Hüzün Kokulu Fotoğraflar
M. Bahadır DÖRDÜNCÜ
“Her resim bir fikirdir. Bir resim yüz sayfalık yazı ile ifade olunamayacak siyasî, hissî mânâları telkin eder. Onun için ben, tahrir-i mündericattan (yazılı bilgilerden) ziyâde, resimlerden istifade ederim.”
2. Abdülhamid
“2. Abdülhamid Yıldız Albümleri Mekke-Medine” kitabı yayımlandıktan sonra, gündeme gelen sorulardan biri, Osmanlı döneminde fotoğrafçılığın ne durumda olduğu idi. İcadı 1839’lara kadar uzanan kâğıda basılı fotoğrafın Osmanlılara yakıştırılamaması, ders kitaplarında Osmanlı’nın çökme sebebi olarak gösterilen ‘teknolojik bakımdan Avrupa’nın çok gerisinde kaldığı, Avrupa’daki yenilikleri takip edemediği’ tezinden olsa gerek. Bu ve benzeri sebeplerden Sultan Abdülhamid’in dünyanın en eski koleksiyonlarından birini hazırlattığını Osmanlı’yı tam bilmeyen insanlara izahta zorlanabiliriz. Eski koleksiyonlar arasında bulunan, Yıldız Albümleri’nin (911 albüm ve yaklaşık 36.000 fotoğraf) o dönemin içtimaî durumunu şehir fotoğraflarıyla anlatması, tıpkı Hicaz Demiryolu Projesi gibi, Ulu Hakan’ın ne kadar açık ve ileri görüşlü olduğunun en önemli belgesi sayılabilir. Okullardaki öğrencilerden, çiftlikteki atlara kadar yüzlerce konu başlığı ve on binlerce fotoğraf… Ancak bu müthiş dehâ sahibi hünkârın ders kitaplarında değerini bulamaması gibi, Yıldız Albümleri de yıllarca hak ettiği vefâdan çok uzakta, torunlarının bilemediği bir başka yitik hazine olarak kalmıştır.
Dünyada dengelerin bozulduğu, Devlet-i Âliye’nin eski ihtişamını yitirdiği, ülke topraklarının en insafsız saldırılarla kuşatıldığı bir dönemde tahta çıkan hükümdar, bir yandan ülkede olup bitenleri kontrol altına almaya çalışırken, bir yandan da ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Dönem, padişaha suikast düzenlemeye dahi cesaret edilen, Doğu’da ve Batı’da büyük devletlerle amansız harbler içinde olunan iç karışıklıklar çıkarmak için fırsat kollanan bir dönemdir. Fotoğraf; bilgi toplama vazifesini belki de en ciddi şekilde bu dönemde yapmıştır. Çünkü geniş Osmanlı coğrafyası, fotoğraflarla padişahın bilgisine arz edilmiştir. 2. Abdülhamid gitme imkânı bulamadığı yerleri ve buralarda yapılan faaliyetleri fotoğraflardan öğrenmişti. Askerî öğrencilerin, birliklerin, memurların, silâhların, hastahanelerin, câmilerin, çeşmelerin, karakolların, yolların, fabrikaların vs. fotoğraflarını aldıran 2. Abdülhamid, Mısır’dan Balkanlar’a, Afrika’dan Kafkaslar’a kadar geniş bir coğrafyayı tanıma imkânına sahip olmuştur. Günümüzdeki MOBESE sistemi ile şehrin değişik noktalarından alınan görüntülerle o şehir hakkında bilgi sahibi olunduğu gibi, Abdülhamid de fotoğraflarla, binaların inşa hızlarından, okullarda yapılan faaliyetlerden, eğitim gören öğrencilerden, çiftlikte yetiştirilen atlardan, hapisteki mahkûmlara kadar çeşitli faaliyetlerden haberdar olmuştur.
1850’lerin başında genelde Ermenilerin yaptığı bir iş olan fotoğrafçılığa, daha sonraları Müslümanlar da ilgi duymaya başlar. İlerleyen zamanlarda Müslüman olmayanların giremediği Harem-i Şerif’e gidilir ve Mukaddes Beldelerin ilk fotoğrafları 1880 yılında Osmanlı ordusunda subay olan Albay Sadık Bey tarafından çekilir.
Mekke ve Medine fotoğrafları bu bölgelere gitme imkânı bulunmayan sultan için apayrı bir mânâ taşımaktadır. İnandığı dinin gereklerini yerine getirmedeki hassasiyetiyle tanınan hünkâr, belki de bu fotoğraflara bakarak Haremeyn’e olan hasretini bir nebze gidermiştir. Mekke ve Medine Albümü genel mânâda Ravza-i Mutahhara ve Kâbe’nin değişik yönlerden çekilmiş fotoğraflarından oluşmaktadır. Sadık Bey, Mekke ve Medine dışında Uhud Şehitliği’nde bulunan Hz. Hamza’nın mescidi ve türbesinin de fotoğrafını çekmiştir. Sâdık Bey’in çektiği tek kare dışında, Yıldız Albümleri’nde başka Hz. Hamza mescidi ve türbesine ait fotoğrafa rastlanamamıştır.
Mekke ve Medine bugün dahi dünyada fotoğraf çekmenin en zor olduğu bölgelerin başındadır. Ancak bölge Osmanlı egemenliğinde iken fotoğraf çekilmesine herhangi bir sınırlandırma yapılmadığı hâlde, bazı yerlerin fotoğrafları özellikle çekilmemiştir. Peygamber Efendimiz’in (sas) kabrinin ve Kâbe’nin içinin fotoğraflarının söz konusu albümde bulunmaması Osmanlılarda Hz. Peygamber’e (sas) duyulan saygı ve mukaddes bölgelerin kutsiyetine hürmetten olmalıdır.
Tavaf alanının içinde bulunan kütüphane, muvakkithane (namaz vakitlerinin belirlendiği yer), minber, mezheplere ait yerler ve diğer yapılar bugün tamamen kaldırılmış durumdadır. Tavaf alanında bugün Osmanlı’dan geriye revaklar ve Kâbe’nin üzerinde bulunan Altınoluk’tan başka bir eser kalmadığı görülmektedir. Hastahaneler yıkılmış, karakollar ve kışlalar da tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bugün artık ne Sultanahmed’in avlusunda dokunan Kâbe örtüleri kaldı, ne de o örtüleri taşıyan kutlu Surreler. Peygamber mescidine gönderilen Isparta halıları yok şimdi. Peygamberinin kabrine türbe, üzerine yeşil kubbe yaptıranlar göçeli çok oldu. Kâbe’yi tamir ettirten sultanlar da yok. Harem-i Şerif’i minarelerle donatanlar, o minareler gibi göçüp gitmişler bu diyârlardan. Kâbe’nin bekçisi Fülfül, Hind ve Ecyad da gitmiş, Medine’yi sarıp sarmalayan surlar gibi… Albüm bu yönüyle bir destandan miras kalan hüznü taşıyor gönüllere.
Ecyad Kalesi’nde dalgalanan Osmanlı Sancağı, Mekke’yi bekleyen Anadolu askerleri, Peygamber toprağını çevreleyen Osmanlı surları, bölgeye yapılan yüzlerce Osmanlı eseri, Kâbe çevresinin ve daha genel olarak da Mekke ve Medine’nin hiçbir ticarî kazanç uğruna kirletilmediği en saf hâlleri, develer ile gelen Hac kafileleri, Surre Alayları, Hicaz Demiryolları, Peygamber diyârında medfun sahabelerin kabirleri, Efendimiz’in (sas) ve Hz. Ömer’in (ra) evleri, Hz. Osman’ın (ra) türbesi ve unutulan daha nice eser, Sultan Abdülhamid sayesinde tarihe şahitlik ediyor.
Müslüman fotoğrafçıları yetiştirenleri, Mukaddes Beldelere onları gönderenleri, İstanbul’a üç aylık mesafede bulunan beldeye fotoğraf makineleri ile gidenleri, zor iklim şartlarında o fotoğrafları çekenleri, çekilen kareleri cam negatiflerden kâğıtlara tab edenleri, bu fotoğrafları itina ile Payitaht’a ulaştıranları, bu albümleri huzura çıkaranları, albümlerin günümüze kadar saklanmasını sağlayanları, koleksiyonu canını ortaya koyarak işgalcilerden muhafaza edenleri rahmet ve şükranla anarken, çekilen fotoğrafları bir kapak altında toplayanları da tebrik ediyoruz. Hüzün kokulu fotoğraflara bakarken, bilhassa o eserleri yaptıran ve dört asır Hadimü’l-Haremeyne’ş-Şerifeyn olan şanlı ecdadı, fotoğrafları çektiren koca sultanı, Albay Sâdık Bey başta olmak üzere çoğunun isimleri bile unutulmuş fotoğrafçıları, kütüphaneyi koruyan Kalkandelen ailesini rahmet ve hayırla yâd ediyoruz.
2. Abdülhamid fotoğrafları, günümüzde maalesef çok azı kalan yüzlerce Osmanlı eserinin pek çoğunu bütün inceliği ile göstermesi bakımından önemli belgelerdir. Abdülhamid bu şekilde dedelerinin yaptırdığı eserleri olduğu kadar, kendi zamanında yapılan eserleri de kayıt altına almıştır. Osmanlı’nın asırlar boyu yaptığı hizmetlerin insafsızca inkâr edildiği bir dönemde, fotoğraflar inkâr edilemez gerçekleri haykırmaktadır. Anadolu dışında ve gayrımüslimlerin büyük çoğunlukta olduğu Osmanlı’nın çeşitli bölgelerindeki hizmetleri gösteren bu fotoğraflar, ‘Osmanlı’yı emperyalizmle suçlayanlara’ verilecek en güzel cevaptır. Sanki Sultan Abdülhamid, ileride yaptıklarının inkâr edileceğini veya yıkılacağını bilmekte ve bunu bizlere belgelemek istemektedir.
[SES]http://www.sizinti.com.tr/dosyalar/sesler/64kbps/333/2719.mp3[/SES]
M. Bahadır DÖRDÜNCÜ
“Her resim bir fikirdir. Bir resim yüz sayfalık yazı ile ifade olunamayacak siyasî, hissî mânâları telkin eder. Onun için ben, tahrir-i mündericattan (yazılı bilgilerden) ziyâde, resimlerden istifade ederim.”
2. Abdülhamid
“2. Abdülhamid Yıldız Albümleri Mekke-Medine” kitabı yayımlandıktan sonra, gündeme gelen sorulardan biri, Osmanlı döneminde fotoğrafçılığın ne durumda olduğu idi. İcadı 1839’lara kadar uzanan kâğıda basılı fotoğrafın Osmanlılara yakıştırılamaması, ders kitaplarında Osmanlı’nın çökme sebebi olarak gösterilen ‘teknolojik bakımdan Avrupa’nın çok gerisinde kaldığı, Avrupa’daki yenilikleri takip edemediği’ tezinden olsa gerek. Bu ve benzeri sebeplerden Sultan Abdülhamid’in dünyanın en eski koleksiyonlarından birini hazırlattığını Osmanlı’yı tam bilmeyen insanlara izahta zorlanabiliriz. Eski koleksiyonlar arasında bulunan, Yıldız Albümleri’nin (911 albüm ve yaklaşık 36.000 fotoğraf) o dönemin içtimaî durumunu şehir fotoğraflarıyla anlatması, tıpkı Hicaz Demiryolu Projesi gibi, Ulu Hakan’ın ne kadar açık ve ileri görüşlü olduğunun en önemli belgesi sayılabilir. Okullardaki öğrencilerden, çiftlikteki atlara kadar yüzlerce konu başlığı ve on binlerce fotoğraf… Ancak bu müthiş dehâ sahibi hünkârın ders kitaplarında değerini bulamaması gibi, Yıldız Albümleri de yıllarca hak ettiği vefâdan çok uzakta, torunlarının bilemediği bir başka yitik hazine olarak kalmıştır.
Dünyada dengelerin bozulduğu, Devlet-i Âliye’nin eski ihtişamını yitirdiği, ülke topraklarının en insafsız saldırılarla kuşatıldığı bir dönemde tahta çıkan hükümdar, bir yandan ülkede olup bitenleri kontrol altına almaya çalışırken, bir yandan da ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Dönem, padişaha suikast düzenlemeye dahi cesaret edilen, Doğu’da ve Batı’da büyük devletlerle amansız harbler içinde olunan iç karışıklıklar çıkarmak için fırsat kollanan bir dönemdir. Fotoğraf; bilgi toplama vazifesini belki de en ciddi şekilde bu dönemde yapmıştır. Çünkü geniş Osmanlı coğrafyası, fotoğraflarla padişahın bilgisine arz edilmiştir. 2. Abdülhamid gitme imkânı bulamadığı yerleri ve buralarda yapılan faaliyetleri fotoğraflardan öğrenmişti. Askerî öğrencilerin, birliklerin, memurların, silâhların, hastahanelerin, câmilerin, çeşmelerin, karakolların, yolların, fabrikaların vs. fotoğraflarını aldıran 2. Abdülhamid, Mısır’dan Balkanlar’a, Afrika’dan Kafkaslar’a kadar geniş bir coğrafyayı tanıma imkânına sahip olmuştur. Günümüzdeki MOBESE sistemi ile şehrin değişik noktalarından alınan görüntülerle o şehir hakkında bilgi sahibi olunduğu gibi, Abdülhamid de fotoğraflarla, binaların inşa hızlarından, okullarda yapılan faaliyetlerden, eğitim gören öğrencilerden, çiftlikte yetiştirilen atlardan, hapisteki mahkûmlara kadar çeşitli faaliyetlerden haberdar olmuştur.
1850’lerin başında genelde Ermenilerin yaptığı bir iş olan fotoğrafçılığa, daha sonraları Müslümanlar da ilgi duymaya başlar. İlerleyen zamanlarda Müslüman olmayanların giremediği Harem-i Şerif’e gidilir ve Mukaddes Beldelerin ilk fotoğrafları 1880 yılında Osmanlı ordusunda subay olan Albay Sadık Bey tarafından çekilir.
Mekke ve Medine fotoğrafları bu bölgelere gitme imkânı bulunmayan sultan için apayrı bir mânâ taşımaktadır. İnandığı dinin gereklerini yerine getirmedeki hassasiyetiyle tanınan hünkâr, belki de bu fotoğraflara bakarak Haremeyn’e olan hasretini bir nebze gidermiştir. Mekke ve Medine Albümü genel mânâda Ravza-i Mutahhara ve Kâbe’nin değişik yönlerden çekilmiş fotoğraflarından oluşmaktadır. Sadık Bey, Mekke ve Medine dışında Uhud Şehitliği’nde bulunan Hz. Hamza’nın mescidi ve türbesinin de fotoğrafını çekmiştir. Sâdık Bey’in çektiği tek kare dışında, Yıldız Albümleri’nde başka Hz. Hamza mescidi ve türbesine ait fotoğrafa rastlanamamıştır.
Mekke ve Medine bugün dahi dünyada fotoğraf çekmenin en zor olduğu bölgelerin başındadır. Ancak bölge Osmanlı egemenliğinde iken fotoğraf çekilmesine herhangi bir sınırlandırma yapılmadığı hâlde, bazı yerlerin fotoğrafları özellikle çekilmemiştir. Peygamber Efendimiz’in (sas) kabrinin ve Kâbe’nin içinin fotoğraflarının söz konusu albümde bulunmaması Osmanlılarda Hz. Peygamber’e (sas) duyulan saygı ve mukaddes bölgelerin kutsiyetine hürmetten olmalıdır.
Tavaf alanının içinde bulunan kütüphane, muvakkithane (namaz vakitlerinin belirlendiği yer), minber, mezheplere ait yerler ve diğer yapılar bugün tamamen kaldırılmış durumdadır. Tavaf alanında bugün Osmanlı’dan geriye revaklar ve Kâbe’nin üzerinde bulunan Altınoluk’tan başka bir eser kalmadığı görülmektedir. Hastahaneler yıkılmış, karakollar ve kışlalar da tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bugün artık ne Sultanahmed’in avlusunda dokunan Kâbe örtüleri kaldı, ne de o örtüleri taşıyan kutlu Surreler. Peygamber mescidine gönderilen Isparta halıları yok şimdi. Peygamberinin kabrine türbe, üzerine yeşil kubbe yaptıranlar göçeli çok oldu. Kâbe’yi tamir ettirten sultanlar da yok. Harem-i Şerif’i minarelerle donatanlar, o minareler gibi göçüp gitmişler bu diyârlardan. Kâbe’nin bekçisi Fülfül, Hind ve Ecyad da gitmiş, Medine’yi sarıp sarmalayan surlar gibi… Albüm bu yönüyle bir destandan miras kalan hüznü taşıyor gönüllere.
Ecyad Kalesi’nde dalgalanan Osmanlı Sancağı, Mekke’yi bekleyen Anadolu askerleri, Peygamber toprağını çevreleyen Osmanlı surları, bölgeye yapılan yüzlerce Osmanlı eseri, Kâbe çevresinin ve daha genel olarak da Mekke ve Medine’nin hiçbir ticarî kazanç uğruna kirletilmediği en saf hâlleri, develer ile gelen Hac kafileleri, Surre Alayları, Hicaz Demiryolları, Peygamber diyârında medfun sahabelerin kabirleri, Efendimiz’in (sas) ve Hz. Ömer’in (ra) evleri, Hz. Osman’ın (ra) türbesi ve unutulan daha nice eser, Sultan Abdülhamid sayesinde tarihe şahitlik ediyor.
Müslüman fotoğrafçıları yetiştirenleri, Mukaddes Beldelere onları gönderenleri, İstanbul’a üç aylık mesafede bulunan beldeye fotoğraf makineleri ile gidenleri, zor iklim şartlarında o fotoğrafları çekenleri, çekilen kareleri cam negatiflerden kâğıtlara tab edenleri, bu fotoğrafları itina ile Payitaht’a ulaştıranları, bu albümleri huzura çıkaranları, albümlerin günümüze kadar saklanmasını sağlayanları, koleksiyonu canını ortaya koyarak işgalcilerden muhafaza edenleri rahmet ve şükranla anarken, çekilen fotoğrafları bir kapak altında toplayanları da tebrik ediyoruz. Hüzün kokulu fotoğraflara bakarken, bilhassa o eserleri yaptıran ve dört asır Hadimü’l-Haremeyne’ş-Şerifeyn olan şanlı ecdadı, fotoğrafları çektiren koca sultanı, Albay Sâdık Bey başta olmak üzere çoğunun isimleri bile unutulmuş fotoğrafçıları, kütüphaneyi koruyan Kalkandelen ailesini rahmet ve hayırla yâd ediyoruz.
2. Abdülhamid fotoğrafları, günümüzde maalesef çok azı kalan yüzlerce Osmanlı eserinin pek çoğunu bütün inceliği ile göstermesi bakımından önemli belgelerdir. Abdülhamid bu şekilde dedelerinin yaptırdığı eserleri olduğu kadar, kendi zamanında yapılan eserleri de kayıt altına almıştır. Osmanlı’nın asırlar boyu yaptığı hizmetlerin insafsızca inkâr edildiği bir dönemde, fotoğraflar inkâr edilemez gerçekleri haykırmaktadır. Anadolu dışında ve gayrımüslimlerin büyük çoğunlukta olduğu Osmanlı’nın çeşitli bölgelerindeki hizmetleri gösteren bu fotoğraflar, ‘Osmanlı’yı emperyalizmle suçlayanlara’ verilecek en güzel cevaptır. Sanki Sultan Abdülhamid, ileride yaptıklarının inkâr edileceğini veya yıkılacağını bilmekte ve bunu bizlere belgelemek istemektedir.
[SES]http://www.sizinti.com.tr/dosyalar/sesler/64kbps/333/2719.mp3[/SES]