OKKAYLA SATILAN TARİH
Devlet Arşivimizin çok önemli bir bölümünü teşkil eden Maliye Vekaleti Vesikalarının Bulgarlara Satılması, yüzlerce insanı haksız yere öldürmekten daha büyük hıyanet ve cinayetti. Meşrutiyet öncesinde bu vesikaların büyük bölümünün çürümeye terk edilmesi; Meşrutiyet sonrasında aynı halin devamı, Harbiye Vekaleti Vesikalarının Beyazıd Meydanında yakılması ve kağıt tüccarlarına satılması; Cumhuriyet sonrasında Bekirağa Bölüğü binası üniversiteye terk edilirken, aynı evrakın büyük bir bölümünün, herkesin ve üniversite hocalarının gözleri önünde on gün boyunca hademeler tarafından aynı meydanda yakılıp imha edilmesi; yine maarif Vekaleti evraklarının kağıtçılara satılması?. Ve daha yüzlerce facia, teessüf ve tenkidlerle hatırlanmalıydı.
Buna karşılık her memleket meselesinde olduğu gibi, bu hususta da himmet ve gayret gösterenler, dün ve bugün için hatırlanıp hayırla anılmalıydı.
Altmış üç yıl önce (Bugünün tarihiyle 77 yıl önce ) cereyan etmiş olan tarih vesikalarını kiloyla satma faciasından, elimize sadece birkaç yazı ile şair Midhat Cemal KUNTAY? ın şu acı kıt? asından başka bir şey yoktur:
Bizden iki ç yüz sene evvel uyananlar
Hala uyuyanlardaki mahiyeti görsün.
Efsanesi kaybolsa kıyamet koparanlar
Tarihini okkayla satan milleti görsün.
1931 yılı Mayıs ayında İstanbul Defterdarlığı Maliye Evrak Hazinesinde, Hamallar, tarihi evrakı büyük balyalarla halinde getiriyor, arabalara yüklüyorlardı. Bu balyalar Sirkeciden vagonlara konularak Bulgaristan?a sevk edilecekti. ?Ne Yüz karası bir haldi ki cahil bir komisyon ve gafil bir defterdarın kararı neticesinde? Bu kıymetli evrak, okkası üç kuruş on paradan Bulgarlara satılmıştı.
Facianın ilk farkına varan merhum tarihçi yazar İbrahim Hakkı Konyalı olmuştu. O sırada Son Posta gazetesinde Muharrir olarak bulunuyordu. Haberi bütün ilim ve fikir adamlarına duyurdu. Fakat bu kadar akıl almaz bir hıyanete kimse inanmıyordu. 1931 yılında her ne olursa olsun, devlet memuru eliyle yapılan bir yanlışlığı yazmak ise, büyük cesaret işiydi. Nihayet 4 Mayıs tarihli Son Posta?da ?Okka ile satılan kıymetli evrak? haberini tafsilatı ile yazdı.
Hadiseyi bizzat yaşamış olanlardan Osman Ergin Merhum 1937 yılında çıkardığı ?Muallim M. Cevdet? adlı büyük eserinde olayı yazarken, büyük ilim, fikir ve hamiyet adamı olan Muallim Cevdet Bey? in hadiseyi duyduğu zaman gösterdiği tepkiye bakınız nasıl tasvir ediyor.
?Cevdet? i bu felaketten ve cinayetten haberdar ettim. İhtimal vermedi ve inanmadı. Gazeteyi ve oradaki resimleri gösterdim. Bu sefer de yerinde oturamadı. Yıldırmla vurulmuşa döndü. Bir müddet hüngür hüngür ağladı. Azıcık yatışınca bir daha izahat istedi, verdim. Derhal yerinden kalktı. Sultanahmet Meydanına doğru gitti. Yarım saat sonra elinde bir kucak vesika ile geldi ve bunları beşer kuruşa çocukların elinden adım, tarihi evrak bu hale gelir mi? Dedi. Hala ağlıyordu. Kendisini teskin ve teselli etmeye çalıştım, nu mümkün!..?
İşte hainler ve gafillerle, gerçek bir vatanseverin farkı! Ne yazık ki bugün de hala vatanseverin payına ağlamak düşüyor.
Muallim Cevdet bey derhal faaliyete geçerek o sırada başbakan bulunan İsmet İnönü de dahil olmak üzere, birçok makam sahibine uzun telgraflar çekerek işin fecaatini anlatmış ve satışın durdurulmasını sağlamıştır. Fakat bu makamlar harekete geçene kadar tam iki yüz büyük balya vesika Bulgaristan? a gönderilmiştir. Yine Muallim Cevdet? in gayreti ile Bulgaristan? a giden evrakın, ancak iki sene sonra ve sadece elli bir çuvallık küçük bir kısmı geri alınabilmiştir.
Bu iki sene zarfında Bulgarlar, Viyana?dan getirttikleri bir müsteşrike evrakı tedkik ettirerek, Bulgaristan? a dair olanları ayırmışlardı. O zamanki gazeteler, Bulgarların bu evrakların bir kısmını da Kırk Milyon Leva? ya Vatikan? a sattıklarını yazmışlardı. Böylece kendine yaramayan ve geri kalan kısmı da bize iade olunmuş.
Son olarak, bu evrakların satılmasına sebep olan Maliye mensuplarının, uzun süren veya sürdürülen muhakemeleri sonunda, bazıları ölerek ve bazılarının da af vesilesi ile kendilerini kurtardıklarını belirtelim. Satış kararını imzalayan mel? un müdür, bütün bu olanlardan sonra hala kendisinin haklı olduğunu savunurmuş? şimdikiler de öyle değilmi?
M. Ertuğrul Düzdağ. Yakın Tarih Yazıları, İz Yayıncılık,1994, sf.42-46