İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, değişen dünya koşullarının da etkisiyle, Türkiye'de çok partili demokratik düzene geçildi (1946). Siyasette demokratik özgürlüklerin, ekonomide liberal görüşün savunucusu olan Demokrat Parti 1950 seçimlerini kazanarak iktidara geldi; 1954 seçimlerinde daha büyük bir çoğunluk kazandı. Türkiye'de demokrasi işlemeğe başlamış, ne var ki gerekli kanun değişiklikleri yapılmamıştı. Vaat etmiş olmasına rağmen Demokrat Parti de antidemokratik kanunları kaldırmağa, yeni rejimin gereği olan kurumları ve özgürlükleri yerleştirmeğe yanaşmıyordu.
İktidarın, 1954 ertesi T.B.M.M.'de ezici bir üstünlük sağlamış ve bu üstünlüğünü antidemokratik bir yönde kullanmağa başlamış olması (özgürlüklerin kısıtlanması, devlet radyosunun parti organı gibi kullanılması, muhalefete, basına ve aydınlara karşı baskı uygulanması), 1957'de ağırlaşan ekonomik bunalımın da etkisiyle, ülkede siyasî havayı giderek elektriklendirmişti. 1957 seçimlerinden hemen sonra başlayan olaylar, muhalefet partilerinin de katkısıyla, ulusal birliği tehdit eder duruma gelmişti.
Türk ulusunun birliğini, ülke bütünlüğünü ve cumhuriyeti korumakla görevli olan Türk Silâhlı Kuvvetleri, «kardeş kavgasına son vermek» sloganıyla 27 Mayıs 1960 günü, kansız bir hükümet darbesi yaparak, Demokrat Parti iktidarını devirdi, cumhurbaşkanını, başbakan ve bakanları, D.P. milletvekilleriyle parti yöneticilerini ve diğerlerini tutukladı, iktidara fiilen elkoydu.
MİLLİ BİRLİK İKTİDARI
Devrimin amacı kötü gidişi durdurarak demokratik -özgürlükçü bir düzen kurmaktı. Bunun için «insan hak ve özgürlüklerini, ulusal dayanışmayı, sosyal adaleti, bireyin ve toplumun hu/.ur ve refahını gerçekleştirmeyi» öngören bir Anayasa yapmak gerekiyordu. Devrim hareketi sonucunda iktidara gelen ve subaylardan oluşan Millî Birlik Komitesi gerekli hazırlıklara girişti. Bir Kurucu Meclis toplandı. Bu meclis yeni bir Anayasa hazırladı ve kabul etti. Kabul edilen Anayasa halkoyuna sunuldu ve halk tarafından da onaylandı (1961). Aynı yıl seçimler yapıldı ve Silâhlı Kuvvetler iktidarı sivil yönetime devretti.
Özgürlükçü demokratik düzenin temel öğeleri olarak, yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetleyen Anayasa Mahkemesi ve çift meclis sistemi bu dönemde kuruldu; çalışanların haklarını savunan sendikalar, grev ve toplu sözleşme haklarını daha etkili olarak kullanmağa başladılar; basın özgürlüğü gerçekleşti, üniversitelerin özerkliği, hâkimlerin güvencesi sağlandı.
Bu arada, Yassıada duruşmalarında, özel bir kanunla kurulmuş Yüksek Adalet Divanı'nca ve topluca yargılanan D.P. sorumluları, çeşitli cezalara çarptırıldılar: içlerinden üçü (başbakan Adnan Menderes, dışişleri bakanı Fatih Rüştü Zorlu ve maliye bakanı Hasan Polatkan) idam edildiler; çeşitli hapis cezalarına mahkûm edilenler, ülkede sivil iktidarın yeniden kurulmasından sonra çıkarılan bir af kanunundan yararlandılar ve siyasî haklarını da elde ettiler.
MİLLİ BİRLİK KOMİTESİ
27 Mayıs 1960'la Türk Silâhlı Kuvvetleri adına ülkeyi yönetmek ve yasama görevini yapmak üzere kuruldu. Devrim hareketine katılan her sınıftan çeşitli rütbede 37 subaydan oluşan komitenin başkanı orgeneral Cemal Gürsel, aynı zamanda devlet başkanı ve Silâhlı Kuvvetler başkomutanıydı. Komite üyelerinin 14'ler dışında kalan kısmına yeni Anayasa ile süresiz olarak Cumhuriyet Senatosu üyeliği hakkı verildi. Bunlara tabii ve temelli senatör de denir.
14'LER OLAYI
Millî Birlik Komitesi üyelerinden bir kısmı iktidarın kısa sürede sivil yönetime devredilmesine karşıydı Bunlara göre devrim yönetimi birkaç yıl daha iktidarda kalmalı, temel reformların hepsini yapmalı, ondan sonra iktidarı sivil yönetime bırakmalıydı. Komitenin çoğunluğu ana amacı göz önüne alarak bunu kabul etmedi ve azınlıkta kalan 14 üye 13 kasım 1960 gecesi tutuklanarak yurt dışına gönderildi; ondörtler elçilik danışmanı olarak görevlendirildikleri ülkelerde bir süre kaldıktan sonra yurda dönmelerine izin verildi.