekileceksiniz.” (Kıyame, 1-2) buyurulur. Levvame nefs, emmare nefs kadar saldırgan olmasa da fırsat bulunca emmareliğe döner.
Nefsin üçüncü makamı “mülhime”dir. Bu makamda günahlar nisbeten terkedilmiştir, fakat vesvese devam etmektedir.
Dördüncüsü ise “mutmainne” makamıdır. Bu makamda nefsin sıfatı, hâli değişmiştir. İsyanın yerini itaat, serkeşliğin yerini hayâ ve edep almıştır. Allah Tealâ bu nefs için “Ey mutmain olmuş, sükûnet ve huzura kavuşmuş nefs! Sen Allah’tan razı, Allah senden razı olarak Rabbine dön.” (Fecr, 27-28) buyurmuştur. Ayet-i celiledeki tertibe göre önce kul Allah’tan razı olup O’na yönelmekte ve sonra rızasını kazanıp O’na dönmektedir.
Hz. Adem Aleyhisselam’dan bugüne kadar gelmiş geçmiş insanoğlunun nefsinin ahvali hep aynıdır, hiç değişmemiştir. Şimdi değil de başka zamanda yaşasaydım durumum farklı olurdu düşüncesi yanlıştır. Allah Tealâ Hazretleri kaderi gereğince bizi bugün dünyada yaşatıyorsa bizim vazifemiz de bugündür. İmanın hakikatini kavrayarak kutsî vazifemizi idrak etmek ve ona göre yaşamaktır.