Kan kokusuna duyarlı bazı canlı türleri var doğada. Özellikle vahşi yırtıcılardan olanlar böyle. Benim gibi doğa belgeselleri izlemeyi sevenler bilir. Mesela köpek balıkları, suyun altında, kilometrelerce öteden, herhangi bir vücuttan çıkmış bir damla kanın kokusunu alırlar ve içlerindeki doğal vahşi güdüyle oraya yönelirler. O kanın çıktığı vücut, onların şiddet damarlarını kabartır. Parçalama ve yeme güdülerini derin bir şehvet biçimi gibi uyarır ve harekete geçirir. Karada da vardır böyle hayvanlar. Bilebildiğim kadarıyla sırtlanlar böyledir mesela.
Bir de New York’ta, Tel-Aviv’de ve dünyanın başka bazı yerlerinde yaşayan, doğal yaşam alanları oldukça kısıtlı ama çok güçlü boyunlara (mesela sırtlanlar gibi), köpek dişlerine ve vahşet güdüsüne sahip oldukları için rahat yaşayan başka bir canlı türü var. Bunlar da yine öteki yırtıcı türdeşleri gibi, kan kokusunu çok uzaklardan alıyorlar ve başka bir türe ait canlıların (mesela insanların) bedenlerinden sızabilecek küçücük bir kan teli bile onlar için delirtici, kudurtucu bir şehvete dönüşebiliyor. Patrick Suskind’in ünlü kahramanını, Gronua’yı hatırlar mısınız? “Koku” (Parfüm) romanının kahramanını. Genç kızların ten kokusunu şehrin öbür ucundan bile alıyordu hani ve beyni, bilinci kaçınılmaz biçimde cinayete kilitleniyordu. Kendisinin bile önüne geçemediği bir öldürme ve yeme güdüsüydü, zavallı ve gizemli Gronua’nın sonunu getiren.
Ne mi saçmalıyorum?
İsrail ve Yahudilik hakkında yeni bir şey öğrendim. Hemen, biraz önce. İnternet sitelerini dolaşıyordum. Birden aklıma dank etti. Peki Yahudiler (Dikkatle ayırıyorum: Siyonizm=’Vahşi Yırtıcı Tür’ yanlısı Yahudiler) ne diyorlar bu işe diye, biraz bir şeyler okumaya başladım. İsrail’i destekleyen “insanımsı”ların yazdıklarını okumaya çalıştım. Birkaç dakika sonra, gücümü ve soğukkanlılığımı korumaya çalışıyorken yakaladım kendimi. Devam etmeye çalıştım. Sırbistan’dan Ranko Sreckovic şunları yazmış: “İsrail’i terörizme karşı kavgasında destekliyorum. İsrail’in mücadelesini Sırbistan’dan selamlıyorum. Shalom (Selam) İsrail.” Davids Gya California’dan yazmış: “Yüce Tanrı; ‘Sizin sayenizde bütün milletler korunmuş olacak’ diyor. Shalom (Selam) İsrail.” İtalya’dan Riccardo Lucis yazmış: “Buradan sesleniyorum. İsrail’i destekliyoruz! Hamas bitecek. Ah, Tanrım! Bizi karanlıktan aydınlığa çıkar! Bize barış ihsan eyle!” İsmail Köse yazmış: “İsrail, seni seviyoruz! = İsrael we love you”
Dilim damağım tutuldu. İnanır mısınız, arkadaşlarıma göstermek istemedim bu siteyi. İçimdeki saf, kirlenmemiş bir yerin farkına vardım. Ama orası artık kirlenmişti. Bunu hissettim ve arkadaşlarımın içlerindeki -kendilerinin de habersiz olduklarını düşündüğüm- o yerlerinin farkına varmasınlar, istedim. Kirlenince fark ediyorsunuz içinizdeki o yeri. Hani söylemiş ya Rus sinemacı; “Hangi organımızı hissediyorsak, o hasta demektir” diye. İçinizde hiç bilmediğiniz bir yerinizi hissediyorsunuz. Ağrıyla değil ama. Lekeyle. Türünüze ait yepyeni bir bilgi ediniyorsunuz ve bu bilgiye şahit olmak bile silinmez bir leke bırakıyor sizde.
Tek tesellim şu ama. Eminim, “Auswitch’ten sonra şiir yazılabilir mi?” diye sormuş olan Adorno, şimdi cümlesini “Gazze” olarak düzeltirdi. Bize edebiyat tarihinin en zarif kitaplarını bırakırken bir ziraat fakültesi öğrencisine burs yardımı yaparak, bir gün kurulacak Yahudi devletinde ziraatçilere ihtiyaç olacağını da düşünmüş olan Franz Kafka, eminim bugün gözyaşlarına boğulurdu.
Hapishane mahkûmlarını, katillerini, pisliklerini Avustralya çöllerinde yaşayan, dünyanın en barışçıl halkı olan Aborijinler’in üstüne boca eden İngiltere, önce kullandığı; ama sonradan başına bela olacağını bildiği yırtıcı Yahudi tüccarlarını Filistin topraklarına boşaltan İngiltere, Midesinden çıkardığı Siyonizm’i Ortadoğu topraklarına kusan Avrupa, eminim bir gün bambaşka sebeplerle gözyaşlarına boğulacak. Utanmadan, ağızlarında birer bebek cesedi çiğnediklerinin farkına varmadan, kinayeli kinayeli; “Araplar!” diyen ağızların sahipleri, yani az sayıdaki kudretli Türkler, eminim bir gün gözyaşlarına boğulacaklar. Eminim. Eminim!
__________________
Bir de New York’ta, Tel-Aviv’de ve dünyanın başka bazı yerlerinde yaşayan, doğal yaşam alanları oldukça kısıtlı ama çok güçlü boyunlara (mesela sırtlanlar gibi), köpek dişlerine ve vahşet güdüsüne sahip oldukları için rahat yaşayan başka bir canlı türü var. Bunlar da yine öteki yırtıcı türdeşleri gibi, kan kokusunu çok uzaklardan alıyorlar ve başka bir türe ait canlıların (mesela insanların) bedenlerinden sızabilecek küçücük bir kan teli bile onlar için delirtici, kudurtucu bir şehvete dönüşebiliyor. Patrick Suskind’in ünlü kahramanını, Gronua’yı hatırlar mısınız? “Koku” (Parfüm) romanının kahramanını. Genç kızların ten kokusunu şehrin öbür ucundan bile alıyordu hani ve beyni, bilinci kaçınılmaz biçimde cinayete kilitleniyordu. Kendisinin bile önüne geçemediği bir öldürme ve yeme güdüsüydü, zavallı ve gizemli Gronua’nın sonunu getiren.
Ne mi saçmalıyorum?
İsrail ve Yahudilik hakkında yeni bir şey öğrendim. Hemen, biraz önce. İnternet sitelerini dolaşıyordum. Birden aklıma dank etti. Peki Yahudiler (Dikkatle ayırıyorum: Siyonizm=’Vahşi Yırtıcı Tür’ yanlısı Yahudiler) ne diyorlar bu işe diye, biraz bir şeyler okumaya başladım. İsrail’i destekleyen “insanımsı”ların yazdıklarını okumaya çalıştım. Birkaç dakika sonra, gücümü ve soğukkanlılığımı korumaya çalışıyorken yakaladım kendimi. Devam etmeye çalıştım. Sırbistan’dan Ranko Sreckovic şunları yazmış: “İsrail’i terörizme karşı kavgasında destekliyorum. İsrail’in mücadelesini Sırbistan’dan selamlıyorum. Shalom (Selam) İsrail.” Davids Gya California’dan yazmış: “Yüce Tanrı; ‘Sizin sayenizde bütün milletler korunmuş olacak’ diyor. Shalom (Selam) İsrail.” İtalya’dan Riccardo Lucis yazmış: “Buradan sesleniyorum. İsrail’i destekliyoruz! Hamas bitecek. Ah, Tanrım! Bizi karanlıktan aydınlığa çıkar! Bize barış ihsan eyle!” İsmail Köse yazmış: “İsrail, seni seviyoruz! = İsrael we love you”
Dilim damağım tutuldu. İnanır mısınız, arkadaşlarıma göstermek istemedim bu siteyi. İçimdeki saf, kirlenmemiş bir yerin farkına vardım. Ama orası artık kirlenmişti. Bunu hissettim ve arkadaşlarımın içlerindeki -kendilerinin de habersiz olduklarını düşündüğüm- o yerlerinin farkına varmasınlar, istedim. Kirlenince fark ediyorsunuz içinizdeki o yeri. Hani söylemiş ya Rus sinemacı; “Hangi organımızı hissediyorsak, o hasta demektir” diye. İçinizde hiç bilmediğiniz bir yerinizi hissediyorsunuz. Ağrıyla değil ama. Lekeyle. Türünüze ait yepyeni bir bilgi ediniyorsunuz ve bu bilgiye şahit olmak bile silinmez bir leke bırakıyor sizde.
Tek tesellim şu ama. Eminim, “Auswitch’ten sonra şiir yazılabilir mi?” diye sormuş olan Adorno, şimdi cümlesini “Gazze” olarak düzeltirdi. Bize edebiyat tarihinin en zarif kitaplarını bırakırken bir ziraat fakültesi öğrencisine burs yardımı yaparak, bir gün kurulacak Yahudi devletinde ziraatçilere ihtiyaç olacağını da düşünmüş olan Franz Kafka, eminim bugün gözyaşlarına boğulurdu.
Hapishane mahkûmlarını, katillerini, pisliklerini Avustralya çöllerinde yaşayan, dünyanın en barışçıl halkı olan Aborijinler’in üstüne boca eden İngiltere, önce kullandığı; ama sonradan başına bela olacağını bildiği yırtıcı Yahudi tüccarlarını Filistin topraklarına boşaltan İngiltere, Midesinden çıkardığı Siyonizm’i Ortadoğu topraklarına kusan Avrupa, eminim bir gün bambaşka sebeplerle gözyaşlarına boğulacak. Utanmadan, ağızlarında birer bebek cesedi çiğnediklerinin farkına varmadan, kinayeli kinayeli; “Araplar!” diyen ağızların sahipleri, yani az sayıdaki kudretli Türkler, eminim bir gün gözyaşlarına boğulacaklar. Eminim. Eminim!
SELAHATTİN YUSUF - AKTÜEL
__________________
"biz ölmeyi bile beceremeyen zavallı insanlarız... Filistinli insanlar ölmeyi becerebilen onurlu insanlardır" Bülent akyürek