Bir yaz günü... Sofra kurulmuş, yemek yenilecek...
Her şey hazır...
Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek,
masanın üzerindeki içi
su dolu "viski şişesi"ni görünce sorar:
"Bu ne?"
Cevap verir, oğlu;
"Baba; soğuk su için....
Buzdolabına ancak bu şişeleri koyabiliyoruz da!..."
İtiraz eder üstad:
"Olmaz!.."
İzaha çalışır oğlu...
"Baba inan ki çok iyi temizledik,
bol sabun ve kaynar sularla yıkadık."
Üstad yine "olmaz" der ve şu ibretli sözler dökülür ağzından:
" O halde oğlum; yarın lazımlık satan bir dükkana
gideceksin ve oradan el değmemiş bir lazımlık alacak,
çorbanı da bu lazımlıkla içeceksin!
İçebilir misin?...
Elbette içebilirsin... Hiçbir mahzuru da yok...
Amma velakin; mantığın kabul etse de,
ruhun kusar bu çorbayı!"
Her şey hazır...
Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek,
masanın üzerindeki içi
su dolu "viski şişesi"ni görünce sorar:
"Bu ne?"
Cevap verir, oğlu;
"Baba; soğuk su için....
Buzdolabına ancak bu şişeleri koyabiliyoruz da!..."
İtiraz eder üstad:
"Olmaz!.."
İzaha çalışır oğlu...
"Baba inan ki çok iyi temizledik,
bol sabun ve kaynar sularla yıkadık."
Üstad yine "olmaz" der ve şu ibretli sözler dökülür ağzından:
" O halde oğlum; yarın lazımlık satan bir dükkana
gideceksin ve oradan el değmemiş bir lazımlık alacak,
çorbanı da bu lazımlıkla içeceksin!
İçebilir misin?...
Elbette içebilirsin... Hiçbir mahzuru da yok...
Amma velakin; mantığın kabul etse de,
ruhun kusar bu çorbayı!"