Göçmenin ne olduğunu idrak edene, emanetin ne olduğunu bilene
Boş ver demeyene, eğlenmeyi edep bilene, ölümüyle yüzleşene, sabırla yürüyene
Ecrin ne olduğunu bilene, kanaati deruhte edene, nefesin mühletine erişen o nefese
Toprağın altından sular kaynar, aşk ile akar
Bahtın ne olduğuna inanmış muttaki nefesleri hazan bir başka yakar
Hicran nice vakittir sinemde yaşar, her katresinde kalbimi yağmur hüzne koyar
Nerde mazlum görsem, derdini ifade edemeyeni hissetsem gamıyla sinemi yakar
Merak ederim Afrika’yı, Asya’yı, bad-ı sabahı
Ne vakit dinecektir mazlum ve mağdurların bu ahı, içimde çıkmaz hicranı
Caddeler cesetlerle dolu, umutlar tarumar oldu tak iyeler başlayalı firavunlaşalı
Nerde kaldı gül kokusu, hasretiyle ruhları şad eden şuuru, aşk üzere ihsan mı kaldı
Ne takatim yeter ne de nefesim şahitlik eder
Yabancılaştığım insanlık hali bu kadar bedbinliği neden yüreğime eker
Kim bir ezgi söyler, bazen hüzzam bir esere refakat eder, sufi ahenkler aşk ile gider
Rüzgâr elverir, güneş ne zamandır sevda ile yüzleşir, ecel ne vakit ruhuma eşlik eder
Dert mi söyletir, hicran bilmem ki kimindir
Akan gözyaşları nasıl bir dili şehreden asudeliktir, hissiyatım niye yeniktir
Hangi nazara baksam, içinden çıkılmaz bir zamanla karşılaşsam kim ne ile hesabidir
Ne kadar yakınsam, sarfı nazar edemediğim kadar uzaksam, ölüm ruhumla müttefiktir
Ne söyleyebilirim, nereye ve nasıl gidebilirim
Her sahilin sessizliğinde tefekkürle yetinen bir bencilim, hangi yüzle vah ederim
Neden yıllara bir dava açamadım, çeyrek asrı geçen zamanda ne yaptım, hayâ ederim
Ne bir yar için aşkla gönül bağlamışım, ne de yıllara sâri hicranı sineden atmışım, giderim
Mustafa CİLASUN