Mehmet Emin Ay`la Radyo Selam`ın 15 Haziran 2008 Pazar günü yaptığı röportajın metnini okuyucularımıza sunuyoruz.
Radyo Selam: Sizi dinleyicilerimiz ilahilerinizden tanıyorlar ama biz sizi kendi ağzınızdan tanırsak çok memnun olacağız.
Mehmet Emin Ay: 1963 yılı Van doğumluyum, ortaokul ve liseyi Van İmam Hatip Lisesinde okudum. Yüksek tahsilimi 1984 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde tamamladım, aynı yıl din eğitimi ana bilim dalında araştırma görevlisi olarak akademik hayata atıldım. 1992 yılında doktor, 1995 yılınca doçent, 2001 yılında profesör oldum. Halen aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak görevime devam ediyorum. Evli ve üç çocuk babasıyım.
R.S..: Bu hafta Avrupa‘da ki Türk gençliğinin problemleri hakkında konuşacağız. Hocam bu konuda ne düşünüyorsunuz?
M.E.A.: Öncelikle problemin kaynağına gitmemiz gerekiyor. O da şu; 60lı yıllarda Avrupa’ya işçiler gelmeye başladı. Diğer ülkelerden gelen işçiler din adamlarını da beraberlerinde getirdiler. Mesela Yunanistan gelen işçiler için devletleri papazlar gönderdi. Maalesef Türkiye devleti böyle bir şey yapmadı. Böylece 90lı yıllara kadar Avrupa’daki işçilerimiz dini ihtiyaçlarını kendi imkanlarıyla karşılamaya çalıştılar. Cuma namazlarını aralarında imam belirleyerek apartman dairelerinde eda ettiler. Çoğunluğu kırsal kesimden gelen bu ailelerinin din bilgileri çocuklarını eğitmek konusunda yetersiz kaldı. Zaten bu aileler Avrupa’ya uyum sağlamak konusunda çok problem yaşadıkları için çoğunlukla sağlıksız bir aile yapılanması içine girdiler. Yani Avrupa’daki Türk gençliğinin problemleri taa eskiye, 60lı yıllara dayanıyor. Maalesef burada yetişen ikinci bilhassa üçüncü nesle kendi zengin kültürümüz yeterince tanıtılmadığı için çocuklar Avrupa kültürüne hayran olarak yetiştiler.
R.S.. Hocam peki anne baba eğitim konusunda yetersiz kaldığında çocukla nasıl bir iletişim içine girmeli, bu sorunu nasıl çözmeli?
M.E.A.: Şu kanaati taşıyorum: Bizim üzerine yoğunlaşmamız gereken ikinci bilhassa üçüncü nesil. Birinci nesil artık eğitim almak için çok yaşlı. Zaten birinci nesille onların torunları arasında bir iletişim kopukluğu var, bence çözülmesi uzun zaman gerektiren bu problemi bir kenara bırakıp, direkt olarak diğer iki nesile yönelmek daha mantıklı. Burada yetişen anne baba ve onların burada doğan çocukları üzerine yoğunlaşırsak onları kurtarma ihtimalimiz var. Öncelikle ailelere özellikle anne babalara yönelik din eğitimi üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Mesela aileye yönelik din eğitimi seminerleri, anne baba okulları, aile içi komünikasyon kursları bu konuda çok yararlı olabilecek faaliyetler. İkinci neslin yani anne babaların eğitimi çok önemli. Ayrıca çocuklarımızı sınırsız özgürlüğü, sorumsuzluğu telkin eden medyadan korumamız gerekiyor. Gençlik dönemi eğitimciler tarafından plastik dönem olarak tarif edilir, eğitimle şekillenmeye çok müsaittir. İnsan kişiliğinin önemli bir kısmı gençlik döneminde oluşur. Şunu unutmamak lazım; peygamberlere ilk önce gençler inanmıştır. Gençliğin gönlünü kazanmak için ona fert olarak değerli olduğunu hissettirmek lazım. Ailede baskıcı, kollayıcı, şiddet içerikli bir yönelimin gençliğin eğitimine hiçbir katkısı yoktur. Onların ihtiyacı arkadaşlık ve paylaşımdır, kendi ailesinde arkadaşlık görmeyen gençler ve çocuklar maalesef dışarıya yöneliyor ve yanlış arkadaşlarla hayatlarına yanlış yön veriyorlar.
R.S.. Din eğitiminde nasıl bir yöntem kullanmak gerekiyor?
M.E.A.: Geleneksel olarak ailelerimizde çocuklara Allah’ı korkutarak anlatma hatası yapılıyor. Halbuki çocuk Allah’ı sevmelidir. ‘yaramazlık yaparsan Allah seni cezalandırır’ çok yanlış bir telkindir. Allah sevgisi eksenli bir eğitim doğru yoldur. İkincisi; döverek insan eğitilmez, ancak köleleştirilir. Dayak cennetten çıkmadır yanlış söylenmiş bir sözdür. Ne ayetle, ne de hadisle irtibatı yoktur. Kuranda ve hadislerde dayağa arka çıkan bir ifade yoktur. Peygamber Efendimizin bir hadisi de yanlış yorumlanıyor. ‘Çocuklara namaz kılmayı yedi yaşında öğretiniz. On yaşına geldiklerinde kız ve erkek çocukların yataklarını ayırınız. Ve namaz kılmamaya devam ediyorlarsa onlara namaz kılmaları konusunda farklı metotlar uygulayınız’ diye buyuruyor Peygamberimiz. Son cümleyi şöyle çevirenler var ‘.. onları namaz kılmaları için dövün’. Orada ‘darp’ kelimesi kullanılıyor, darp kelimesinin bir çok anlamı vardır. Mesela Yasin suresinde ‘darb-ı mesel’ yani ‘örnek vermek’ olarak kullanılıyor. Bu hadiste de ‘farklı metotlar’ anlamında kullanılmıştır.
Döverek değil telkinle, anlatarak çocuğu eğitmek gerekir. Yoksa çocuklarımızı kaybetmeye devam edeceğiz. Ayrıca çocuklarımıza sorumluluk vermiyoruz, halbuki biz onlara küçük yaşta evlat olmanın sorumluluğunu öğretirsek onlar ileriki yaşlarda kul olmanın sorumluğunu kolayca kavrayabilecekler.
R.S.. Din eğitiminde çocuğun kavrayamayacağı şeyler var mı? Mesela Allah’ın varlığı konusu çocuğa nasıl anlatılmalıdır?
M.E.A.: ‘Çocuklarımıza Allah’ı nasıl anlatalım’ bendenizin yüksek lisans tezidir, şu ana kadar 24. baskıya ulaştı, çok ilgi gören bir çalışma. Orada söylediklerimiz temel olarak şöyle ifade edilebilir: Her çocuk Allah’ı kavramaya hazır olarak dünyaya gelir. İnsanoğlu yaratılış olarak inkara değil imana meyyaldir. Her çocuk İslam fitratı üzere doğar. Fakat aile ona inkarı telkin ederse çocuk inkara yönelir. Çocuklara küçük yaştan itibaren kelimelerle Allah’ı anlatmamız gerekiyor. ‘Allah’a emanet ol, Allah yardımcın olsun, Allah’a ısmarladık, Allah-u ekber’ gibi slogan ifadelerle çocuğu Allah’la tanıştırmamız çok önemli. Ayrıca çocuğun tanıdığı her şeyi ‘Bunu Allah yarattı’ diye tanıtmamız gerekiyor. Çocuk soru sorduğunda ‘sen anlamazsın’ demek yerine onun anlayacağı şekilde anlatalım. Ve çocuğun ‘Allah şu minareden de mi büyük?’ gibi sorularını yadırgamamak lazım. Bazı çocuklar Allah’ı gökyüzünde ak sakallı bir dede veya melekleriyle yaşayan hükümdar olarak tahayyül ederler. Hiç yanlış değil. Soyut düşüncenin oluşacağı yedi yaşına kadar böyle düşünmelerinde hiç bir sakınca yok. Peygamberimiz bir kız çocuğuna soruyor. ‘Allah nerededir?’ Çocuk semadadır diye cevap verince onun mümin olduğunu söylüyor, onu Allah zamandan ve mekandan münezzehtir diye düzeltmiyor.
R.S..: Hocam çocukları daha çok evde anneler yetiştiriyor. Nasıl bir anne modeli tavsiye edersiniz?
M.E.A.: Bir eğitimci derki ‘Eğitim anne dizinde başlar’. Büyük alimler hep anneleri tarafından yetiştirilmişlerdir. Bir anne çocuk eğitimi konusunda on eser okusa çocuğu için yeterli olacaktır. İlk yıllarda zaten annenin eğitimi çocuk için yeterlidir.
R.S..: Avrupa’da kutlanan belirli günler var. Bazıları dini motifli mesela paskalya tatili veya noel tatili, bazılarıysa anneler günü, doğum günleri gibi özel günler. Bizim bunlar için alternatiflerimiz var mı? Bu günler kutlanmalı mı?
M.E.A.: Kesinlikle alternatifler oluşturmalıyız. Alternatifler peygamberin sünnetinde de çok önemli bir yer kaplar. Medine’de Rafi bin Amr isminde bir çocuk hurma ağaçlarını taşlıyor. Bahçe sahibi çocuğu yakalayıp Peygamber Efendimize getiriyor ve şikayetçi oluyor. Efendimiz çocuğa soruyor ‘Yavrum hurma ağaçlarını neden taşlıyorsun?’ Çocuk şöyle cevap veriyor ‘Acıkmıştım’. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: ‘Bundan sonra ağaçları taşlama. Ama acıktığın zaman diplerine düşenleri alıp yiyebilirsin.’ İşte Peygamber böyle alternatifler üretiyordu, bu bize örnek olmalı. Bana doğum günü kutlamanın caiz olup olmadığını sık sık soruyorlar. Eğer çocuk arkadaşlarından görüp özeniyorsa, onun için dinimize uygun bir doğum günü programı düzenleyin. Mesela imamı çağırın, çocuğunuza dua etsin, çocuklar beraber şarkılar söylesinler, eğlensinler, sizin hazırladığınız doğum günü pastasını yesinler. Bizler Mevlid-i Nebiye önem veren insanlarız, Peygamberimizin doğum gününü kutluyorken, niye çocuklarımızın doğum günlerini kutlamayalım? Önemli olan kutlarken sünnetten sapmamaktır.
R.S..: Hocam sizi ilmi yönünüzle tanıdık bu hafta, ama siz aynı zamanda bir ses sanatçısısınız. Biraz da bu yönünüzden bahsedelim.
M.E.A.: Tabii. İlk eserimiz olan Taleal Bedru’yu 1989 yılında Peygamber Efendimizi Medine’de karşılayan ensarın heyecanını dinleyicilerimize yaşatmak amacıyla seslendirmiştik, çok büyük bir ilgi gördü. Sonraki yıllarda din eğitiminde müziğin önemli bir yeri olduğunu fark ettim, bunun için bestelere, albüm çalışmalarına hiç ara vermeden devam ettim. Ama benim için öğrencilerimin öğretmeni olmak her zaman ses sanatçısı olmanın önünde gelmiştir. Bugüne kadar 17 albüme imza attım, iki farklı Kuran-ı Kerim hatmi okudum. Son okuduğum iki yıldır Ramazan ayında TRT’de yayınlanıyor.
R.S..: Kuran-ı Kerim okurken ilahi okuduklarınızdan farklı hisler yaşıyor musunuz?
M.E.A.: Bu dinleyici kitlesine göre değişiyor. Eğer dinleyici kitlesi çok ilgiyle, anlayarak, hissederek dinliyorlarsa ben de çok zevk alıyorum, o zaman çok güzel bir ambiyans oluşuyor, ben de dinleyicilerden birisi oluyorum. Canlı ilahi okurken de çok zevk alıyorum.
R.S..: Çok teşekkür ediyorum katıldığınız için.
M.E.A.: Ben de çok teşekkür ediyorum.