BU YAZI MEHMET AYGÜN 'E AITTIR.
Almanca ve Türkçe’deki Sesteş Kelimeler ve Bu Kelimelerin Her İki Dildeki Karşılıkları ve Fonksiyonları
Alt: Almanca’da “yaşlı, ihtiyar, geçkin, bayat, eski” anlamlarında sıfat olarak
kullanılan bu kelime sayılarla birlikte “yaş” da belirtmekte ve şu örneklerdeki gibi
karşımıza çıkmaktadır: alte Kleider (=eski elbiseler), alte Häuser (=eski evler), altes Brot (=bayat ekmek), altes Buch (=eskimiş kitap), die altenTürken (=eski Türkler), die alte
Welt (=eski dünya), drei Jahre alt (=üç yaşında). “Alt” kelimesi Almanca’da ayrıca “Altbürgermeister (=eski belediye başkanı), Althändler (=eskici, hırdavatçı), altklug (=yaşına göre çok akıllı, çok bilmiş)” örneklerinde görüldüğü gibi ön ek alarak da kullanılabilmektedir.
Türkçe’de ise bu kelime “bir şeyin yere bakan yanı, üst karşıtı, bir nesnenin tabanı
(tencerenin altı delinmiş), bir şeyin yere yakın bölümü (alt kat / alt köşe) anlamlarına
gelmekte ve hem isim hem de tamlama ve sınıflamalarda sıfat olarak kullanılmaktadır. Alt sınıf, alt cins, alt takım, alt bölüm, alt çene, alt damak, alt deri, alt dudak gibi örneklerde aynı zamanda Almanca’daki önek kullanıma paralellik göstermektedir.
Amme: Almanca’da “sütnine, dadı” anlamlarına gelen bu kelime, Türkçe’de “halkın bütünü, kamu” anlamlarına gelmekte ve
“amme efkârı (=öffentliche Meinung), amme davası (=öffentliche Klage), amme hakları (=Grundrechte), amme hizmeti (=öffentlicher Dienst), amme hukuku (=öffentliches Recht), amme intizamı (=öffentliche Ordnung)” gibi ifadelerde kullanılmaktadır. Her iki dilde de isim olarak kullanılan bu kelime, Türkçe’de Almanca’daki “allgemein (=genel, herkese ait) ve “öffentlich (=resmi, genel, aleni)” kelimelerinin karşılığı olduğunda sıfat olarak da kullanılmaktadır.
An: Bu kelimenin Almanca’da zengin bir kullanıma sahip olduğunu görmekteyiz. “An” kelimesi Almanca’da edat (Präposition),ön ek (Präfix) ve zarf (Adverb) olarak değişik kullanım alanları bulmaktadır. Edat olarak kullanıldığında “yanına / yanında; yakınına / yakınında; -de/-da; -e/-a; -ye/-ya” anlamlarına gelmekte ve bu rolüyle belirtme (Akkusativ) veya yönelme (Dativ)
durumu alır:
Ich hänge das Bild an die Wand. (=Resmi duvara asıyorum.)
Das Bild hängt an der Wand. (=Resim duvarda asılıdır.)
Er geht an die Arbeit. (=İşe gidiyor.)
Er ist an der Arbeit. (=O, iştedir, işiyle meşguldür.)
Lehrer an der Volksschule (=ilkokul öğretmeni)
Er Wurde an die Gewerbeschule versetzt. (=O, sanat okuluna atandı.)
Yine Dativ (yönelme durumu) ile kullanılarak “wann? (=ne zaman?)” sorusuna
cevap verip belirli bir zaman ifade eder:
am Morgen (=sabahleyin)
(bis) an den Morgen [=sabaha (kadar)]
Klaus ist an einem Sonntag geboren. (=Klaus bir Pazar günü doğdu.)
Ayrıca, bir kimseye ait (mahsus) ifadesini belirtirken, ein Brief an dich (=Sana bir mektup), Ich habe eine Bitte an Sie (=sizden bir ricam var.) örneklerindeki gibi kullanılmakta; sayılarla birlikte zarf olarak kullanıldığında ise “hemen hemen, neredeyse, karşı, takriben” anlamlarına gelmektedir:
Er ist an die 20 Jahre alt. (=O, hemen hemen 20 yaşında var.)
Er hat an die 40 Mark verloren. (=Hemen hemen 40 Mark kaybetti.)
Fiiller ve sıfatlarla birlikte çokça kullanılan bir edat olarak geniş bir kullanım alnına sahiptir. Bu durumda tümleçten önce geldiği ve ayrıca edat isteyen fiillerin çoğuyla kullanıldığı görülmektedir:
Es ist nichts an der Meldung. (=Bu haberde hiçbir şey yok. /Haberin aslı yok.)
Es ist nichts an dir. (=Sende iş yok. / Sende bir şey yok.)
Ich erkenne ihn an den Augen. (=Onu gözlerinden tanırım.)
an jemanden / etwas denken (=birini / bir şeyi düşünmek)
sich an jemanden / etwas erinnern (=birini / bir şeyi hatırlamak)
reich / arm an etwas (=bir şey bakımından zengin / fakir)
Ayrıca “an” edatının Almanca’da (özellikle fiillerle birlikte) çok kullanılan bir ön ek olduğu görülmektedir: “anbauen (=ekip biçmek), anbieten (=sunmak), ankommen (=bir yere varmak), anrufen (=çağırmak, telefon etmek), Ansage (=anons), Anrede (=hitap, söz), Anordnung (=düzenleme), Anlaut (=ön ses)”... Bu şekilde fiillerle birlikte ön ek olarak kullanıldığında ayrılarak cümlenin sonunda yer alır:
Behalten Sie Ihren Mantel an! (=Paltonuzu çıkarmayınız!)
Ich erkenne seine Leistung an. (=Onun başarısını takdir ediyorum.)
Almanca’daki bu kullanımlara karşılık “an” sözcüğünün Türkçe’de isim ve son ek (isimden isim ve fiilden sıfat türetme eki) olarak kullanıldığı görülmektedir. İsim olarak “lâhza, iki tarla arasındaki sınır, zihin” anlamlarına gelmekte; son ek olarak kullanıldığında ise kelime türetme görevi
üstlenmektedir: oğul-an, kız-an, aç-an, dur-an...
Ar: Almanca’da isim olarak kullanılan ve “ar, evlek, 100 metre kare” anlamlarına gelen bu kelime
Türkçe’de hem isim hem de son ek olarak geniş bir kullanım alanı bulmaktadır. İsim olarak “yüzey ölçü birimi 100 metre kare” anlamı yanında “utanma, utanç duyma, namus” gibi anlamlara da gelmekte ve bu manada “ar belası, ar damarı, ar etmek, arına dokunmak...” gibi deyim ve ifadelerde çokça kullanılmaktadır. Ek olarak kullanımı ise daha çok fiillerle olmakta, bu fonksiyonuyla geniş zaman eki “aç-ar, bak-ar, yaz-ar, çık-ar”, isimden fiil türetme eki “boz-ar-mak, kız-ar-mak, mor-ar-mak, baş-ar-mak, suv-ar-mak” ve fiilden ettirgen çatı türetme eki “çık-ar-mak” olarak görev üstlenmektedir. Ayrıca sayılarla birlikte “altı-ş-ar, on-ar, otuz-ar, kırk-ar...” şeklinde kullanılmaktadır. Sayılarla olan bu kullanımında Almanca’daki “je” sözcüğünü karşılamaktadır.
Armut: Her iki dilde de isim olarak kullanılan bu kelime Almanca’da “fakirlik, yoksulluk, zavallılık” anlamlarına gelmekte, buna karşılık Türkçe’de ise “bir ağaç ve bunun meyvesi” anlamlarında kullanılmaktadır. Ayrıca argoda “bön” anlamında sıfat olarak da kullanılmaktadır.
Ast: Bu kelimenin de her iki dilde isim olarak kullanıldığını görmekteyiz. Almanca’da “dal, şube, kol; ağaç dalı, kambur (mecazi)” gibi anlamları olan bu kelime Türkçe’de “birinin emrindeki görevli, madun; (birine göre) rütbe veya kıdemce küçük olan asker” anlamı taşımakta; Almanca’dan farklı olarak Türkçe’de “alt” anlamında “üst”ün karşıtı sıfat olarak da kullanılmaktadır.
Bar: Bu kelime de Almanca’da oldukça geniş bir kullanım alanına sahiptir. Almanca’da isim, sıfat, zarf, ön ek ve son ek olarak kullanılan bu sözcük; isim olarak kullanıldığında “çalgılı, danslı meyhane; tezgâh” anlamlarına gelirken, sıfat olarak kullanıldığında “efektif; nakdi/peşin (para); çıplak, açık; (mecazi: ohne anlamında) ...sız/...siz” anlamlarına gelmektedir:
bar / in barem Geld (=peşin para ile, nakden),
Bargeld (=peşin para), barfüβig (=yalın ayak),
Jeder Liebe bar (=her türlü sevgiden uzak / yoksun).
Zarf olarak da “peşin, nakden” anlamlarında kullanılmaktadır: “bar bezahlen (=peşin ödemek)” gibi. Ayrıca ek olarak kullanımı da çok yaygındır. Ön ek olarak sıfat gibi kullanımındaki anlamlarıyla “barfuβ (=yalın ayak), barbusig (=göğüsleri açık), Bargeld (=peşin para), Barhocker (=yüksek ayaklı iskemle) gibi örneklerde kullanılır.
Son ek olarak ise genellikle “können (=yapabilmek, edebilmek, muktedir olmak)” modal fiili anlamıyla veya sonuna eklendiği kelimeye “mümkün, ...lebilir, sahip” anlamlarını kazandırarak “tragbar (=taşınabilir), eβbar (=yenilebilir), trinkbar (=içilebilir), fruchtbar (=verimli), heilbar (=iyileştirilebilir), wunderbar (=hayret verici) örneklerindeki gibi kullanılmaktadır.
Almanca’daki bu kullanımlara karşılık “bar” sözcüğü Türkçe’de isim olarak kullanılmakta ve Almanca’da olduğu gibi “danslı, içkili eğlence yeri, meyhane” anlamı yanında “Anadolu’nun doğu ve kuzey bölgelerinde, en çok Erzurum yöresinde oynanan bir halk oyunu; cam kaplarda oluşan tortu; hastalıklarda dilde oluşan pas” anlamlarında kullanılmaktadır. İsim olarak kullanımı yanında “bar bar bağırmak (=aus vollem Hals schreien / brüllen)” gibi bazı deyimlerde zarf olarak kullanıldığı da görülmektedir. Örneklerde de görüldüğü üzere sözcüğün Almanca’daki kullanım alnı daha geniştir.
Beste: Almanca’da “gut (=iyi, güzel)” sıfatının üstünlük derecesi (Superlativ) şekli olan “beste” sözcüğü “en iyi, en mükemmel” anlamlarında, hal eklerini de alarak sıfat ve isim olarak kullanılmaktadır. Sıfat olarak kullanımına şu örnekler verilebilir: bester Rat (=en iyi öğüt), im besten Alter (=en iyi yaşta), am besten (=en iyisi), auf dem besten Wege sein (=en iyi yolda olmak), beim besten Willen (=bütün iyi niyetime rağmen), mein bester Freund (=en iyi / çok sevgili arkadaşım)...
İsim olarak kullanımı ise şu örneklerdeki şekilde görülmektedir:
Ich will dein Bestes. (=İyiliğini istiyorum.)
Ich tue mein Bestes. (=Elimden geleni yapıyorum.)
Das Beste kann ich nicht geben. (=En iyisini veremem.)
Türkçe’de de sıfat ve isim olarak kullanılan “beste” sözcüğünün sıfat olarak günümüz Türkçe’sinde “bağlanmış, tutturulmuş, hapsedilmiş” anlamlarındaki kullanımına rastlanmakta, sadece isim olarak “bir müzik eserini oluşturan ezgilerin bütünü” anlamında kullanıldığı görülmektedir.
Biber: Hem Almanca’da hem Türkçe’de isim olarak kullanılan bu sözcük, Almanca’da “kunduz, kunduz kürkü” ya da “yumuşak ve ince kastor kumaşı” anlamlarında kullanılmasına karşın, Türkçe’de patlıcangillerden bir bitki (sebze) ismi olarak kullanılmaktadır.
Bit: Her iki dilde de isim olarak kullanılmaktadır. Almanca’da, bilgi işlem alanında “sadece iki değer arasında seçim yapan enformasyon” karşılığında kullanılmakta iken, Türkçe’de “insan ve memeli hayvanların vücudunda asalak olarak yaşayan böcek, kehle” için kullanılmaktadır.
Boy: Bu sözcüğün de her iki dilde isim olarak kullanıldığını görmekteyiz. Almanca’da “otellerde ayak hizmeti gören küçük garson; uşak, hizmetçi, hademe; erkek çocuk, oğlan (15 yaşa kadar); genç kızın erkek arkadaşı, sevgilisi” anlamlarında iken, Türkçe’de “bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık; bir yüzeyde, en sayılan iki kenar arasındaki uzaklık; uzunluk; yol, ırmak, deniz kıyısı; topluluk, kabile, klân” anlamlarına gelmektedir.
Da: Bu sözcük de gerek Almanca’da gerek Türkçe’de geniş bir kullanım özelliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Almanca’da zarf, bağlaç ve ön ek olarak çok kullanılan bu sözcük zarf olarak kullanıldığında yer, zaman ve şart ifade ederken kullanılmaktadır.
Yer belirttiğinde “dort / hier (=orada / burada) anlamlarında “Da steht er. (= Orada duruyor.)”, zaman belirtmede “o zaman, o esnada, bu anda” anlamlarında (Da werde ich hoffentlich Zeit haben. (= İnşallah o zaman vaktim olacak), şart ve sebep belirtirken de “unter dieser Bedingung (=bu durumda, bu şart altında)” anlamında (Wenn ich schon gehen muβ, da gehe ich lieber gleich. = Gitmem gerekiyorsa hemen giderim.) örneğinde olduğu gibi kullanılır.
Bağlaç olarak ise sebep ve zaman ifadelerinde kullanılan bu sözcük, sebep belirttiğinde “(weil) çünkü; için... ; den,... ; dan...” ifade eder: Da der Lehrer krank war, konnte er nicht kommen. (=Öğretmen hasta olduğu için gelemedi.), Da er verreist war, konnte er nicht kommen. (=Seyahatte olduğundan gelemedi.)
Zaman belirten bağlaç olarak kullanıldığında ise “(als / während) ...dığında /...iken, esnasında, sırasında” anlamlarına gelir: Da er noch reich war, hatte er viele Freunde. (=Zenginken çok arkadaşı vardı.)
Ön ek olarak ise “da” sözcüğünün genellikle edatlar (Präposition) ve fiillerle (Verb), ayrıca “hin” (= oraya, öteye) ve “her” (= buraya, beriye) zarflarıyla da kullanıldığını, böylece sözcük türetmede de rol üstlendiğini görmekteyiz: dabei (= yanında, bu esnada), dadurch (=böylece, bu yolla), dafür (=bunun / onun için, buna / ona karşılık, bunun / onun yerine), dagegen (=buna karşı, bununla beraber)... dastehen (=orada durmak / olmak, ayakta durmak), dableiben (=olduğu yerde kalmak), daliegen(=olduğu yerde yatmak / bulunmak)... daher (=oradan; ondan / bundan dolayı), dahin (=oraya, o tarafa doğru).
Görüldüğü gibi Almanca’da değişik rollerde geniş bir kullanım alanı bulan“da” sözcüğü Türkçe’de de zengin bir kullanım alanı ile karşımıza çıkmaktadır.Hatta sözcüğün her iki dildeki kullanımlarının aynı olduğu da söylenebilir.
Almanca’da ki gibi, “da” sözcüğü Türkçe’de de zarf, bağlaç ve ek olarak kullanılabilmektedir. Zarf olarak kullanıldığında, “dahi, bile, aynı şekilde”anlamlarını taşır:
O da gördü. (=Er / sie hat auch gesehen.)
O da gelsin. (=Er / sie soll auch kommen.)
Ona da bir kitap hediye edildi. (=Er / sie hat ebenfalls ein Buch geschenk bekommen.)
Bunu o da bilmiyor. (=Das weiβ er auch nicht.)
Bağlaç olarak ise, “ama, fakat, ve, bu arada, bile, gibi, hem...hem” anlamlarında kullanıldığını görüyoruz. Bu durumda daha önce geçmiş bir cümle veya eş görevli öğe ile sonraki arasında “-den başka” anlamıyla ilişki kurar: Toplantıda o da konuştu. (=Während der Sitzung hat er auch gesprochen).
Aynı şekilde azarlama, yalvarma, küçümseme, yakınma, övme anlamlarında iki cümleyi bağlama görevi üstlenir: Aklını başına topla da çalış. Çalışayım da bak neler yapacağım.
Keza şart bildiren fiillerden sonra “bile, dahi” anlamına gelerek şartın geçerli olmadığını anlatır: Artık gönlümü alsa da değeri yok. Ayrıca karşıt anlamlı cümleleri pekiştirerek bağlar: Bunca zaman oturmuş da şimdi iş aramaya kalkışmış. Yine bazı birleşik cümleleri “ama, fakat” anlamında birbirine bağladığını görmekteyiz: Koştu da yetişemedi. Bir isteğe karşı olan fiili bağlamak için kullanılır: Çalışsın da istediğini yapmaya hazırım. Bir şeyin yerine geçebilen iki cümlenin fiillerini birbirine bağlamaya yarar: Onu almadım da bunu aldım. Sen otur da ben gideyim.
Yukarıda verilen kullanım şekilleri yanında “da” sözcüğü Türkçe’de gerek bulunma hal eki, gerek sözcük (fiil) türetme eki görevinde çok işlek bir unsur olarak kullanılmaktadır. Bulunma hal eki olarak kullanıldığında Almanca’daki “in (=içinde), an (yanında), auf (=üstünde), um(=etrafında; saat için; de / da), bei (=yanında, nezdinde), zu(=içinde)... edatlarının karşılığı olmaktadır. Bu kullanım için şu örnekler verilebilir: Odada (=im Zimmer), evde (=zu Haus), masada (=auf dem Tisch), sokakta (=auf der Straβe), Onda ... var (=Er/sie hat ... bei sich), haftada bir (=wöchentlich einmal / einmal in der Woche), saat altıda (=um sechs Uhr).
Sözcük türetme eki olarak yansımalardan geçişsiz fiil türetir: Fısıl-da-mak, çağıl-da-mak, gümbür-de-mek vb.
Ayrıca Türkçe’nin ses uyumundan dolayı “-da” yerine (-de-/-ta-/-te) şekilleri de çok işlek olarak kullanılmaktadır.
Dar: Almanca’da ön ek olarak kullanılan bu sözcük Türkçe’de sıfat, zarf ve son ek şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Almanca’daki kullanımı için şu örnekler verilebilir: daran (=onda, şunda, bunda, ondan, şundan, bundan; yakında, bitişiğinde), darauf (=bunun, onun üzerinde; bundan ondan sonra, sonradan), darin (=onun, bunun içine, içinde), darum (=etrafında, çerçevesinde; bunun için, onun için, bundan, ondan dolayı), darlegen (=ortaya koymak, açıklamak, göstermek), darstellen (=göstermek, canlandırmak,temsil etmek; tanımlamak, anlatmak; oluşturmak, ifade etmek), Darstellung (=gösterme,sunma; tasvir, tanımlama; canlandırma, temsil etme), Darsteller (=tiyatro oyuncusu, opera sanatçısı), darreichen (=sunmak, vermek), Darreichung (=verme, sunma)...
Sıfat olarak Türkçe’de “ensiz, yetersiz, sınırlı, az; içine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, genişliği az veya yetersiz olan” anlamlarında, zarf olarak ise “güçlükle, ucu ucuna, ancak” anlamlarında kullanılmaktadır: dara dar yetişmek (zor, son anda yetişmek), dar kaçmak (istemediği bir çevreden kendini dışarı atmak), dara gelmek (aceleye gelmek), darda kalmak (paraca sıkıntı içinde bulunmak, zor duruma düşmek)...
Son ek şeklindeki kullanımı ise “defterdar, dindar, hissedar, hükümdar, serdar” örneklerinde görülmektedir. Bu kullanımda ses uyumuna göre bayraktar, silahtar örneklerindeki gibi (-d-), (-t-) değişiklikleri de olmaktadır.
Ayrıca, günümüzde eskimiş de olsa, “dar” sözcüğünün “idam mahkumlarını asmak için dikilen direk” karşılığı isim olarak kullanıldığı da bilinmektedir.
.
DEVAMINI ALTTAKI LINKDEN OKUYABILIRSINIZ.
http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/Mehmet%20AYG%C3%9CN/AYG%C3%9CN,%20MEHMET.pdf