SeNi Hiç ÖZLEMEDİM!!!


Eskiden her an senin kokunu hissetmek isterdim. Bana dâima yakın olasın diye, yıllarca seni kalbimin üstünde taşıdım. Ellerime dost(!) yaptım seni, onlarla hemdem oldun gece-gündüz, yaz-kış. Hakkında söylenen kötü şeyleri dikkate almadım, kulak asmadım, abartıyorlar dedim.

Çünkü seni delicesine seviyordum. Senden ayrılamayacağımı, ayrılırsam mutsuz olacağımı düşünüyordum. Ama şu an ayrıyız. Benden uzaktasın. Aslına bakılırsa seni hiç özlemedim. Hattâ senden ayrıldığıma o kadar memnunum ki, bunu sana anlatamam.

Kurtuldum!..



Evet, senden tam mânâsıyla kurtuldum...
Maddî bakımdan sıkıntıda olduğum zamanlarda bile senin için para ayırırdım. Hiç unutamıyorum, oğlum çikolata istemişti; ama ben alamamıştım. Buna sebep sendin. Çünkü çikolata alsaydım, seni o gün göremeyecek, kokunu hissedemeyecektim. Oğlum eve gözyaşları içinde gitmişti.



Seninle ilk karşılaştığımız günü hatırlıyorum. Keşke demek çözüm olsa, ‘Keşke o günü hiç yaşamasaydım!’ derim. Sevdiğim bir arkadaşım tanıştırdı beni seninle. O, gerçekten beni sevseydi seninle tanıştırır mıydı, bunu bilemem. Biliyor musun o arkadaşım bir hafta önce, akciğer kanserinden genç yaşta hayata veda etti.

Geride onu çok seven bir eş ve bağımlı olarak yaşayan çocuk bıraktı. Arkadaşımı yaktığın gibi, kalanları da yakmaya devam ediyorsun. Tanıştığımız gün seni niçin elime aldığımı ve niçin dudağıma götürdüğümü hâlâ bilmiyorum. Özenti mi, taklit mi, yoksa bir arayış mıydı?!. Seninle bir defa buluşmanın sana bağımlı yapacağını hiç kestirememiştim.


Keşke senin zararlarını hakkıyla anlatan biri olsaydı. Gerçi öğretmenim, zararlarını okulun tuvaletinde beni seninle yakaladığında biraz anlatmıştı. Gösterdiği gırtlağı delinmiş, bacağı kesilmiş hasta fotoğraflarının tesiri çabuk geçti. Sen her yerde karşıma çıktın arkadaşlarımla kol kola. Gençlik hevesâtıyla, erkekliğin şanından kabul edildiğin için, senin zararlarını hiç düşünmedim ve seninle arkadaşlığım hep devam etti.



Her sabah kalktığımda temiz ve derin bir nefes alıyor, sonra seni görmek istiyordum. Arkadaş grubumuzla temiz havayı seninle kirletiyorduk? Niye etrafa katran, zehir, radyasyon yayıyorduk? Bunu anlamak mümkün değil! Temiz bir şekilde nefes almak varken, niçin duman soluyorduk? Bir gün nefes alıp vermemin zorlaştığını hissettim.

Fakat bir yandan da kendi kendimi kandırmaya devam ediyordum. ‘Nasıl olsa bırakırım canım, bak Ahmet benden daha fazla içiyor, bir şey olmuyor, bir şey yapsa bu kadar adam içmez.’ gibi düşünceler farkında olmasam da yıllarımı ve özümü alıp götürüyordu...



İlk zamanlar ne zaman bir bardak çay içsem, elimde senin rahatsız edici kokunu hissederdim. Daha sonra kokuna da almıştım. Bu kokuyu başkaları fark etse de, ben artık fark etmiyordum. Dişlerim yavaş yavaş sararıyor, üzerinde bir katran tabakası oluşmuş gibi gün geçtikçe kararıyordu. Bu yüzden sigara içmeyen arkadaşlarımın yanında rahat konuşamıyor ve gülemiyordum.



Derken öksürükler başladı. Bu öksürükler sonumun yaklaştığını haber veriyordu. Hayatımı alt üst eden bu öksürükleri üşütmeye, gribe bağlıyor senin sebep olma ihtimalini hep görmezden geliyordum. Bu kadar inkâr, sebep bulma, görmezden gelme, seni ne kadar çok sevdiğimi göstermiyor mu? Bu bağlılığım olmasa benimle yıllarca birlikte olabilir miydin?



Akşam olunca, küçük çocuklarımı düşünmeden elime alıyordum seni. Bir gün küçük kızım; ‘Baba seni seviyorum, bırak şu sigarayı, bizden daha mı kıymetli?’ dediğinde, seni bırakmam gerektiğini biraz olsun anlamıştım. Artık balkonda buluşuyordum seninle, ama çocuklarıma kötü örnek olduğum hususu da aklımdan hiç çıkmıyordu.

Çocukluk arkadaşım Amerika’dan gelmişti. Cebimde Amerikan sigarasını görünce o kadar şaşırdı ki, bana; ‘Sen çocukluğunda akıllı adamdın, Amerika’da ancak düşük eğitimli insanlar sigara içiyor. Yazık değil mi sana! Onlar hem senin paranı, hem de ülkenin geleceğini sömürüyor. Birçok insan sigara içiyor bu memlekette, nasıl kalkınacak bu ülke!

Sigaraya verdiği para yetmiyor gibi bir de tedavi masrafları var. Sen o kadar zengin misin? Biz o kadar zengin miyiz? Sıhhatimiz, istikbalimiz bu kadar ucuz mu?’ dedi. Ama ben yine kendimi kandırmaya devam ettim.



Bir gün ayağımda bir yara çıktı. Uzun zaman geçmesine rağmen, yara bir türlü iyileşmiyordu. Doktor seni bırakmazsam bütün damar yapımın bozulacağını, hattâ ayağımın kesileceğini söyledi. Bu ilk ciddi sinyaldi. Ben ise, ‘Azaltıyorum, haftaya bırakacağım.’ gibi sözlerle kendimi oyalamaya devam ettim.



Şu an bir solunum cihazına bağlı olarak yaşıyorum. Bacağımı kurtardım; ama akciğerimi kurtaramadım. Kurduğun sinsi tuzak yüzünden akciğerlerimin o minik kesecikleri patlamış, artık doğru dürüst nefes bile alamıyorum. Tedavi masrafları beni maddî olarak da bitirmiş durumda. Senin bu kadar ciddi zarar vereceğin, bu kadar sinsice vuracağın aklıma gelmezdi. Şimdi pili bitmiş bir oyuncak gibiyim. Daralan damarlarımdan kan zor geçtiği için organlarım beslenemiyor. Kendi sonumu hazırladım, ellerimle kendimi tehlikeye attım.

Kurtuldum senden, ama geç kaldım!


Bundan sonraki hayatımı senin kötülüklerini sevdiklerime anlatmakla geçireceğim. Benim düştüğüm tuzağa başkalarının düşmemesi için çalışacağım. Senin ne kadar kötü olduğunu herkes bilecek. Senden nefret ediyorum eski arkadaşım!
Dr. Hasan AYDINLI